OKUYUCU NASIL TAVLANIR?

Ali Kırca Sabah´taki köşesinde ´okuyucu nasıl tavlanır´a örnek bir yazı kaleme aldı. İşin sırrı başlıkta... Sonra...

Google Haberlere Abone ol
OKUYUCU NASIL TAVLANIR?

SARS, Pascal, kurşunlu özgürlük, hakemler ve mankenler!



Aslında bu yazının tek bir konusu vardı. Ancak, iki aydır dünyanın her yanındaki gazete okuyucularının belki de okumaktan ve duymaktan bıktığı haberleri ve yorumları yinelemenin, okuyucuya ulaşmak açısından sıkıntı yaratması kaçınılmazdı..



En azından "başlık"larda bıktırıcı(!) konulardan uzaklaşmak gerekiyordu..



Bıktırıcı konulardan uzaklaşarak daha ilginç konulara mercek tutmak okuyucuyu yazılara çekebilirdi!



****



Mesela!.. Çığırından çıkan dünyaya yirmi yıl önce "Tanrı'nın gazabı" gibi gelen AIDS'ten sonraki en büyük salgın hastalıktan, SARS'tan söz etmek herkesi ilgilendirirdi.. İlgilendirmeliydi!.



Özellikle de Türkiye'yi ve Türkiye'de yaşayanları..



SARS virüsü henüz Türkiye sınırlarından içeri girmemişti ama girdiğinde neler olabileceğini düşünmek bile dehşet vericiydi..



Hijyen konusundaki titizlikleri bilinen uzakdoğu toplumlarında hastalığın yayılma hızına bakarak, ülkemizdeki sonucun nasıl "tecelli" edeceği de az-çok tahmin edilebilirdi.



Ancak.. Türkiye'de SARS'ın yayılma riski açısından çok daha büyük bir tehlike vardı Bugüne dek hiçbir yasak ve hiçbir kampanyanın önleyemediği o en yaygın "gelenek!"



Öpüşmek.. Türk erkekleri ve Türk kadınları "kendi aralarında(!)"öpüşmekten "Öldüm Allah" vazgeçmiyorlardı.. Sabah ayrılsalar, akşam birbirlerini gördüklerinde onulmaz bir hasretle kucaklaşıp öpüşüyorlardı..



SARS bile onları bu sevdadan vazgeçiremezdi...Ya da belki de SARS sadece vazgeçirebilirdi.. İş işten geçtikten sonra!



****



Bir başka ilgi çekici konu ise Pascal olabilirdi... Hele tam 7 ay ceza aldıktan sonra!. Aslında "hafıza-ı beşer"leri unutkanlıkla özürlü olmayanlar, taa ilk gün hatırlatmıştı Geçmişte benzer bir hareketi yapan Türk futbolcuya tam 9 ay ceza verildiği yazılıp çizilmişti... Ancak, bu hatırlatmalara rağmen, olayın ertesi günü Fransız futbolcuyla birlikte kameraların karşısına çıkanlar "İşte özür diledi, artık bu olayı kapatalım, unutalım gitsin!"deyivermişlerdi..



Derlerdi.. Haklıydılar.. Pascal'ın hareketi unutulmasa da, onun kadar önemli olan bu sözler de unutulur giderdi işte.. Çünkü burası Türkiye'ydi ve bu ülkede "Hafıza-ı beşer nisyan ile malûl"dü.



****



Başlıktaki hakemler ve mankenler "mevzu"una gelince..



Bağışlayın ama mankenlerle ilgili özel bir notumuz olmayacak.. Bu köşeye durup dururken "güzel bir manken" fotoğrafı koyacak halimiz de yok!. İtiraf etmeliyiz ki,"mankenler" sözcüğü başlığa yalnızca "ilgi"çekmek ve yazının reytingini arttırmak için konuldu.. Ama, madem ki başlıkta yan yana geldiler, öyleyse "hakemlerle mankenler" arasında zorlama bir bağlantı kurularak bu konu kapatılabilir ve bazı hakemlerin "yeşil podyum"larda konu mankeni gibi durduğu söylenebilir pekala!



****



Dikkatli okuyucuların gözünden elbette kaçmamıştır.. Başlıktaki iki sözcüğü unutmuş değiliz elbette Kurşunlu özgürlük..



Evet!.. Bu yazının asıl konusu da buydu zaten..



Lakin.. İki aydır "manşetlerden tek sütuna" düşme eğilimi gösteren bir olaya başka nasıl dikkat çekebilirdik ki!



Dün, Bağdat'yakınlarında, Amerikan aleyhtarı gösteri yapan Iraklıların üzerine Amerikan askerleri tarafından ateş açıldı..13 sivil öldü.. Ölenlerin üçü 11 yaşın altında çocuklardı..



Bağdat işgalinin ilk günlerinde Başkan Bush'a Irak'taki Amerikan aleyhtarı gösterileri sormuşlardı. O da "Demek ki özgürleştirilmişler" yanıtını vermişti..



Ancak.. İşte buraya kadar! Tanklarla getirilen "ithal ve dayatmalı özgürlük" buraya kadar! Herşeyin bir "sınır"ı var, öyle değil mi!



Başlığa bakarak bu yazıyı bu son satıra kadar okuma sabrını gösterdiyseniz, biz de söyleyelim..



Bu yazı da buraya kadar! Daha ne yazalım ki!



Herşeyin bir "sınır"ı var,öyle değil mi?

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin