Radikal, Yılmaz Erdoğan'ın Genel Yayın Yönetmenliği'ndeki güne
hayal ettiği gibi başlayamadı. Bir gün önce Hrant Dink
öldürülmüştü. Hem Erdoğan hem de Radikal çalışanları bunun hüznünü
yaşıyordu. Yılmaz Erdoğan, böylesi tarihi bir olayda genel yayın
yönetmenliği sorumluluğunu üstlendi. Sürekli yeni haberler geliyor,
bütün Türkiye tartışıyor; tepki, duygular ve düşüncelerin en iyi
şekilde ifade edilmesi gerekiyordu. Radikal, bir sanatçının gözüyle
bir aydının öldürülmesini sayfalarına taşıyacaktı. Erdoğan çok
yönlü kişiliğiyle gazetenin bütün sayfalarına katkı yaptı. O bir
şairdi, yönetmendi, oyuncuydu, duyarlı bir insandı, o bir
Radikal'di.
Yılmaz Erdoğan'dan önce günlüğü Radikal'e geldi. Son beş gün içinde
gün gün gazetede işlemek istediği konular hakkında aklına gelenleri
not almıştı. Mayın, mülteciler, 1971 yılında çıplak eylem yapan
modeller, futbolda linç kültürü, şiir, dünyada savaş bölgeleri,
günlüğündeki notlardan bazılarıydı. Ancak Hrant Dink'in cuma günü
öldürülmesiyle bambaşka bir gündem ve söylenmesi gereken başka
sözler vardı. Gelir gelmez yazıişleri toplantısına girdi. Masadaki
ilk sözü "Bu koltuğa oturmak zormuş" oldu. 'Pamuk ve Aksu'nun da
koltuktan şikâyetçi olduğu' söylenince "Ama her gün Hrant Dink
öldürülmüyor" diyerek işinin zorluğunu ortaya koydu. Herkesle tek
tek tanışırken ak saçlı Ekonomi Müdürü Ruhi Sanyer'e yönelik "Abi
saçlar sarı galiba" sözleri, 'onun günü'nde hüznün yanında esprinin
de olacağının işaretiydi.
Kültür Sanat editörü Cem Erciyes'in gündeminde, şiir ve sinema
haberleri çoğunluktaydı. Erdoğan, başka bir konu açtı: "Sinema
eleştirmenlerinin olumsuz eleştirileri seyirciyi etkiliyor.
Beğendikleri filmler izleyici kazanmıyor." Masada, aynı zamanda
sinema eleştirmeni olan Spor Müdürü Uğur Vardan'la göz göze geldi.
Erdoğan, 'Beynelminel' filminin 12 Eylül'ü konu almasının o dönemi
bilmeyen genç izleyiciler için cazip olmadığını söyledi. Vardan da
"Siz de o dönemi anlatan film çektiniz" derken gözlerinde 'durum
1-1' ifadesi vardı.
Ama genel yayın yönetmeni belliydi ve gündem okuma sırası Vardan'a
da gelecekti.
Tatlı bir çekişme
Sırada Dış Haberler gündemi ve editörü Ceyda Karan vardı. Karan
taraf olmaktan çekinmeyen, üslubunda sert bir editördü. Erdoğan'ın
bunu fark etmesi uzun sürmedi. Gündem metni çok küçük puntolarla
yazılmıştı. Erdoğan, gülerek, "Küçük yazmaktaki amacınız nedir?"
diye sorunca, Karan, "Tek sayfa olsun diye, orman katliamı olmasın"
dedi. Tatlı bir çekişme ortamı doğdu. Karan geri adım atmadı: "Ben
okuyacağım, dinlersiniz, bu arada bana bakarsınız."
Erdoğan, gündemdeki Chavez'in 'Castro umarım daha 80 yıl, 100 yıl
yaşar' sözlerineyse şakayla yaklaştı: "Bunu Chavez mi söyledi, biz
mi araya ekledik?"
Pamuk ve Aksu'nun yayın yönetmenliğinde gündemleri ilgi görmeyen
ekonomi müdürü Ruhi Sanyer, farklı bir strateji kullanmaya karar
vermişti. Sanyer, "Bizim gündemlerimiz pek ilgi çekici değil"
diyerek duygusal yayın yönetmenini can evinden vurdu. Erdoğan,
şefkatle "Olur mu ben ilk ekonomi sayfasını okurum" dedi. Yatırım
teşvikiyle ilgili haberden sonra kozlarını kullanmaya hazırdı:
"Domates fiyatı, muzu geçti." Erdoğan, "Bu hayatımın tümü için
ilginç bir haber" dedi.
Haber Merkezi'nin gündeminde tüm Türkiye'den haberler vardı. Haber
Müdür Yardımcısı Ertuğrul Mavioğlu, Ferhan Şensoy'un
Diyarbakır'daki oyununda "Kredi kartları, teröristtir. Bunlar
PKK'dan beterdir" sözleri üzerine yaşanan protestoyu anlatırken
"Haberin fotoğrafları gelmedi. Muhabirler çekememiş, ama polis
hepsini çekmiş" dedi. Bunun üzerine Erdoğan bir anısını
anlattı:
"Diyarbakır'da sahneye çıktım. Baktım biri yukarıda ayak kuruyor,
sanki canlı yayın çekiyor. 'Ne yapıyorsun sen?' dedim. Bizim
organizatör, 'Abi Emniyet'ten' dedi. Başlayalı 15 dakika olmuştu.
'Niye söylemeden çekiyorsunuz ki, durun ben Emniyet'e göre yeniden
oynayacağım' dedim. Çekim yapan polis arada geldi dedi ki; 'Biz
kendimiz izlemek için çekiyoruz'. 'Komşuya da satıyor musunuz?'
dedim"
Sıra merakla beklenen Erdoğan'la Uğur Vardan'ın karşılaşmasına
geldi. Erdoğan'ın filmi hakkında olumsuz eleştiriler yazan Vardan,
konuşmaya başlamadan önce Erdoğan, "Şimdi elime düştün" dedi.
Vardan ilk kelimeyi söyleyince "Olmamış, hiç olmamış. Çok kötü"
diyerek güldü. Hepsi şakaydı. Aslında bir dostluk karşılaşmasıydı.
Sporun bir diğer gündem maddesi Polonya'da şike iddialarıydı.
Erdoğan, "Haberin sonuna 'tekliflere açığız' diye ekleriz,
Türkiye'dekiler anlar zaten" dedi.
İstihbarat gündeminde Hrant Dink'in öldürülmesi vardı. Son
gelişmeleri İstihbarat Şefi Metin Yener anlattı. Erdoğan,
"Gerçekten çok zor bir günde buradayım. Dink'in öldürüldüğünden
beri 'Neler yazılabilir?' diye düşünüyorum. Dink'in son yazısından
anlaşıldığına göre 'cinayet geliyorum' demiş, yurtdışına çıkmayı
düşünmüş, tehditler ailesine kadar uzanmış.
Ama gitmemiş. Bunu sadece kahramanlıkla açıklamak mümkün mü?" dedi.
İsmet Berkan iki hafta önce Orhan Pamuk'un yaptığı manşeti
hatırlattı: "Herkes eleştirdi. Ama yine o manşette söylenenler
oldu."
Erdoğan da "Evet güzel bir örnek. Bu hafta dayağı ben mi
yiyeceğim?" dedi. Toplantı devam ederken, polisin basına dağıttığı,
Dink'in katilinin görüntüleri geldi. Gazetenin arşivinde yapılan
taramada Orhan Pamuk'un duruşmasına katılan bir kişinin fotoğrafı
katile benzetildi. Ancak daha sonra o olmadığı anlaşılacaktı.
'Şu göktaşı çarpsın artık!'
Bir saat sonra öğle toplantısı başladı. Sabah konuşulan haberlerin
sonuçları geliyordu. Dış Haberler'den istenen haberlerden biri
ABD-Kanada sınırıyla ilgiliydi. Erdoğan, Türkiye'nin güney sınırını
karşılaştırmak istemişti. 11 Eylül'den sonra ABD-Kanada sınırı
artık çok sıkı korunuyordu. Erdoğan, "Biz adamlara özenirken onlar
mı bize özenmişler?" yorumunu yaptıktan sonra karamsarlığını
esprili şekilde ortaya koydu: "Ben manşeti buldum: Şu göktaşı
çarpsın, artık".
Hazırlanan diğer haberler de konuşuldu. Manşeti atmanın zamanıydı.
Daha önce pek çok aydın, kurşunların hedefi olmuştu. Hep aynı
şeyler söylenmiş, yine de düşünenler öldürülüyordu. Erdoğan,
klişelere vurgu yapılmasını istedi. Birinci sayfada kullanılacak
fotoğrafı belirledi, hazırlanan sayfaları kontrol etti. Söylediği
başlığın ardından birinci sayfa bitti. "Güzel oldu sayfa' dedi.
Sayfalar bittikten sonra ilk sayfadaki Dink'in yerde cansız yattığı
fotoğrafa baktı, hüzünlendi "Böyle bir haber mi verecektik, böyle
bir sayfaya mı imzamızı atacaktık?" dedi. Kolları hafif açık, başı
önde bıçkın delikanlı yürüyüşüyle gitti...
Timur Soykan / Radikal