Murat Bardakçı/HABERTÜRK
Şarkı sözleri ve sözlük
Elif Şafak, HABERTÜRK’te geçen gün şarkı
sözlerinin “Bakkal dönüşü kesekâğıdına tükenmez kalemle
karalanmış cümleler gibi özensiz, anlamsız ama muhakkak
kafiyeli” olduklarını yazdı ve “Biz ne zaman böyle
olduk?” diye sordu.
Hep böyle idik Elif Hanım! Şarkı sözleri bizde her
zaman özensizdi, güfteler müziğin yanında daima ikinci plânda kaldı
ve edebî değerleri olup olmadığına hiç bakılmadı.
Eski dile âşinâ iseniz ve o zamanlardan kalma ağdalı şarkıların
sözlerine dikkat ederseniz, tamamına yakınının saçma sapan,
alelâcele karalanmış ve ucuz ifadeler olduklarını, hattâ
bazılarının günümüzün Türkçe’sine çevrildikleri takdirde
okunmalarına bile imkân bulunmadığını farkedersiniz. Bugünün ahlâkî
anlayışına terstirler; değil okunmaları, telâffuz edilmeleri bile
neredeyse mümkün değildir.
En edeplisinden birkaç örnek vereyim: Küçük Mehmed
Ağa‘nın Evcârâ makamındaki bestesi, klasik müziğimizin
şâheserlerindendir ve “Gelince hatt-ı mû-anber o meh
cemâlimize / Yazıldı mebhas-i sevda, kitâb-ı hâlimize”
sözleriyle başlar...
Kulağa ne kadar âhenkli, nasıl tumturaklı geliyor değil mi?
Güftede ne dendiğini merak mı ettiniz, söyleyeyim: “O ay yüzlü
sevgilimizin sakalları çıkmaya başlayınca, halimizi anlatan kitaba
sevdâ bahisleri yazıldı” diyor...
ÜÇ ASIRLIK BİR ŞARKI
Şimdi de tâââ 1600’lü senelerden kalma bir eserin,
Diyarbakırlı Mahmud Çelebi‘nin Mâye makamındaki
şarkısının sözlerini nakledeyim:
“Püser, adın Memiş imiş / Gerdânın ham gümüş imiş / Âşıkların emmiş
imiş / Gerdâneden gerdâneye / Def’-i gam için gezerim / Meyhâneden
meyhâneye // Kirpiklerin elmâs imiş / Yâresi onulmaz imiş / Aşk
ateşi mirâs imiş / Canâneden canâneye / Def’-i gam için gezerim /
Meyhâneden meyhâneye”
Şarkı sözleri bizde hep böyle oldu; yani güftenin mânâ derinliğine
değil, hatırda kalan slogan gibi sözlerden meydana gelmesine ve
kafiyesine dikkat edildi, o kadar... İlk sırada her zaman melodi
vardı, güfte pek önemli değildi ve 19. yüzyılın sonlarına doğru
ortaya çıkan kanto modası, güftelerin üzerine tüy dikti.
İşte, büyük dedelerimizi mest etmiş kantolardan birinin
sözleri:
“Aman civânım civânım / Kalmadı tâb-ü tuvânım / Fedâ olsun sana
cânım / Civânım civânım civânım // Aman civânım kaşlarını çatma /
Rakibin sözüne aldanıp kanma / Giydireyim kuşatayım / Kont gibi
yaşatayım / Kafe Şantan gazinoda / Masrafını
kapatayım”.
Bu da, bir başka kanto:
“Bir fındıkçı yâre gönül verdim / Evirtiriyor, aldatıyor, gelmiyor
/ Aman aman fındık, ne güzel de kırdık / Ceviz içi bâdemle
şamfıstık”.
SÖZLÜKLE ESER YAZILMAZ
Türkçe’de her şiir güfte değildir, zira bestelenmelerine teknik
bakımdan imkân yoktur. Klasik edebiyatımızın en meşhur mısraları bu
yüzden pek bestelenmemiş, mutlaka başka sözlere ihtiyaç
duyulmuştur. Aynı durum folklorda da sözkonusudur, güfteler basit
ve sıradandır ve çoğu “Halime’yi samanlıkta
bastılar” misâli mâlûm mısralardan ibarettir.
Elif Hanım, söz yazarlarına Ferid
Devellioğlu‘nun sözlüğünün dağıtılmasını teklif ediyor ki, olmaz ve
hiçbir işe yaramaz; zira Devellioğlu‘nun eseri
“Türkçe”nin değil, “Osmanlıca”nın
yani “Eski Türkçe”nin sözlüğüdür.
Ama meselenin önemli bir tarafı daha var: İster roman veya hikâye,
isterse de şiir yahut güfte olsun, bir eser sözlüğe bakılıp kaleme
alınmaz. Sözlükler eser yazmaya değil, bilinmeyen bir kelimenin ne
mânâya geldiğini öğrenmeye yararlar.
Dolayısı ile, söz yazarlarını “özensiz” olmakla
suçlamayalım, güfte şairlerimiz asırlardan buyana vârolmuş
“ucuzcu” bir geleneği başarı ile devam
ettiriyorlar...