NTV SPOR’UN FUTBOL KÖKENLİ YORUMCUSU MUSTAFA DOĞAN: FUTBOL YORUMCUSU OLDUM, ÇÜNKÜ…

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Beşiktaş’ta oynarken beklenmedik bir şekilde futbolu bırakarak televizyon ekranına yorumcu olarak transfer oldu. Ama aktif sporu öyle kolay kolay bırakmaya da niyeti yok; nitekim antrenör olmak için gün sayıyor. Sayım Çınar, NTV Spor’un futbol yorumcusu Mustafa Doğan’la futbolu ve televizyonu konuştu…

Google Haberlere Abone ol
NTV SPOR’UN FUTBOL KÖKENLİ YORUMCUSU MUSTAFA DOĞAN: FUTBOL YORUMCUSU OLDUM, ÇÜNKÜ…



Mustafa Doğan’ı uzun yıllardır takip ediyorum. Onunla Balmumcu Point Hotel‘de buluştuk. Almanya’da futbola başladı. Fenerbahçe formasını 7 yıl giydikten sonra Köln’e gitti. Orada umduğunu bulamayan gurbetçi futbolcu Beşiktaş’a imza attı. Siyah beyazlı takımda 3 sene top koşturdu ve 31 yaşında yeşil sahalara veda etti. Şu sıralar NTV Spor’da yorumculuğu yapıyor; bir yandan da antrenör olmak için gün sayıyor.



Çok genç yaşta futbolu bıraktın. 31 yaşında futbolu bırakmak size ne kazandırdı?


Öncelikle şunu söylemeliyim: En fit olduğum dönemde futbolu bıraktım. Bunu da nedeni açıkçası şuydu: Ben Almanya da futbol oynadım. Daha sonra yedi yıl Fenerbahçe, üç yıl da Beşiktaş’ta oynadım. Bu noktadan sonra eğer devam etseydim muhtemelen Anadolu kulüplerinden birinde forma giyecektim. Ailemle birlikte İstanbul’da yaşadığım için ve de sahada oynamanın dışında futbol adına bir şeyler yapabileceğime inandığım için, aktif futbolu bıraktım.



Fenerbahçe’den Beşiktaş’a geçmek nasıl bir duygudur? Şimdi hangi takıma karşı kendini yakın buluyorsunuz?


Almanya’da doğup büyüdüğüm için taraftarı olduğum bir takım yoktu. Fenerbahçe’de yedi yıl oynadıktan sonra doğruca Beşiktaş’a geçmedim. Almanya’ya döndüm ve Köln’de oynadım. Beşiktaş’a daha sonra transfer oldum. Futbolcudan ziyade taraftar için zordur böyle transferleri kabullenmek. Beşiktaş camiası da Fenerbahçe’ye attığım golden sonra sanırım beni bağrına basmıştır. Ben her iki kulübü de çok seviyorum.



Taraftarlar da seni çok seviyorlardı; Fenerbahçe’de oynadığın yılları hatırlıyorum, saha kenarında göründüğün anda tribünler tezahüratlarla seni isterlerdi.


Taraftarlarla böyle bir iletişim kurabilmek çok önemli. Seyirciler genellikle, gol atan, göze hoş gelen hareketler yapan oyuncuları, yaratıcı oyuncuları alkışlarlar. Bu tip oyuncular her zaman ön plandadır. Bununla birlikte, kalbiyle oynayan, mücadele ruhunu sahaya yansıtan oyuncuyu gördüğü zaman ona da çok büyük saygı gösteriyor. Oynadığım takımların hepsinde de bunu yaşadım.



Birisini sevmekle bir takımı sevmek aynı şey midir? Sevmek, sevgi sözcükleri sizin için tam olarak ne ifade ediyor?


Zaman zaman dramatize edilen bir yanılgı var; zor şartlarda çalışan bir adamın, evinin ihtiyaçlarını görmezden gelip maça gittiği söyleniyor. Bence bu yanlış bir düşünce. Aile her şeyden önce gelir ve adamın hangi şartta olursa olsun maça gitmiş olması, abartıldığı gibi bir aile felaketi değil. Zaten durumu o derece kötü insanların maça gittiğini de düşünmüyorum. Tribünde yerini alan seyirci kendini o takımın sahibi olarak görür. Bu düşünceyle stada gelir. O derece sahiplenir ki, küfür etmeyi bile hak olarak görmeye başlar!



Stadyumu bir çeşit terapi merkezi gibi kullananlar da oluyor. Sevgilisi, karısı, çocuğu veya patronuna karşı dışa vuramadığı, bastırdığı duygularını tribünde küfrederek iyileştiriyor.


Şunu da söylemek lazım: Futbolcular profesyonel insanlardır, takım tutmazlar, formasını giydikleri takım için çalışırlar. Futbolcu, taraftar gibi düşünmez; maçın bitiş düdüğüyle birlikte o maçı bitirir ve bir sonraki karşılaşmayı düşünmeye başlar. Derbi maçları gibi önemli bir maçı kaybettiğinde tabii ki daha fazla üzülürler ancak konsantrasyonunu kaybetmemek için yenilgiyi dramatize etmez.



Dünyanın en büyük acısı Fenerbahçe veya Beşiktaş’ın yenilgisi değildir; hayatta daha önemli şeyler vardır değil mi?


Benim düşüncem şuydu; futbol, benim hayatımda önemli ama en önemli şey değil. Bugünkü yaşam standardımı, toplumdaki konumumu futbola borçluyum ama futbolun dışında da bir hayatım var. Futbol her şey değil.



Futbol yorumları yapmaya nasıl başladınız?


Futbol oynadığım dönemde, futbolu bırakan oyuncular antrenör veya menajer olarak futbolun içinde kalırlar ya da bambaşka mesleklere yönelirlerdi. Benim jenerasyonumla birlikte futbol yorumcusu olarak çalışma imkânı doğdu. O yıllarda gazete yazarlarını görürdük televizyonlarda. Takip ettiği takımın menfaatleri doğrultusunda yorumlar yapan köşe yazarlarının yorumları bir süre sonra seyircinin ilgisini kaybetti. Futbolun doğrularını konuşacak yorumculara ihtiyaç vardı. Futbolu bıraktığım dönemde televizyonda tam da böyle bir boşluk vardı.



Mehmet Demirkol ve Sergen Yalçın’ı başarılı buluyor musun?


İkisinin de tarzları çok farklı. Sergen benim oyunculuk yıllarımdan takım arkadaşım. İyi de bir arkadaşımdır. Bir programda farklı fikirlerdeki insanların yorumlarını bir arada sunabilmesi, program açısından iyidir. Sergen, futboldan geldiği için, yorumlarımız benzer olabiliyordu. Mehmet Demirkol’la zaman zaman farklılıklar gösterebiliyoruz. Her ikisini de çok başarılı buluyorum.



Futbolcuların hep bir gece hayatı sorunu vardır. Gece yaşayan oyuncuların nelere dikkat etmesi gerekiyor?


Günümüzde büyük takımlarda oynayan futbolcuların çok fazla zamanı olmuyor gece hayatı için. Yoğun maç trafiğine rağmen gece kulüplerine gitmeye vakit bulan oyuncuyu da görüldüğü yerde gazeteciler yakalıyor ve bu hemen kulüp yöneticilerinin kulağına gidiyor. Netice itibariyle, futbolcularda elbette eğlenmek için geceleri dışarıya çıkabilirler ama bunu doğru zamanlarda yapmaları gerekiyor. Herhangi bir karşılaşma öncesinde gece kulüplerinde eğlenip ertesi gün saha içinde formsuz olursanız dikkatleri üzerinize çekersiniz. Takımın tatilde olduğu zamanlarda eğlenen futbolcuyu kimse eleştirmez ama ertesi gün antrenmana veya maça çıkacak olan futbolcunun gece kulüplerinde zaman geçirmesini de kimse doğru karşılamaz.



Genelde futbolcular ünlü simalarla birlikte olmayı tercih ediyorlar. Futbolcular şöhreti biraz daha mı çok seviyorlar?


Futbolcu eğer ünlü biriyle birlikteyse, bunun basına düşmesini istemez. Futbolcu, oynadığı takım itibariyle zaten sürekli olarak gündemdedir. Ayrıca şöhrete ihtiyacı yoktur. Oynadığı futbolla, her hafta sonu sürekli olarak televizyonlarda ve gazetelerde haber olur. Ünlü bir kişinin futbolcuyla birlikte olması, futbolcudan çok diğer kişiye şöhret kazandırıyor. Bu tip birlikteliklerde futbolcunun oynadığı takım iyi sonuçlar alamadığı zamanlarda, o futbolcu günah keçisi yapılabiliyor.



Şampiyonluk yarışında hangi takımı şanslı görüyorsun? Fenerbahçe’nin ikinci yarısı çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?


Şampiyonluk yarışında iyi bir hava yakalayabilmek çok önemlidir. Bu yılki mücadelede Bursa ve Kayseri takımları şampiyonluk yarışından koptular. Beğenerek seyrettiğim Trabzonspor ve Fenerbahçe yarışa devam ediyorlar. Fenerbahçeli futbolcuların şampiyonluk havasını yakaladıklarını düşünüyorum; her zaman iyi oynamasalar bile maçı kazanmayı biliyorlar. Kazanacaklarına inandıklarını görüyorsunuz. Bu haliyle Fenerbahçe’nin şampiyonluğa daha yakın olduğunu söyleyebilirim ama Trabzonspor’un inatçı takibini de unutmamak gerek.



İyi bir aile babası olduğunu biliyorum. Ailenle ve çocuklarınla nasıl bir ilişkin var?


Çok erken yaşta evlendim ben. Bu bakımdan eşimle birlikte, beraber büyüdüğümüzü söyleyebilirim. İki kızımız var; biri beş, diğeri on iki yaşında. Futbol oynadığım yıllarda ailemle yakın oldum hep. Futbolu bıraktıktan sonra, gerek özel işlerim gerekse televizyon programları nedeniyle çok daha yoğunum. Bu bakımdan son zamanlarda çocuklarımızla, benden ziyade eşim daha çok zaman geçiriyor. Hafta sonlarını birlikte geçirerek dengeliyoruz bir şekilde.



Ekşi sözlüğe bakıyor musun? Sizin için yazılmış yorumlara nasıl tepkiler veriyorsunuz?


Doğru olmayan şeyler yazıldığı oluyor. Mesela benim için, Beşiktaş’a gelmek için evimi sattığım yazılmış orada! Başka bir takıma transfer olan futbolcu niçin evini satsın ki! Tam tersine, transfer olunca ev alırsınız. Bunun gibi saçma şeylerle karşılaşabiliyorsunuz orada.



Daha çok ne tür kitapları okuyorsunuz? Sinemayla nasıl bir ilişkiniz var?


Seyrettiğim son film “Eyvah Eyvah 2”. İlkini de çok beğenmiştim, bunu da çok beğendim. Son dönemlerde Türk Sineması iyi filmler yapıyor. Sinemaya eğlenmek ve iyi zaman geçirmek için giderim. Filmi seyretmeden önce arkadaşlarımla bir araya gelip önce bir yemek yeriz, sonra sinemaya gideriz.



Aşk yaşadım, yaşıyorum diyebiliyor musunuz? Yaşadım diyebilmek güzeldir aslında, değil mi?


Aşk yaşadım, yaşıyorum.



Son olarak futbolda şike olayları hakkında sürekli genellemeler yapan insanlar var. Futbol ve şike konusu hakkında farklı neler söyleyebilirsiniz?


Şike olayları sadece Türkiye’de değil, çok daha kontrollü ve sistemli olduğunu düşündüğümüz Almanya’da da oluyor. İşin ilginç yanı, Almanya’daki şike soruşturmalarına Türklerin adının karışması... Kumara karşı ilgimiz var demek ki. Şike olayları, herkesin dikkatle takip ettiği üst liglerde değil de daha alt liglerde olur diye düşünüyorum. Çünkü alt liglerde oynayan futbolcuların birçoğu çok zor şartlarda yaşıyor. Parasını alamayan futbolcular var. Bahis çeteleri, maddi sıkıntılarla boğuşan futbolcuları kolayca tuzağa düşürebilir. Şike olaylarını düşündüğümüz zaman birinci lige değil de alt liglere bakmak gerektiğini düşünüyorum.



Türkiye’de futbola yoğun bir ilgi var ancak buna karşılık sinemamız futbola pekte ilgili görünmüyor. Bu konuyla ilgili neler söylersin?


Sinemada futbol diye düşündüğümde aklıma gelen Kemal Sunal’ın oynadığı “ Şaban Gol” komedi filmi ve “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” adlı film. Daha farklı işler yapılabilir belki ama niçin böyledir hiç bilmiyorum. Aslında dünya sinemasında da durum çok farklı değil; birkaç belgesel film dışında futbolu işleyen film pek yok.



Futbolcular kitap okur mu? Okuyorlar mı?


Kitap okumayı seven arkadaşlarım da var ama daha çok bilgisayarda oyun oynamayı tercih ediyorlar. Eskiden kamplarda poker oynarlarmış. Şimdilerde idmanlardan arta kalan zamanda odasına çekilip bilgisayarda vakit geçiriyor çoğunluğu.






SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin