Umur TALU / SABAH
Askere almak... Askere yazılmak
Birkaç gün önce İngiliz Times gazetesi, biraz da müjdeyle
karışık, bir haber verdi:
"İngiltere'de askere yazılanlarda ciddi artış".
Türkiye'de bu haberi "okuma" nın bir zorluğu var.
Sistem farklı! Birinde "askere alma" devletin iradesi, "vatandaşlık
görevi" ve "zorunlu" iken, hatta yaygın deyişle "herkes asker
doğar" iken; diğerinde "mektepli meslekten askerler" dışında, çok
büyük ölçüde (ve olağanüstü dönemler dışında) "vatandaşın iradesi",
başvurusu, tercihi, o gün için mesleki, profesyonel tercihi.
Tam kuvvet
Nitekim, Times'ın haberi aslında şöyle:
"Ekonomik kriz yüzünden askere yazılanlarda ciddi artış".
Gazetenin tam başlığı şu: "Binlerce insan, krizi atlatmak için
orduya katılıyor."
İşsiz kalma, iş bulma umudunun azalması sonucu daha çok sayıda
İngiliz genç "orduya başvurmuş."
Başvuranların sayısı geçen yıla göre yüzde 14 arttığı gibi, başka
işlerde çalışmak üzere ordudan ayrılanların sayısı da yüzde 8.3
daha az olmuş.
Gazete, "bu gidişle", İngiltere Kara Kuvvetleri'nin, "full
strength" yani "tam kuvvet" hedefine 2011'de ulaşacağını
yazıyor.
Eski bir imparatorluk ve büyük sömürgeci olan, hâlâ sömürge
bakiyeleri bulunan, sanırım Afganistan ve Irak işgallerine katılan,
nüfusu 60 milyon olan, silah altına alınabileceklerin sayısı 20
milyon dolayında denen İngiltere'de "tam kuvvet" hedefi şu:
101 bin 790 asker.
(Sanırım Silahlı Kuvvetler'in toplam personel sayısı da 195 bin
kadar.)
Açık 2 bin 500 asker kadar kalmış!
Meslek
Times, askere başvuruların Afganistan'da ölümlerin artmasına rağmen
olduğuna da dikkat çekiyor ama sonra diyor ki, "Askere başvuran
herkes zaten savaş alanına gitmiyor... Çünkü kimileri de
profesyonel olarak mesleklerini, mesela aşçılık, berberlik
yapıyor."
Şartlar
Karşılaştırmalar her zaman mantıklı, manalı olmayabilir.
Her ülkenin, devletin şartları farklı olabilir.
Bazılarının "dört bir yanı denizlerle" değil, yani denizleri olsa
bile, "dört bir yanı düşmanlarla çevrili" de olabilir yahut hep
öyle görülebilir.
"Asker millet" de olabilirsiniz; dünyada "liberal ayaklanma"
finansörü olarak bilinen spekülatör Soros' un buyurduğu üzre, "En
iyi ihraç malınız askeriniz" diye de görülebilirsiniz.
"Cumhuriyeti kuran ordu" da olabilirsiniz; "NATO'nun ileri
karakolu" da.
Dünyanın en büyük ordularından biri olmakla gurur da
duyabilirsiniz; bu ordunuzla ABD üssünde onca nükleer bombaya
sessizce arazi sağlamayı sessizce geçiştirebilirsiniz de.
Cumhuriyete, demokrasiye, hukuk devletine bağlı da olabilirsiniz;
birkaç darbe yapmış da olabilirsiniz.
Bunlar tabii "her ülkenin kendi şartları"na girer.
Ne?
Lakin, geçmişe göre biraz azalsa da, 600 bine yakın bir mevcutla,
hepsi sizden daha çok nüfuslu, en az beşi çok daha varlıklı yedi
ülke ardından dünyanın en kalabalık 8'inci Silahlı Kuvvetleri
iseniz;
"Mecburi askerlik" gibi bir kaynağınız varsa...
"Terör ve terörle mücadele" yüzünden asker ihtiyacınız olduğunu
söylüyor, açığınız bulunduğunu vurguluyor iseniz...
Evlatlarını "seve seve" de, öpüp koklayıp helalleşerek de askere
yollayan, kara haber geldi mi tevekkülle cenazesini kaldıranlara da
açıklama borçlusunuzdur:
Askerlerin kaçta kaçı hakikaten askerlik yapıyor?
Kantinlerde, kamplarda, gazinolarda, misafirhanelerde, "eğitim
tesisleri"nde, geri hizmetlerde, özel hizmetlerde çalıştırılanların
sayısı ne?
Torpilli veya açıkça angarya işlerde çalıştırılan askerlerin
niteliği ne?
Bağlı
Daha önce bu minvaldeki bir yazıya gelmiş çok sayıda mektuptan
biriyle bitireyim:
"Umur Bey, sizi tebrik ederim. Ben piyade tabur direk destek takımı
komutanı astsubaydım. Üç er ile bir tabur tank yürütmeye çalışırken
her subayın peşinde bir haberci asker dolaşır. En verimli, en
tecrübeli yaşımda emekli oldum. Derdimizi kimseye anlatamadık
ki."
Bu konular hiç konuşulmayacak, tartışılmayacak,
sorgulanmayacaksa...
Sadece Genelkurmay değil; Meclis, hükümet, muhalefet, medya, sivil
toplum örgütleri suspus kalacaksa...
İstediğiniz kadar "cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletine bağlı"
olun...
Sonuçta, "cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti"ni "bağlı" tutmuş
olursunuz!
Not: "Kantin" deyince, bir "askeri mektup" daha. Genelkurmay'ın,
hükümetin, Cemiyet'in ilgisine: "Eşim astsubay.
Yazılarınızı ailece takip ediyoruz. Bunun için her sabah gazetenizi
alıyoruz. Lojmanlarda oturuyoruz. Ancak gazetenizin ... lojman
kantininde satılması yasaklandı. Bu olaydan sonra özellikle her gün
dışarı çıkıp iki gazete alıyorum. Demokratlığınıza, cesaretinize,
kaleminize kuvvet. Yaşasın hür, eşit ve temiz toplum."
İş; akreditasyon gevşetilmesi, kimimizin nihayet Genelkurmay
tarafından davet edilince huzura ermesiyle bitmiyor yani!