Tayyar, hakkında istenen 100 yıllık hapis ve 1 milyonluk para cezasına gönderme yaparak kelepçe ile poz verdi. İşte Tayyar’ın Helin Avşar kendisini kelepçeledikten sonra sorulara verdiği yanıtlar...
* Hakkınızda açılan kaç dava var?
Dava sayısını tam olarak bilmiyorum, ucunu kaçırdım. İstanbul ve
Ankara’da devam eden davalarım var. Ortalama 40 civarında. 3
davadan toplam 50 ay hapis cezası aldım. Devam eden davalarda
hakkımda istenen ceza miktarı 100 yılı buluyor, tazminat tutarı ise
eski parayla 1 trilyonu geçti.
* Olanları nasıl yorumluyorsunuz?
Ergenekon’un canını yaktığım için benimle uğraşmaları bir yerde
normal. Harmana girerseniz dirgen uçlarına hazırlıklı olmanız
gerekir. Beni yıldırmak, korkutmak, bezdirmek, söylediklerimi
itibarsızlaştırmak için her yolu deniyorlar, bunlardan biri de
davalar. Burada üzücü olan, bir kısım yargının da Ergenekon’un
dümen suyunda sörf yapmaya çalışması. Hakkımdaki her suç
duyurusunun davaya dönüştürülmesinin, davalarda kasıtlı kararlar
verilmesinin çok özel anlamı olduğunu düşünüyorum.
STAR’DAN BAŞKA YERDE YAZMAYI DÜŞÜNMÜYORUM
* Yazılarınıza ne zaman başlayacaksınız?
Durum değerlendirmesi yapıyorum, henüz dönüş takvimi üzerinde karar
vermedim. Amacım, etrafımdaki yargı kuşatmasına tepki gösterip
sorunu tartışmaya açmaktı. Sonuç da verdi. AB yakından ilgilenmeye
başladı. Brüksel’den aradılar. Hükümet, sorunun ciddiyetini daha
iyi kavramaya başladı. Adalet Bakanı ve AK Parti Grubu, basın
özgürlüğü alanını genişleten çalışmalara hız verdi. Yeniden yazmaya
karar verdiğimde tabii ki bu adres Star olur. Başka yerde yazmayı
şimdilik düşünmüyorum.
* Bahsettiğiniz yargı kuşatması sadece size mi uygulanıyor?
Tabii ki sadece şahsıma yönelik değil. Ergenekon sürecinde haber
yapan tüm yazar ve gazeteciler aynı baskıyı hissediyor. 5 bin
civarında soruşturma açılıp bunların yaklaşık 3 bininin davaya
dönüştüğünü dikkate alırsanız, sorunun çap büyüklüğü ortaya çıkar.
Susurluk sürecinde sessiz kalan yargı, Ergenekon’da aslan kesildi.
Bu tavır değişikliğinde, sanıkların önemli kısmının asker kökenli
ve ideolojik olarak siyasi yelpazenin solunda yer almasının etkili
olduğunu düşünüyorum.
* “Hükümet benden korkuyor olabilir” demişsiniz.
Korkma ifadesini bazı bakanlar için söyledim. Bunların bir kısmı,
benimle diyalog kurarlarsa, yazdıklarımdan dolayı töhmet altında
kalabileceklerini düşünmüş olabilir. Veya yarın şartlar değişir,
çark tersine dönerse hesap vermekten korkmuş olabilir. Kim bilir,
telefonlarının dinlenmesi ihtimalinden ürkmüş olabilir. Ya da
Ergenekon’un yaydığı korku ikliminden nem kapmış olabilir. Peki
neden söyleme ihtiyacı duydum? Yazar, temsilci ve muhabir fark
etmeksizin her telefona çıkanlar, sizden kaçıyorsa mutlaka özel bir
sebebi olmalıdır.
* Dalan’ın gizli bir güç tarafından korunduğunu söylemişsiniz,
kim neden koruyor sizce?
Ergenekon’un Bedrettin Dalan’ın da içinde bulunduğu 10. dalga
operasyondan sonra duvara çarptığını söyleyebilirim. Duvarı delip
geçer mi onu zaman gösterir. Bu durumun birden fazla sebebi var,
ancak aralarında en dikkatimi çeken husus, Mason localarına
dokunmasıdır. Bedrettin Dalan Mason mudur? Bilmiyorum. Ancak bu
locaların ve bağlantılı uluslararası güç odaklarının Dalan’ı
korudukları konusunda hiç şüphem yok.
* Ergenekon’un medyada uzantıları var demişsiniz.
Böylesine derin ve merkezi yapılanmanın, toplum üzerinde nüfuz
kullanabilecek her kurumu veya şahsı hedeflediğini dikkate
alırsanız, medyayı pas geçmesini bekleyemezsiniz. Bu ilişki, maddi
çıkara dayalı olabilir, mevki, makam, terfi gibi sosyal statü
taahhütlerine bağlı gelişebilir, doğrudan örgüt bağından
kaynaklanabilir, tehdit, şantaj gibi nedenlerle boyut kazanabilir.
Medya toprağı mümbittir, yeterince kullanıma açık eleman
mevcuttur.
* Ortaya çıkan birçok darbe planı AKP’nin başarısı mı?
Olup bitenleri yakından izlediğimizde, AK Parti’nin aslında darbe girişimlerini çok daha önce, işbaşına geldikleri ilk dönemlerde fark ettiğini, ancak mücadele için zamana yaydıklarını anlıyoruz. Hükümet, gerçek manada iktidar olunca, daha güçlü bir şekilde siyasi irade koymaya başladı. 8 yılda yaklaşık 50 bin şahıs çete üyesi oldukları gerekçesiyle yargı önüne çıkarıldı, bunların önemli kısmı tutuklandı. Bu altyapı oluşturulmasaydı, Ergenekon ve Balyoz gibi gelişen dava süreçleri daha işin başında akamete uğrayabilirdi. Çetelerle mücadele konusunda AK Parti’nin başarılı olduğu ifade edilebilir.
* Yaşananlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni nasıl etkiledi?
TSK şu anda bir travma yaşıyor. Düne kadar egemen güçtü, bugün
yargı önünde hesap veriyor. Hesap verebilirlik, TSK’nın ayarını
bozmuş durumda. Çünkü hukuk dışına çıktıkları 27 Mayıs, 12 Mart, 12
Eylül, 28 Şubat hep yanlarına kâr kaldı. Devranın böyle döneceğini
varsayıyorlardı. İlk kez bu kadar güçlü bir şekilde hukuk dışı
faaliyetlerden dolayı yargılama yapılıyor. Şunu kabul etmek
gerekir, TSK üst yönetimi de başlangıçta bu operasyonlara destek
verdi, çünkü 27 Mayıs’taki gibi cunta başarıya ulaşırsa Genelkurmay
Başkanları Rüştü Erdelhun gibi rütbeleri sökülüp cezaevine
tıkılabilirdi. TSK içindeki bu hiyerarşik yapının korunması adına
hem Büyükanıt hem Başbuğ önceleri daha pozitifti. Soruşturmaların
derinliği artınca mahalle baskısına yenik düştüler. Başbuğ,
maalesef yakın tarihin en başarısız genelkurmay başkanı oldu.
Köşesini kadın tavlamak için kullananları ciddiye almıyorum
* Ahmet Hakan gibi bazı yazarlar 1999’da DSP adaylığınızı 28 Şubat yandaşlığı olarak gösterdi, ne diyorsunuz? O günleri hatırlayın, DSP sivil siyaseti temsil eden, muhafazakâr kesimin hukukunu arayan, toplumsal değerlerle barışık bir partiydi. Ergenekon’a methiyeler düzenlerin, meşru ve Ergenekon’un hedefindeki Ecevit başkanlığında siyaset girişimini yaftalamaları abesle iştigaldir. Ayrıca, köşesini kadın tavlamak için kullananları ciddiye almıyorum. Hele Ergenekon yalakası devşirmeleri hiç...
* Ankara basını ile İstanbul basını arasında nasıl farklar var?
Gazeteciler her fani gibi çalıştıkları ortamdan etkilenebiliyor. Ankaralı gazetecilerde devletin o bürokratik kasvetli kokusunu, İstanbullu gazetecilerde müteşebbis özgürlüğünün yayılmacı kokusunu hissedersiniz. Birinin gözlerinde devleti diğerinin gözlerinde özel sektörü okur gibi olursunuz. Biri daha statik, diğeri daha pragmatiktir. Şahsımı bu genel değerlendirmenin tam göbeğine yerleştiriyorum.
* Ankara’da kadın gazetecilerle haber kaynakları, sözgelimi
siyasiler arasında yakınlaşma oluyor mu, böyle bir ilişki habere
ulaşmayı kolaylaştırır mı?
Böyle bir ihtimal var tabii. Geçmişte siyasilerle daha yakın
ilişkiye giren kimi kadın gazetecilerin habercilikte mesafe
aldıklarını gördük. Ama bu durum çok istisnaidir, zaman içinde
hemcins meslektaşları onu dışlar ve yalnızlaştırır. Yani sistem bir
şekilde kendini korumayı başarır.
İktidarın AB konusundaki çabalarını destekliyorum
* AB’ye ne kadar yakınız, yakın olmalı mıyız ya da kimilerinin
söylediği gibi Doğu’ya mı yaklaşmalıyız?
Elbette AB, Türkiye için hedeftir, olmalıdır. Yarın sizi bu birliğe
almasalar bile, 1. sınıf demokrasinin tesisi, yaşam kalitesinin
artırılması ve refah standardının yükseltilmesi, Türkiye’nin en
önemli kazanımı olacaktır. İktidarın bu konudaki çabalarını
destekliyorum. Bazı alanlarda seyrin yavaş olması, AB’nin başta
Kıbrıs olmak üzere bazı kritik konulardaki tek taraflı
dayatmalarından kaynaklanıyor. Onun için eksen kayması tartışmasını
doğru bulmuyorum. Belki Doğu’ya doğru dozun biraz kaçtığı
düşünülebilir. Şunu unutmamak gerekir, ülkeler, masada daha fazla
pay almak için ince taktikler izleyebilir, yaşananları bir de
taktik açıdan değerlendirmekte yarar var.*
Vecdi Gönül’ün varlığıyla yokluğu belli değil
* Ergenekon sonrası Mehmet Haberal’ı bir AKP’li bakanın ziyaret
ettiğini söylediniz. Kimdir bu bakan?
Mehmet Haberal da Bedrettin Dalan gibi güçlü bir karakterdir.
Kuddusi Okkır’ın cezaevinde hayatını kaybettiğini düşünürseniz,
Haberal’ın bir gün bile cezaevine sokulamaması, onun gücüdür.
Haberal’ı tahliye etmedikleri için 9 yargıca tazminat cezası
verilmesini, Cumhurbaşkanı’nın sağlık durumunu yakından takip
etmesini, bir bakanın ziyaretini de bu hesaba ekleyin. Efendim kim
bu bakan? Zamanı gelince açıklarım, ama Cemil Çiçek değil, demokrat
geçinen biri. Efendim insani bir tavır olamaz mı? Olabilir. Diğer
hasta sanıklarla neden ilgilenmiyorsunuz? Kanımca Haberal, şu anda
Ergenekon sanıkları içinde en imtiyazlı olanıdır. Sağlık koşulları
hastanede kalmasını gerektiriyorsa, mümkündür, o zaman aynı
hassasiyetin benzer durumdaki tüm Ergenekon sanıkları için
gösterilmesi gerekir. Sadece külfette değil nimette de adaletin
sağlanması zorunludur.
* “Ergenekon’u destekleyen hükümet üyeleri var’’ tezi ne kadar
gerçeği yansıtıyor?
Bu ifade tam olarak öyle değil. Bazı milletvekilleri gibi bazı
bakanlar da Ergenekon’un yaydığı korku ikliminden etkilenmiş
olabilir, etliye sütlüye dokunmadan hükümetteki görevini tamamlayıp
emeklilik hesabı içine girebilir, böyle bir ihtimale dikkat çektim.
Yakın tarihte Abdüllatif Şener bunun en somut örneğidir. Böyle bir
havadan etkilenme ihtimalini yüksek görüyorum. Yukarıdaki ifadeden
bağımsız olarak belirtmem gerekirse, mesela Milli Savunma Bakanı
Vecdi Gönül, neredeyse 24 saat karargâhın içinde, hükümet üyesi
değilmiş gibi, varlığı yokluğu belli değil.
Türkiye’nin İslam dünyasındaki gücü Batıyla arasındaki köprü rolüdür
* Terör ne zaman sona erer veya erecek mi?
Türkiye pılını pırtını toplayıp uzaklara terki diyar
eyleyemeyeceğine göre uzun yıllar terörle yaşamayı kabullenecektir.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın satranç tahtası olarak kabul edilen
Avrasya jeopolitiğinin kritik evresindeki Türkiye, asla kendi
haline bırakılmaz. Mihver ülke olarak görülen, palazlandığında
jeostratejik rol üstlenebileceği varsayılan Türkiye’nin, küresel
güç dengesini etkileyebilecek olması, aynı zamanda baş ağrısıdır.
Dün ASALA yerini PKK’ya nasıl bıraktıysa, bugün PKK’yı tasfiye
etseniz bile bir başka terör örgütü ikame edilmek istenecektir.
Elbette bu durum, çaresizlik demek değildir. Türkiye’nin küresel
oyunda konuşlanacağı koordinatlar, terörün boyutlarını da
etkileyecektir. Daha somut bir ifadeyle, ABD ve İsrail’le çatışarak
terörle baş edemezsiniz. Ayrıca, Hamas-Hizbullah-El Kaide arasına
sıkışmış bir Türkiye fotoğrafı, yarar sağlamaz. Türkiye’nin İslam
dünyasındaki gücü, Batı’yla arasındaki köprü rolüdür. Bu köprü
yıkılırsa, Türkiye altında kalabilir
Hayır oyları çok düşük kalırsa Deniz Baykal geri döner
* Referandum için ne düşünüyorsunuz?
Bu referandum, sivil ve askeri bürokratik elit kesimin egemen
olduğu devlet düzeninden demokratik devlet düzenine geçişte önemli
merhaledir. Referandumdan evet oyları fazla çıkarsa milli iradeyi
üstün kılan şeffaf bir yönetime doğru yelken açılacaktır. Onun için
statüko, ölümüne engelleyici bir tavır içinde. PKK ve Ergenekon’un
işbirliği bu yüzdendir. MHP ve BDP’nin aynı karede yer alması
tesadüfi değildir. Biri terörü tırmandırıyor, diğeri incinmiş
duyguları sokağa dökmeye çalışıyor. Eğer çete operasyonları
başarılı olmasaydı, İnegöl ve Dörtyol sayısı daha fazla olurdu,
Türkiye’nin dört yanı ateş topuna dönerdi.
* Referandum sonuçları seçimi nasıl etkiler?
Hayır oyları çok düşük kalırsa Deniz Baykal geri döner. Evet oyları
çok düşük çıkarsa AK Parti seçim tarihini masaya yatırabilir.
* Erdoğan’ın son seçimi mi olur?
Başbakan’ın sözü var, 2011 seçimlerinden sonra bir daha aday olmayı
düşünmüyor.
* Çankaya’ya çıkmak ister mi?
Böyle bir niyet besleyebilir, ancak nihai kararı Abdullah Gül’le
istişare ederek verir. Aralarında çok özel bir hukuk var.
Herkes haber kaynağım
* Haber kaynaklarınız nereler, bu kadar şeyi nereden
öğreniyorsunuz, yoksa herkesin bildiği fakat kimsenin yazmaya
cesaret edemediği gerçekler mi bunlar?
Herkes haber kaynağımdır, siz de... Habere ulaşmak için çok farklı
yöntemler kullanırım. Özü itibarıyla, zaten gazetecilik, ilişki ve
çevre işidir. Ne kadar birikimli olursanız olun, habere ulaşacak
kaynaklarınız yoksa gerisi teferruattır. Tabii bir de madalyonun
diğer yüzü var. Haberci ve haber kaynağı arasındaki ilişkinin
seyrini biraz da arz talep dengesi belirler. Ergenekon’un üzerine
gittiğimiz için ciddi bilgi ve belge akışı oldu. Benim yazdıklarım,
tecrübeli her gazetecinin rahatlıkla ulaşabileceği türden
bilgilerdir.
* Tehdit alıyor musunuz, kendinizi nasıl koruyorsunuz? Korkmuyor
musunuz?
Tehditler periyodik olarak geliyor. Başlangıçta etkileniyordum, bir
ara tansiyon sorunu yaşadım, şimdi rahatım, korkularımla yüzleştim
ve aştım. Fakat devlet peşimi bırakmıyor. Yakın koruma verdiler,
bir süre sonra çalışma güçlükleri nedeniyle istemediğimi ifade
ettim, geri çektiler. Yakın zamanda Türk İntikam Tugayı yeniden
tehdit edince yeniden koruma tahsis ettiler. Ayrıca bazı özel
koruma yöntemleri uyguluyorum, programları sık aralıklarla
değiştiriyorum. Sonunda “her şey olacağına varır” deyip kendimi
yaradana teslim ediyorum, çünkü en büyük koruyucu odur, ona
sığındım, gerisini pek önemsemiyorum.
Sindirim sorunu aşılırsa ilişkiler düzelir
* AKP ile medya arasındaki ilişki nasıl sonuçlanacak? Hangi
taraf kazanacak, hangi taraf kaybedecek?
AK Parti iktidarı döneminde ciddi bir medya sorunu yaşandığı
malumdur. Ancak sorunun tek kaynağı olarak iktidarı görürseniz,
sağlıklı sonuca varamazsınız. Şunu kabul etmek gerekir, düne kadar
medya, kendini birinci kuvvet olarak görüyordu, şimdi 4. kuvvet
olduğunu görmeye başladı ancak henüz tam olarak sindirebilmiş
değildir. Bu sindirim sorunu aşılırsa ilişkilerin büyük ölçüde
düzeleceğini düşünüyorum. Kalıcı çözüm ise devletin ekonomideki
payının azalmasıyla mümkün olacaktır. İktidar ihale dağıtır
pozisyondan çekilmedikçe birer ticari işletme olan medya
kuruluşlarıyla arasındaki ilişkinin sağlıklı bir zeminde yürümesi
çok zordur. Gördüğüm kadarıyla Doğan Medya Grubu, tüm gelecek
hesaplarını genel seçime endekslemiş durumda. AK Parti giderse
rahat nefes alacaklarını, vergi sorununu çözeceklerini
düşünüyorlar. Seçime doğru CHP ve MHP lehine ciddi yığınak
yapabilirler.
Balyoz’da durum bu noktaya gelmeyebilirdi
* Balyoz’da neler oluyor? Aslında Balyoz, Ergenekon’dan daha büyük bir dava. Belki çelişki gibi gelebilir, haklısınız. Ergenekon üst bir örgüttür, o nedenle Balyoz’un alt küme olarak değerlendirilmesi gerekir. Ancak, bugün Silivri’deki sanık profili ve iddianamelerin içeriği, gerçek anlamda Ergenekon’u deşifre eden görüntüler değildir. Balyoz’un Ergenekon’a göre daha çok gürültü koparmasının bir nedeni de budur. Balyoz başlangıçta bir hukuk davasıydı, HSYK ve Yargıtay’ın dolaylı müdahaleleri nedeniyle gövde gösterisine sahne olmaya başladı. Her yapay müdahale, bir başka yanlışı doğurdu. Sonuçta Balyoz’un kapatılması yönünde bir süre önce devlet içinde oluşan zımni mutabakatın şûra öncesi bozulduğunu görüyoruz. Hem yargı hem asker süreci iyi okuyabilseydi, Balyoz’da durum bu noktaya gelmeyebilirdi. Tutuklama kararlarına yönelik tavırsa imtiyazlı firar halidir, arkasında doğrudan Genelkurmay vardır. Komutanları şûra öncesi orduevlerinde saklayan Genelkurmay, suça iştirak etmiştir.
Hükümet bu terfilere mutlakamüdahale etmeli
* Saldıray Berk neden Ergenekoncu ilan edildi?
Bunun özel bir nedeni yok. Hakkında savcılıkça soruşturma
yürütüldü, iddianame hazırlandı, orada şahsına isnat edilen suçlar
var. Ama kendisi ifade vermeye gitmedi. Ergenekon davası sanığı ama
hâlâ ifadesi alınabilmiş değil. Genelkurmay, Saldıray Paşa’yı neden
korudu buna cevap bulmak gerekir. Sanırım, Saldıray Berk, Hasan
Iğsız ve Hayri Kıvrıkoğlu arasındaki yakın dostluk, işbirliği
olarak algılandı ve bir denge politikası izlendi. Saldıray Berk’i
Jandarma Genel Komutanı yapmak istediler, hükümet izin vermedi,
EDOK komutanlığına geçişi, emeklilik öncesi son molasıdır.
Helin AVŞAR / GAZETE HABERTÜRK