NİLGÜN BELGÜN: 90'LI YILLARDAKİ MEDYA DAHA ÖZGÜRDÜ

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Sayım Çınar, bu aralar Ali Poyrazoğlu’yla birlikte “İyi Günde Kötü Günde" adlı oyunda sahne alan Nilgün Belgün'le konuştu. Belgün, yeniden basımı yapılacak “İçimdeki Kadın” adlı kitabını; tiyatro ve dizi oyunculuğu hakkındaki düşüncelerini; yeni kuşaktan en beğendiği erkek dizi oyuncusunu; hayata, aşka ve tabii medyaya bakışını anlattı...

Google Haberlere Abone ol
NİLGÜN BELGÜN: 90'LI YILLARDAKİ MEDYA DAHA ÖZGÜRDÜ

 


“Ali Poyrazoğlu hayatıma çıkmayacak gibi girdi. Bütün kocalar hayatımdan çıkıyor ama o hep kalıyor”


 


Nilgün Belgün’ü geçenlerde gittiğim Ali Poyrazoğlu’nun yanında tanıdım. Şişli’deki tiyatrolarında çok çekici bir oyun sahneliyorlardı; hem de çok sevdiğim Ali Poyrazoğlu’yla birlikte. “İyi Günde Kötü Günde” evlilikle ilgili karmaşık olmayan, mesajı çok net, güzel bir roman, güzel bir film gibi eğlenceli bir oyun. Bu arada Nilgün Belgün’ün daha önce basılmış bir kitabı yeniden yayımlanıyor. “İçimdeki Kadın-Aşk ve Komedi” samimi bir dille yazılmış bir anı kitabı. Bu kitap yakın tarihimize de yakından tanıklık ediyor. Goa Yayınları’ndan yeniden basılacak olması çok sevindirici. Kitapta Türk tiyatrosunun çok önemli isimleri de var. Ali Poyrazoğlu, Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Oya Başar bunlardan bazıları. Tiyatro sevenlere duyurulur.


 


Yakın tarihimizi anlatan “İçimdeki Kadın” adlı kitabınız yeniden yayımlanıyor. Kitap 70’li, 80’li ve 90’lı yıllara ciddi tanıklık yapıyor. Türk tiyatrosuna ilgi inanılmaz derecede azaldı. Bunu neye bağlıyorsunuz?


Tiyatro kültürü çocukluktan başlayan bir olgu. Birincisi, çocukken tiyatroya gitmeye başlayacaksınız. İkincisi, o kadar kötü ve kalitesiz oyunlar sahneye konuldu ki, tiyatroya ilgi azaldı. Sıradan oyunlar yapıldı. İyi oyunlar sahneye koyulmadı. Bunu Devlet ve Şehir Tiyatroları için söylemiyorum. Özel tiyatrolar bu konuda eksik davrandı. Bir de ekonomik sebepleri var. Televizyonu da unutmamak gerekiyor. İnsanlar daha çok televizyon izlemeye başladığı için tiyatroya gitmediler. Bir ülke için tiyatro çok önemli bir sanat dalıdır. İnsanın aynasıdır tiyatro. İnsan tiyatroya gidince kendisinden çok önemli şeyler bulur. İnsanlar kolayına kaçıp, evdeki televizyonla idare etmeye çalışıyorlar. Bu biraz da ülkenin kültür seviyesine bağlıdır diyebilirim.


 


Kitabınızda evliliklerinizden sık bahsediyorsunuz. Şu aralar da Ali Poyrazoğlu’yla birlikte oynadığınız “İyi Günde Kötü Günde" adlı oyunda bir evliliği anlatıyorsunuz. Evlilikle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?


Evlilik insan doğasına aykırı bir müessese. Bu müessesede ticaret var ama duygularda ticari beklentiler yoktur. Evliliklerde maneviyat çok önemlidir. Sevgi öndedir, maddesel beklentiler yoktur. Yaşadığımız mutlu anlar dışında hiçbir şeye sahip değiliz. Evliliğe ticaret de giriyor. Mallar giriyor, mülkler giriyor. Bu durum bir süre sonra evliliği itici hale getirebiliyor. Ayrıca bir evin içinde iki insanın kalması da çok zor bir şeydir. Evlilik zaman zaman insanların özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Evlilik zor ama buna bir paylaşım gözüyle bakılması gerekiyor.


 


Oyuna kendinizi fazlaca kaptırıyorsunuz. O alana kimseyi sokmuyor ve de çok eğleniyorsunuz. Bu neşeniz ve hayata bağlılığınız nereden kaynaklanıyor?


Hayatı olduğu gibi kabul etmeye ve bu hayatın bize bir hediye olarak verildiğine inanan birisiyim. O verilen hediyeden keyif almaya bakıyorum. Hayatın içinde hem hüzün hem de keyif var. Hayatın hüzünlerine de boyun eğmiyorum, sevinçlerine de. Bir nevi benim hayatla bir anlaşmam var ama bu iyi bir anlaşma.


 


İstanbul’da depremli bir gecede zelzele sırasında dünyaya gelmişsiniz. Bu depremi hayatınızın her yerinde hissettiniz mi?


Zaman zaman hissettim. Zaten herkes hayatının bir yerinde o depremlerle karşılaşır. Ben de biraz erken karşılaştım. Hayatta bir şeyleri sarsmak çok eğlenceli.


 


Bu kitabı çok samimi bir şekilde yazmışsınız. Sahici şeyler yazmanızı neye bağlıyorsunuz?


Ben insan olarak sahici bir insanım zaten. Yaptığım her şeyi sahici bir şekilde yaparım. Maskelerim yoktur. Ben sadece oynadığım rolün içimdeyimdir. Onu bile samimi bir şekilde oynarım. Çıktığımda hemen Nilgün olurum. Evde de aynıyım, sokakta da, her yerde.


 


Bunu fazlasıyla hissediyoruz zaten. 70 yaşındaki teyzeyi de eğlendirebiliyorsunuz…


O kadına da oynuyorum. O kadını hissediyorum. Empati yapıyorum. Sahneye girince o kostümü giyiniyorum. Oyun bitince de çıkarıyorum.


 


Büyükada’yla çok romantik bir ilişkiniz var. Büyükadalı olmanın en temel özelliği nedir?


Gerçek İstanbullu demek adalı olmak demek. Ben gerçek İstanbulluyum. Burada doğdum, burada hayatımı devam ettiriyorum. Adalı olmanın kendine özel bir durumu vardır. Adalı olmak batılı olmaya eşdeğerdir. Bunun da ciddi bir kültürü vardır. Adada Rumlar, Museviler, Ermeniler bir arada büyüdüler. O mozaik içinde yetişmek çok önemli.


 


Hayatınızda Ali Poyrazoğlu’nun çok önemli bir yeri var. Biraz Ali Poyrazoğlu’ndan bahseder misiniz?


Ali Poyrazoğlu hayatıma çıkmayacak gibi girdi. Bütün kocalar hayatımdan çıkıyor ama o hep kalıyor.


 


Tiyatro dünyasında dedikodular her zaman gündem yaratıyor. Tiyatro dünyasının arka bahçesinde neler oluyor?


Tiyatro dünyasının arka bahçesinde, oyuna hazırlanan herkes çok gergin oluyor. Oyun çıkartırken en büyük kavgalar da olur ama oyun çıktıktan sonra herkes mutlu mesut, geçinip gider. Tiyatro dünyası asla şarkıların dünyası gibi değildir. Tiyatro kulisi aile gibidir. Tiyatrocular uzun süre birlikte olabiliyorlar. Bizim farkımız aile olmamız. Şu an Ali Poyrazoğlu’yla bir oyun oynuyorum.Onunla bir aile gibiyiz.


 


AŞKTA AKIL FİRAR EDER


 


Tiyatro dünyasında kahramanlar size daha çok kimleri anımsatıyor?


Moliere’in Cimri’si bana hep babamı anımsatıyor (kahkahalarla gülüyoruz). Babam çok tutumlu bir adamdı.


 


Siz de aşka yaklaşmaya çalışan bir insansınız. Aşka yaklaşmak nasıl bir şey?


Ben aşkı içimde hissederim, aşk insanın içinde ya vardır ya yoktur. İçinde aşk varsa, aşka yaklaşmak çok kolay. İçinde aşk yoksa aşka yaklaşmak çok zor. Hiç âşık olmayan insanlara rastladım. Hayatın hiçbir keyfini alamamış, hayatı çok didaktik yaşıyorlar. Aşk duygusu insana çok büyük tecrübeler kazandırır. Yani hayata bakışınızı değiştirir. Aşkın içinde mutluluk yoktur. Başlarken biraz mutlu olursunuz ondan sonrası eziyettir ve bundan tuhaf bir zevk alırız. Bunun zevki de hiçbir yerde yoktur. Aşkı da böyle kabul etmek gerekir. Sevgi daha akıllı uslu ve dengeli bir duygudur. Aşk, uçar, kaçar ve firar edersiniz. Daha doğrusu aşkta akıl firar eder.


 


Zaman zaman televizyon dizilerinde de oynuyorsunuz. Dizi oyuncuları hakkında neler düşünüyorsunuz?


Dizi oyuncularının çoğu zaten tiyatro oyuncuları oldu. İyi oynayanların yanında hiç iyi olmayan oyuncular da var. Oyuncunun iyi kötüsü olmaz. Oyuncu oyuncudur ya da değildir. İyi oyuncular her zaman iyi duyguya sahiptir ve de kendilerini hemen gösterirler. Oyunculuğunu çok takdir ettiğim oyuncular da var. Nerelerden nerelere geldiğini gördüğüm dizi oyuncuları da var. Kenan İmirzalıoğlu kendi kendini yetiştirmiş bir oyuncu. Çok takdir ediyorum. Sadece kadın olduğum için beğenmiyorum, iyi oyuncu olduğu için benimsiyorum. Ayrıca yakışıklı da. Son filmi Ejder Kapanı’nda da oldukça başarılı. Ben önce onun oyunculuğunu sonra yakışıklılığını beğeniyorum.


 


Çok açık bir insansınız ve söylemek istediğiniz şeyi doğrudan söyleyebilen bir sanatçısınız. Hayatın gerçeğini görüyor musunuz?


Hayatın gerçeğini görebilen birisiyim. Gerçeği görüyorum ve o gerçekle mutlu bir şekilde yaşıyorum. Aramıyorum. Her şeyle yüzleşiyorum. Hatalarımı da görebiliyorum. Hatalar yapsam da keşke diyen bir insan olmadım. Hata yaptıkça da olgunlaşır insan. Aşk bir hata değildir. Aşkı dışında tutuyorum. Tiyatro dünyasında 38. yılım. 1990 yılında televizyonda meşhur oldum ama tiyatroyu bırakmadım. Tiyatronun parası azdır ama daha keyiflidir. Tiyatro, benim hayatta tek vazgeçilmezim. Hayatımın hiçbir döneminde paraya yenik düşmedim.


 


Türkiye’deki azınlıkların yaşamını nasıl buluyorsunuz?


Ben onların varlığından çok memnunum. Tiyatroları çoğunlukla azınlıklar dolduruyor. Tiyatroya kalite getirirler. Batılı tarafları vardır onların. Bu sentezdir. Doğu-Batı sentezi. Onların hiçbir zaman bu ülkeden gitmelerini istemem. Mutlaka burada olmaları gerekiyor. Sanata çok değer verirler. Ekonomik durumları ne olursa olsun, sanattan vazgeçmezler. Bu çok önemli bir kültürdür. İstanbul’u İstanbul yapan azınlıklardır. Ben Büyükada’dan çıktım ve bundan çok mutluyum.


 


Yeni oyununuz “İyi Günde Kötü Günde"de Türkiye’deki siyasal karışıklığa da göndermeler yapıyorsunuz. Ali Poyrazoğlu ve Nilgün Belgün, politik olmadan politika yapmayı fazlasıyla başarıyor.


Bence herkes biraz da olsa politik olmalı. Gençler de. Ülkesine sahip çıkmak isteyen insanların, politik tarafları da olmalı. Farklı bir oyunculuk denemesi var bu oyunda. Bu oyuna iki kişilik stand-up bile diyebiliriz.


 


Bugünkü medya ve köşe yazarlarına nasıl bakıyorsunuz?


90’lı yıllardaki medya daha özgürdü. Bugünkü medyanın özgürlükleri biraz kısıtlanıyor. Bunu dışında çok iyi yazarlarımız var. Türkiye’nin gidişatını medyadan öğrenebilirler. Onların gözlemleri ve bakışları çok önemli. Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Fatih Altaylı, Nuray Mert, Ayşe Arman, Bekir Coşkun ve Tuna Kiremitçi’yi takip ediyorum.


 


Türk edebiyatında daha çok kimleri okuyorsunuz? Kimi romantik buluyorsunuz?


Kürşat Başar, benim erkek modelim. Zarafetiyle, kibarlığıyla, sohbetiyle, duruşuyla, yakışıklılığıyla, batılı görüntüsüyle evet Kürşat Başar. “Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum” ve “Başucumda Müzik” romanları beni çok etkilemiştir. Onu, kendime çok yakın bulurum.


 


SAYIM ÇINAR
sayimc@superonline.com


 


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin