'Sanırım bana 1453 virüsü bulaştı'

"Şehir Düştü" romanının yazarı Naci Adıgüzel, Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol
'Sanırım bana 1453 virüsü bulaştı'

İki Bizans askeri ve güzeller güzeli Bizanslı Celena’nın 1453’de İstanbul kuşatması altında yaşadıkları sarsıcı aşk. Naci Adıgüzel, Şehir Düştü adlı romanında aşk üçgenindeki heyecan verici gelişmeler ve savaşın çığlıkları arasında yaşanan büyülü aşk hikayesini yazdı.



Naci Adıgüzel Şehir Düştü romanını neden yazdı? Aynı kadına aşık iki Bizans askeri. Güzel Celena ve  Alexius, Leander aşk üçgeni. 



Naci Adıgüzel, Şehir Düştü adlı romanı ile okurların karşısına çıktı. Kasım ayında raflarda yerini alan roman, 1453 yılında İstanbul fethi sırasında şehirde yaşanan bir aşkı ele alıyor. 



Roman Bizans’ın içinden ve Bizanslıların gözüyle anlatılıyor. Bu açıdan bakıldığında da bir ilk. Şehir Düştü, bir fetih romanı değil. Savaşı olduğu kadar, hatta savaştan daha çok kentte yaşanan sarsıcı bir aşk öyküsünü okura ulaştırıyor.



Toplumsal değerleri önemsemeyen ve başka bir dünyanın hayalini kuran genç bir kadının ve bu kadına aşık iki Bizanslı erkeğin hikayesini romanda işleniyor. 



Naci Adıgüzel ile Şehir Düştü adlı romanını konuşmak için buluştuk. Romanı ve yazım sürecini Naci Adıgüzel samimiyetle anlattı. Keyifli okumanızı dilerim.



Naci Adıgüzel Şehir Düştü romanında 1453 İstanbul kuşatması sırasında Bizans’taki aşk üçgeninin anlatıyor.



'Sanırım bana 1453 virüsü bulaştı'



 



 



 



 



 



 



SAYIM ÇINAR



sayimcinar@gmail.com



 



Şehir Düştü, aynı zamanda Türkiye’de, 1453 kuşatmasını, Bizans’ın içinden ve Bizanslılar’ın gözüyle anlatan bir roman olması nedeniyle bir “ilk” olma özelliği taşıyor. Bizansla ilgili bir roman yazma fikri nasıl oluştu?



Sanırım 2009 yılının kış aylarıydı. Erdoğan Aydın’ın ‘Fatih ve Fetih’ adlı kitabını okuduğumda adeta büyülenmiştim. Anlatılan hikaye o kadar etkileyiciydi ki rüyalarıma girdi desem yeridir. Kitabı bir daha okuduğumda bu kez, dünya tarihini etkileyen en önemli olaylardan birinin ardındaki  ayrıntıları diğer yazarlardan da öğrenmeyi istedim.



Sanırım bu kitapla birlikte bana 1453 virüsü bulaştı.



Çünkü daha sonra Roger Crowley’nin, Steven Runciman’ın, kuşatma sırasında 2 ay boyunca şehirde mahsur kalmış ve savaşın günlüğünü tutmuş olan Nicolo Barbaro’nun ve daha pek çok yerli ve yabancı yazarın bu konu hakkında yazdıklarını yutarcasına okudum.



Tabii mümkün olduğunca, hamasi edebiyat yapmayan ve  gerçeklerin peşine düşen yazarları okumaya çalıştım.



Sorunuza dönersek, bence şimdiye kadar bu konuda Türkiye’de çok sayıda araştırma-inceleme kitabı ve roman yazıldı. Ancak Türkiye’de şimdiye kadar hiç, olayları Bizans’ın içinden ve Bizanslılar’ın gözüyle anlatan bir roman yazılmadı.  Bizanslılar ve özellikle de imparator Konstantin, beş-altıbin kişilik bir orduyla, devasa bir orduya karşı, son güne, hatta son dakikaya kadar o kadar kahramanca direndiler ki, haklarında bir roman yazılmasını fazlasıyla hakediyorlar. 



Bu bağlamda Şehir düştü, kurgusal boyutu bir tarafa bırakılacak olursa, sadece önemli ölçüde  gerçekleri yansıtması nedeniyle değil, aynı zamanda 1453 yılındaki kuşatma savaşını kaybedenleri anlama ihtiyacına da karşılık geliyor.



"Şehir Düştü bir fetih romanı değil"



Şehir Düştü bir fetih romanı değil. Savaşı anlatıyor. Öyle değil mi?



Evet, Şehir Düştü bir fetih romanı değil. Zaman zaman projektörleri Türk tarafına tutsa da ağırlıkla şehrin içini, savaşın ve kuşatmanın şehrin içine nasıl yansıdığını ve yine savaşı olduğu kadar, kuşatma altındaki şehrin içinde yaşanan bir aşk öyküsünü anlatıyor.



Toplumsal değerleri önemsemeyen ve başka bir dünyanın hayalini kuran genç bir kadının ve bu kadına aşık iki Bizanslı erkeğin hikayesini.



Ortaya soluksuz okunacak bir romanın çıktığını sanıyorum. Sonuç olarak 1453 yılı İstanbul’unun havasını solumak ve bir süre “Kahpe Bizans”lıların arasına karışıp onları dinlemek isteyenlerin içeri buyurmalarını tavsiye derim.



"İki Bizans askeri arasında bir genç kadın"



Romanın kahramanlarından Alexius, çocukluğundan beri tanıdığı Celena’ya delicesine aşık Bizanslı bir askerdir. Bu aşkı yazarken daha çok neleri düşündünüz?



Bence başarılı bir romancının en önemli özelliklerinden biri romanın kahramanlarının, belirli bir aşamada hikayeyi ele geçirmesine ve kurgulama tekelini onun elinden almasına izin vermek olmalı.



Aksi takdirde bir kukla oynatıcısı durumuna düşmemiz ihtimali var. Bu nedenle hikayeyi yazarken elimde tuttuğum Alexius, Celena ve Leander arasında yaşanan aşk üçgenine müdahale ve olaylarının seyrini belirleme gücümün bir bölümünü, bilerek ve isteyerek hikayenin kahramanlarına devrettim.



Daha anlaşılır bir dille söyleyecek olursam, söylenenler doğruymuş. Siz bir şey düşünmüyorsunuz. Kalem sizi alıp götürüyor.



"Şehir Düştü tarihi aşk romanı"



"Tarihi kitaplara ilgim büyük"



Şehir Düştü tarihi bir roman. Ayrıca insanlar sizi Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Venedik elçisi Tommaso Mocenigo ve Fetih 1453 filmindeki Notaras karakteriyle tanıyor. Onlar da tarihi filmlerdi. Neden hep eski zamanlar, tarihi filmler? Bu konulara ilgi duymanızın, aynı zamanda profesyonel turist rehberi olmanızla bir ilgisi var mı?



Aslında çok sayıda dizi ve sinema fiminde ana karakter olarak yer aldım. Ancak bunlardan Muhteşem Yüzyıl ve Fetih 1453 filmi en çok ses getireni oldular. Ben Rus edebiyatıyla ve klasiklerle büyüdüm. Benim oyuncu ve rehber olmamın bu kitabın yazılmasını tetikleyen nedenler arasında fazla bir ağırlığı olduğunu söyleyemem. Çocukluğumdan beri tarihe bir düşkünlüğüm var ve yazmayı seviyorum. Özel bir talep olmadığı sürece bir turist grubuna 1453 kuşatmasını ayrıntılarıyla anlatmazsınız. 1453 özel olarak ilgimi çeken bir konuydu ve okudukça konunun içine çekildim. Sonunda öyle bir noktaya geldim ki artık bu kitabı yazmamak, yazmaktan daha zor olurdu.Bundan sonra da hayatıma oyunculuk ve edebiyatla devam etmek istiyorum.



Her romancı/yazar gibi ben de yazdığım ve yazacağım kitapların edebi bir değer taşımasını isterim. Dolayısıyla sanırım yazdığım ve bundan sonra yazacağım  kitaplarla ilgili temel derdim, onların sadece “tarihi roman” olarak algılanması değil, hatta bu beni biraz rahatsız eder, bir edebiyat eseri olarak algılanması olacak.



'Sanırım bana 1453 virüsü bulaştı' - Resim : 2



"Bizanslılar Anadolu’ydu"



Antik Avrupa dünyasında belirli meyveler hiç bilinmiyorken Bizanslılar patlıcan, limon ve portakalın değerini bilen ilk halk oldular. Bizanslılar için başka neler söyleyebiliriz?



Öncelikle hepimizin şunu bilmesi gerekiyor. Bizanslılar Anadolulu’ydu. Dolayısıyla Bizans kültürü de kendisini önceleyen eski Anadolu kültürlerinden beslendi. 



Bugün severek dinlediğimiz Türk sanat müziğinin yapı taşlarını büyük ölçüde Bizans müziğinin oluşturduğunu düşünenler de var. Doğru.



Ancak Bizans müziğinin de kadim Anadolu halklarından olan Frigyalılar’dan ve onların müziğinden etkilenmediğini söyleyemeyiz.



Bizanslılar mutfağından müziğine, içki kültüründen günlük yaşam ritüellerine kadar  her anlamda bugünkü “biz”e, Batı Avrupalılar’a benzediğinden çok daha fazla benziyordu. Biz Anadoluluyuz ve hepimiz bu anlamda biraz da Bizanslıyız.



Türkiye genelinde çok önemli Bizans eserleri var. Bunlardan en çok sizi etkileyen eserler hangileridir?



Sanırım Chora manastırı, Aya İrini ve Yerebatan Sarnıcı. Dünyanın gelmiş geçmiş en görkemli eserlerinden biri olmasına rağmen çok fazla oynama yapıldığı ve çok sayıda işçinin ölümüne neden olduğunu düşündüğüm için ne yazık ki bunlar arasında Ayasofya’yı sayamayacağım.



Son olarak romanınıza nasıl tepkiler alıyorsunuz?



Beklentilerimin çok üzerinde olumlu tepkiler. Çok ama çok beğenildi. Doğrusu ben bu kadarını beklemiyordum. Sanırım insanlar, başka pek çok konu gibi bu konunun da “iyi ve kahraman Türkler” ve “kötü ve kahpe Bizanslılar” ekseninden anlatılmasından bıkmış. Buna milliyetçi duyguları hayli yüksek insanlar da dahil. Tarihe ilgi duymadığını söyleyen insanlar bile, tarihsel bir olaya objektif ve insani yönleriyle yaklaşan bir eseri zevkle okuyabiliyor.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin