Geçen sene Krek’in, Berkun Oya imzalı ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’dan çıkan hemen herkes, oyunun etkisini üzerinden attıktan sonra şu soruda buluşuyordu: “O kız kimdi ya?” Ufak tefek, ince sesli, mavi gözlü; son sahneye kadar başındaki örtüsü, ürkek oturuşu ama ne dediğini, ne istediğini tam bilen net cümleleriyle oyunun Ayşe’sinin kim olduğuydu merak edilen. Öykü Karayel ismi öyle girdi belleklere ilkin... Sonrası senenin bol konuşulan televizyon dizilerinden biriyle oldu; Kuzey Güney’in Cemre’si, mahallenin genç kızıydı artık. Ve haliyle artık çok daha fazla insanın tanıyıp bildiği bir oyuncu...
Konuşmaktan, kendisini anlatmaktan pek hazzeden birisi olmadığını duyup biliyordum; yine de ondan dinlemek istedim Ayşe’den Cemre’ye geçen bir yılda olan biteni...
Kimdir Öykü Karayel, neden oyuncu olmuştur?
1990, İstanbul doğumluyum. Çemberlitaş Kız Lisesi’ne gittim. Kenter
Tiyatrosu, ben lise sondayken Akademi Kenter’i açmıştı. Bir sene
oraya gittim. Hep tiyatro istiyordum. Dayım tiyatroyla uğraşıyordu;
ikizim Ezgi ile onun provalarına, oyunlarına gidiyorduk. Çok
eğlenceli geliyordu. Lise zamanında artık “Başka bir şey
istemiyorum” dedim. Kardeşimle okul döneminde tiyatrolarda oynadık
ama o tasarım okumayı seçti. Annemle babam, çok da emin
olmayabileceğim tedirginliğiyle, “Tiyatro iyi güzel ama başka
şeylere de bir bak bakalım” diyordu ama sonra anladılar kararlı
olduğumu...
Ve İstanbul Üniversitesi’nin konservatuvarına
girdin...
Akademi Kenter’de okumamın da etkisiyle hep
İstanbul Üniversitesi istedim. Orayı kazanmak benim için dört sene
önce çok çok büyük bir şeydi.
Krek’ten ne zaman haberdar oldun?
Bartu
(Küçükçağlayan) bizim mezunlardan; ‘Bayrak’ oyunu vardı o dönem ve
Berkun (Oya) ile çalışıyordu. Bartu okuldakilere haber verdi. Ben
de gittim ve kabul edildim.
‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ geçen seneden beri dilden
dile dolaşıyor. Metni okuduğunda sen nasıl bulmuştun
ilk?
Hayatımda umarım en az bunun kadar güzel roller gelir. Aslında
umutsuzum; Ayşe’yi, oyunu düşününce... “Nasıl olur” diyorum, “Başka
ne oynayacağım ki ben bunu oynadıktan sonra?” O öyle bir rol...
Ayşe’de o kadar gerçeksin ki, o kız gerçekten evinden,
mahallesinden çıkıp da sahnedeki o koltuğa oturmuş gibi. Nasıl
çıktı Ayşe?
Benim için tamamen provalarda oluyor.
“Gözlem yaptınız mı?” diye soruyorlar, “Yok, gözlem yapmadım”
deyince de kötü algılıyorlar ama... Öyle bir şey değil. Zaten
oynadığım rol sizin, benim gibi... Ayrı bir gözleme gerek yoktu.
Sürekli gördüğüm insanlardan biriydi Ayşe. Metnin yazılma şekli çok
etkiliyor. Bazı metinlerde, bir cümleye - okulda yapıyordum bunu -
günlük hayata nasıl yaklaştırabilirim, ben nasıl söylerdim
normalde, diye bakarım. Ama Berkun’un oyunlarında virgülün yerini
değiştiremiyorsunuz zaten olabileceğinin en mükemmel halinde
yazılmış. Unuttuğum bir kelime olduğu zaman içim acıyor.
20 yaşında bir genç kız, okuldan yeni mezun olmuş. Bir
oyunda oynuyor ve bir anda oyun gören bir dolu insan “Kim bu kız?”
diye sormaya başlıyor. Nasıl geçti o dönem senin için?
Bunda metnin çok fazla etkisi olduğunu düşünüyorum ama ben de
Ayşe’yi oynamayı çok sevdiğim için ben de beceriyordum. İyi
hissediyordum kendimi.
Bir sürü insanın bir anda senden bahsetmeye başlaması
egoyu büyüten, başa çıkması zor bir şey değil mi?
Bende tam tersi oldu. Ben daha çok kapandım... “Yapıp yapabileceğim
şey bu mu, buraya kadar mı?” oldum. Hâlâ öyle hissediyorum.
Oyunun meselesinin sendeki karşılığı nasıl? ‘Güzel
Şeyler Bizim Tarafta’, hiç de büyük cümleler kurmadan Türkiye’de
insanların arasındaki ayrışmaya dair bir şeyler
söylüyor...
Birbirini anlamayan, dinlemeyen insanlar
üzerine yazılmış bir oyun bu. Bunu sadece nasıl daha net
gösterebiliriz diye; bu kız buralardan gelmiş bir kız, bu adam da
İstanbul’un bilmem neresinden gelmiş bir adam diyebiliriz hissiyle
yazdığını düşünüyorum. Yoksa türbanı, müslümanlığı irdeleyen bir
oyun değil. Tamamen iletişim kuramamanın derdinden çıkmış bir
oyun.
Oyun duyuldukça dizi teklifleri almaya başladığını
duymuştum. İstemediğini de... Ne oldu da Kuzey Güney’i kabul
ettin?
O dönemde çok istemiyordum, televizyon başka
bir şey... Biraz ışık saçan biri olman gerekiyor ki herkes seni
beğensin ve izlesin. Tiyatroda çok iyi olan bazı oyuncuları
televizyonda görüp “Eee?” dediğin zamanlar oluyor. Ondan
korkuyordum, beceremeyeceğimi düşünüyordum kamera karşısında. Ama
bir yerden başlamam gerekiyordu. Ve Ay Yapım bunun için en doğru
yerdi.
Senaryoyu nasıl bulmuştun?
Şöyle bir durum
oluşmuştu bu işin tanıtımı yapılırken: Kıvanç Tatlıtuğ’un ve Buğra
Gülsoy’un âşık olacağı kız... Benim gibi minyon bir kız için de
öyle çok iç açıcı gözükmüyor bu (gülüyor). Aslında bu kesinlikle
tiple ilgili bir şey değil ama onu başarmak için hakikaten öyle
durmam gerekiyordu. Ben de yavaş yavaş bunu başarıyorum. Ben biraz
geç ısınıyorum, ancak 10’uncu bölümde falan geldi o hal bana.
Cemre’yi nasıl oturttun kafanda?
Bayağı
zordu benim için, mahalleli bir kız... Mesela Ayşe bana daha yakın
bir karakterdi galiba, biraz daha dinleyen, duran bir kız o.
Cemre’yi şimdi anlıyoruz ama başlarda mahalleli bir kızdı.
Hastalıklı halleri vardı. Zorlandım başlarda. Oyunda, oynadığınız
şeyin zamanla oturma durumu söz konusu. Dizide onu bir anda
yapmanız lazım. Alışamadığım kısmı buydu, başlarda. Ama insanlar
bekliyor orada, benim de yapmam lazım. Başlarda o yüzden öyle
problemler oldu. İzleyici de çok iyi anladı bunu. Dediğim gibi geç
ısınıyorum. Şu anda bayağı ısındım. Cemre’ye de artık hak vermeye
başladığım için daha da içine girebiliyorum.
Anneni oynayan Zerrin Tekindor’la çok iyi paslaştığınızı
düşünüyorum.
Zamanla, paslaştıkça o ilişki yansıyor.
Samimi bir şey görünce insanlar da beğeniyor. O anne-kız ilişkisi
çok gerçek geliyor tabii ki.
Yapıyoruz öyle şeyler!
‘Kuzey Güney’in son bölümlerinde bütün kadınlar çok fesat, herkes
kendi çapında arkadan iş çeviriyor. Kadınların bu şekilde çizilmesi
rahatsız etmiyor mu?
Hepimiz öyleyiz aslında,
yapıyoruz öyle şeyler sonuçta... Bana o kadar sert gelmiyor.
Kendi eleştirim daha ağır
Bir sene önce normal bir hayatın varken tanınır oluyorsun, birkaç
ay sonra da “Bu kız yeteri kadar güzel değil” deniyor magazin
eklerinde...
Zaten ben en ağır eleştirileri kendime
yapabiliyorum. İnsanların eleştirilerini tabii ki önemsiyorum ama
onlar, benim kendimi eleştirdiğim kadar kötü gelmiyor. Bu işin
doğasında var, insanlar eleştirecek...
TAVSİYE
Bir arkadaşına şu anda ‘Muhakkak gör/izle/dinle/ oku/git’ diyecek
olsan:
Hangi film? Bir Zamanlar Anadolu’da.
Hangi oyun? Krek’in bütün oyunları.
Hangi kitap? Kürk Mantolo Madonna – Sabahattin Ali. Hangi mekân?
Galata Kulesi’nin dibindeki çay bahçesi.
(Radikal-Bahar Çuhadar)