"Cinsel tacizde bulunmazsa namert"miş...
Önce insanlık, sonra basın kurumu adına unutulmayacak
bir utanç olan davranıştan söz etmeye artık son vermek istiyorum.
Zira meslek disiplinine önem veren bir gazeteci olarak bu köşenin
okurlarımın sorunlarına, ülke sorunlarına, toplum sorunlarımıza ait
olduğunu biliyorum.
Gelin görün ki son vermemi de okurlarım istemiyorlar. Ve onlar
kesinlikle "böylelerini yasal cezadan önce millet cezalandırır"
düşüncemi de onaylamıyorlar. Üç mektuptan birinde "mutlaka dava
açmam" konusunda israr var. Basın kuruluşlarının, Gazeteciler
Cemiyeti'nin, gazetelerin kurum olarak "yıllardır kendini
ispatlamış, toplumun takdirini toplamış" bir kadın yazara yapılan
bu büyük ayıbın hesabını neden sormadığını anlamadıklarını, bundan
üzüntü duyduklarını söylüyor yüzlerce, yüzlerce mektubun
çoğu...
Kendi sorunları!
Bu sorunun cevabını bilemem, demek ki ilkeler bazıları için bazen
var, bazen yok. Belki "bilmediğimiz çekinceleri" var. Hepsi onlara
ait sorunlar. Ama burası Türkiye, hiçbir şeye şaşırmayacaksınız.
Ancak kendi çapınızda, kendi gücünüzle hiçbir şart altında
vazgeçmeden mücadeleyi sürdürecek, sağladığınız katkılarla,
gelişmelerle yetineceksiniz.
Çok şükür ben, bir toplumun en önemli kanunları olan Medeni Kanun
ve Türk Ceza Kanunu konularında, insanların özel yaşamlarına
saldırıyı önleme, kadın ve çocuk haklarının savunulması başta olmak
üzere birçok konuda "kendi çapınızda ama yılmadan yapılan" bir
mücadelenin kesin olarak sonuç verdiğini görmüş bir yazanm. Onun
için, son nefesime kadar asla mücadeleden vazgeçmemeye
yeminliyim.
Bu son olayın üzerinde durmamın en önemli nedeni cinsiyet
ayrımcılığının, tacizlerin gelişmemiş bazı kafalar tarafından bizim
gibi güçlü kadınlara bile hala uygulanıyor olmasıdır. Onlara karşı
bu cesaret gösterilebilirse diğer kadınlara neler yapılmaz
düşünün.
Okurlarıma bildirmek istiyorum ki İsrarla teklif ettikleri dava
açılıyor. Onun yüzünden Hürriyet gazetesini okumaktan
vazgeçtiklerini, şimdi de o olduğu için Sabah'a karşı "okumama
kampanyası" açtıklarını bildirenlere, ben de bu yazara karşı 100
milyar TL'lik bir tazminat davası açtığımı söyleyebilirim.
Kadın hukukçular savunacak!
Beni TCK Tasarısı ile ilgili "iki profesör" davalarında savunan
Türkiye'nin en iyi kadın hukukçuları; Eski Kadın ve Aileden Sorumlu
Devlet Bakanı Avukat Onay Al-pago, Türk Kadınlar Birliği Başkanı
Avukat Sema Kendirci, en başarılı kadın hakları savunucuları Avukat
Hülya Gülbahar ve Avukat Canan Arın bu davada da gönüllü olarak
savunacaklarını bildirdiler. Onların ve kendi avukatım Müjdat
Gültekin'in yine bir insanlık ve kadın sorunu olan "iş yaşamında
sözle cinsel taciz"in önemli bir örneği olan davayı en güzel
şekilde sonuçlandıracağına inanıyorum.
Bu kez "iki profesör"ün yerinde "maalesef yazar" var.
Birçok okurum bu yazarın APO ile yaptığı röportajı, bu röportajda
ona "Sayın APO" diye hitapedişini ve o konuşurken başını sallayarak
onayladığını hatırlatıyor.
Yine birçoğu Avukat Eren Keskin'in Avrupa'da yaptığı bir konuşma
nedeniyle (konu ne olursa olsun, ne söylenmiş olursa olsun
yapılamaz) bu kadın avukat için "Türkiye'ye döner dönmez ona cinsel
tacizde bulunmazsam namerdim" dediğini hatırlatıyor.
Gönül rahatlığıyla takdiri topluma bırakabilir ve bu konuyu
kapatabilirim artık. O toplum hâlâ ardı arkası kesilmeyen telefon
ve maillerle o kadar güzel anlattı ki doğru değerlendirmelerini.
Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla... Ayakta alkışlıyorum
hepinizi, sonsuz teşekkürler.
(Not: Duruşma günü Adliye'ye gelmek isteyenlere tarihi
bildireceğim.)