NİLAY ÖRNEK: YAYIN YÖNETMENLİĞİ BANA TEKLİF EDİLDİKTEN 4 GÜN SONRA 10 SAYFALIK BİR RAPOR HAZIRLADIM AMA FATİH BEY DİZGİNLEDİ BENİ

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Habertürk hafta sonu eklerinin çiçeği burnunda yayın yönetmeni Nilay Örnek, Sayım Çınar’a konuştu. “Tescilli bir hiperaktif” olarak işlerin kendisine göre yavaş ilerlemesinden yakınan Örnek, yeni görevinde yapmak istediklerini, ekibini, Fatih Altaylı’yla ilişkilerini ve meslekteki hikayesini anlattı…

Google Haberlere Abone ol
NİLAY ÖRNEK: YAYIN YÖNETMENLİĞİ BANA TEKLİF EDİLDİKTEN 4 GÜN SONRA 10 SAYFALIK BİR RAPOR HAZIRLADIM AMA FATİH BEY DİZGİNLEDİ BENİ



Fotoğraflar: Serkan Şentürk



Genç bir gazeteci olmanıza rağmen Habertürk eklerin başına geçirildiniz... Bu durum hayatınıza bir heyecan katmış olmalı. İlk olarak eklerde ne gibi değişiklikler yapacaksınız?


Kafamda çok şey var ama yavaş yavaş… Bu görev bana teklif edildikten 4 gün sonra 10 sayfalık bir rapor hazırladım; “Neyiz / Neler yapabiliriz? / Nasıl yapabiliriz?” başlıklarını içeren. Fatih Bey (Altaylı) “Nilay ilk günden bi dur; dünyayı sonra değiştirirsin” diyerek dizginledi beni. İnsanların alışıp sevdiği bir ek var zaten. Hem şimdikinden, hem de piyasadaki tüm diğer hafta sonu eklerinden daha farklı ve daha kaliteli olabilir; olacak da. Ama bir kadının saçını siyahtan sarıya döndürüyor gibi görünmek istemem, renk yavaş yavaş alışsın, hem gözler hem bünyeler alışsın! Sindire sindire, hazmede hazmede… Görselle de oynarız ama temel değişiklik içerikte olacak; daha doyurucu, kaliteli, belirleyici, farklı, kaliteli içerik. Aynı insanlar aynı hafta 3-4 hafta sonu ekine görüş vermiş olabilir mesela, ama okuyucu Habertürk’teki farklılığı görecek; amaçlardan biri bu.



Siz Sabah gazetesi kökenli bir gazetecisiniz. Daha sonra Milliyet gazetesine geçtiniz. Bir süredir de Habertürk’te çalışıyorsunuz... Şimdi bu üç gazeteye baktığınızda neler görüyorsunuz?


Her zaman “İyi ki gazeteciliğe Sabah'ta başlamışım” diyorum öncelikle. Milliyet'te de, Sabah'ta da çok şey öğrendiğimi ve ikisinden de kendim için doğru zamanlarda ayrıldığımı düşünüyorum. Habertürk'te çalışmaktan ise çok memnunum.





Gazeteler ayakta kalmak için türlü yöntemler deniyor. Bunların başında da ekler ile farklılaşmak geliyor. Hafta sonu eklerde en çok neyi önemsiyorsunuz?


Kendi başında olduğum ekle ilgili olarak şu an için en çok önemsediğim şey “fark yaratması”; iyi anlamda farklı olsun, akılda kalsın, haberleri, fotoğrafları, verdiği bilgi önemsensin, konuşulsun isterim. Hafta sonu eklerinin bir görevi de trend setter olmak bence. “Budur!” demek. Onun için de önden gitmek, iyi okumak, iyi koklamak gerekiyor. Bunun için de tırmalıyorum açıkçası. Onun için yazı işlerinden gelmem çok büyük avantaj, binada kim ne konuda iyi, biliyorum. Sadece bizim ekip çalışmayacak bu hafta sonu ekinde, her şeyi uzmanından öğrenip ilerleyeceğiz. Ben her konunun “aynı uzmanlara” ya da “uzman sayılan insanlara” sorulmasından da rahatsızım. Gerçek bilenleri bulup onlara danışmak da çok önemli. Tabii bunun için biraz daha zaman lazım. İstediğimiz gibi bir yapalım, bilinçli insanlar bizim yaptığımız her şeyi isteyecek hale gelebilir, emin olun.



Birlikte çalıştığınız gazetecilerin hepsi gerçekten çok iyi yerlerdeler. İskender Baydar, Emre İskeçeli, Güney Öztürk, Cenk Öz, Emre Oral... Başarının tanımını yapabilir misiniz?


Hani bazı diziler ya da filmler vardır ya; yıllar sonra tekrar izlediğinizde “Aaaa bak bu da varmış, şu da burada geri roldeymiş” dersiniz… Orada rol alan herkes yıldız olmuştur... 90'ların Sabah'ı da geri dönüp baktığınızda pek çok yıldız çıkaran bir okuldur. O dönemde Sabah’ta çalışan pek çok kişi bugün adlarının önünde bir yönetici sıfatı olmasa da iyi yerlerdeler; iyi çalışan kimseler. Tabii ki bu insanların tek tek özel yetenekleri ve farklılıkları var ama ortak özellikten yola çıkarsak, Sabah'ta işe başlamak “o dönem için” hepimize farklı şeyler kattı denebilir.



Ne gibi?


Ben o kuşağın en küçüğü, o döneme en son dahil olan isimlerdenim. 17 yaşında Sabah'a girdiğimde Ergun Babahan başındaydı; Can Ataklı, Yılmaz Özdil, Selahattin Duman gibi isimler ön plandaydı. Bir de genç parlak kuşak Emre, Cenk, Güney, İskender, Murat Köksal, Cem Dizdar gibi isimler vardı. İlk değişiklikte bu isimlere belirli unvan ve görevler verildi. Sabah'ta “İyi para, kötü parayı kovar” kuralı geçerdi; iyi iş yapan bir şekilde görülürdü. Devinimin fazlalığı da mutlaka fırsat yaratırdı. Ben stajyer olarak girdim. Teoman Erol ile haber yazıyor, Tufan Aksoy'la sayfa çiziyordum. Bir gün künye devrimi oldu; Teoman Abi Haber Merkezi'nin müdürlüğüne atanınca, daha okula gidip gelen bilmem kaç aylık ben, 2 çok önemli ve renkli sayfanın editörlüğünü yapmaya başladım. Tabii ben yapıyordum, şimdi Hürriyet'te olan Necdet Doğan gece düzeltiyordu. Ama o dönem çok ama çok şey öğrendim. Mesela o dönemin Sabah’ından Emre Ergül Habertürk’te şimdi Yazı İşleri Müdürü, Kadir Kaymakçı Magazin Genel Yayın Müd. Yardımcısı, 13 yıl sonra bir araya geldik.



Başında olduğunuz Habertürk hafta sonu eklerin sizce en önemli eksiği ve en önemli avantajı nedir?


Benim için en büyük avantaj HT Cumartesi-Pazar'ın daha 2. yılı dolmadan hayranlarının olması, takip edilen yazı ve bölümlere sahip oluşu. Farklı boyutumuz hem avantaj, hem dezavantaj. Bazı haber ya da yazıların fotoğrafları için bayağı düşünüyoruz, prodüksiyon yapıyoruz, çekimiyle uğraşıyoruz, e Allah'a şükür ilanımız da çok; sonra o fotoğrafları büyük göstermekte zorlandığımız olabiliyor. Tabii burada her şey “bana göre” ağır işliyor; ben tanısı konmuş bir hiperaktif ve yazı işlerinden gelen biri olduğum için her şey hemen olsun istiyorum. Bir haber mi konuştuk, hemen gerekli kişiler aransın, haber önümüze konsun. Pek öyle olmuyor.



Fatih Altaylı ekinize ne gibi katkılarda bulunuyor ve ekinize nasıl bakıyor?


Bana güvenip sorumluluğu bırakıyor olması şu an benim için büyük bir avantaj. Bir yönetici olarak yetkiyi veriyor, dağıtmıyor ve güvendiğini gösteriyor ki bu beni hızlandırıyor. Ekibimiz küçük, herkesi belli etmese de çok iyi biliyor, herkesin yetenek ve kapasitelerinin farkında. Bu hakimiyeti de beni rahatlatıyor. En önemlisi Fatih Bey gustosu yüksek bir adam; patronun böyle olması “trend yaratmak ve trendleri göstermek” iddiasındaki bir ek için büyük bir avantaj. Resimden, sanattan, tarihten, modadan, markalardan, yemekten, mekândan çok iyi anlar; mesela “kötüyü, yanlışı yutturamazsın”. “Muhabirlik” ruhunu bir an olsun kaybetmeyen biri, beni zaman zaman “çok heyecanlı” da bulsa, heyecanımı, bir şeyler yapma, birilerine ulaşma isteğimi çok iyi anlıyor; bize haber kaynaklarına ulaşma, onlarla kolay iletişim kurma gibi konulardaki katkısı da büyük.




 


Habertürk Magazin ses getirmeye başladı. Burada yayınlanan yazılarınıza devam edecek misiniz?


Bence zaten HT Magazin en iyisi, hem de uzun zamandır. HT Magazin'de pazartesi, çarşamba, cuma yazıyorum. Daha önce de yazı işlerinde sayfa yaptığım, haftanın 6 günü binada çalıştığım halde yazıları bir şekilde haftanın 3 gecesini ayırarak yazabiliyordum. Şimdi gece gazetede kalma günü 5'e çıktı; gündüz zaten buradayım. Hayırlısı… Yani yazabildiğim kadar yazacağım.


 


Habertürk eklerde nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?


Çok çok küçük bir ekibiz; biraz daha “takım oyunu oynamaya” ve “heyecana” ihtiyacı olduğunu düşündüğüm, zeki, atak, haber kaynağına çabucak ulaşmayı bilen çoğu kızlardan oluşan bir ekip. Yazınsal ekipte bir tek Alp var erkek!



Eklerde muhabir olarak çalışan Alp Ulagay, eklerin genel yayın yönetmen yardımcısı oldu. Alp Ulagay sizce nasıl bir gazeteci?


Alp’in gazeteciliğini anlatmakla bitiremem. O bu âlemin saklı kalmış hazinelerindendir. Sıkı bir entelektüeldir, çok bilgilidir, “adam gibi adamdır”, iyi bir arşivcidir. Zaman zaman, özellikle de spor konusunda, hem de sporun her dalında “google” gibidir. Zihin açar, güvenilirdir; dürüst ve derindir; bunları da yazdıklarına yansıtır. Tek sorunu, titizliği yüzünden özlediğimiz kadar çok yazı üretmemesi. Yardımcı seçmek söz konusu olduğunda saniye şüphe etmedim mesela. Bir de benim için çok uygun bir “yardımcı”. Ben sesli harfsem, o sessiz; ben ne kadar hiperaktifsem o, o kadar sakin. Ekibi de çok iyi tanıyor, herkese tarafsız bakabilecek nitelikte bir centilmen. İki sorun var; Alp zaten yeni baba, bir de buradaki angaryalara boğulup yazılarını aksatsın istemiyorum. Diğeri de Alp de, ben de naif, neşeli, dost canlısı insanlarız; birimizin “kötü polis” olması gereken zamanlar oluyor; onun için kura çekeceğiz artık!



Eğitiminizin bir bölümünü Amerika’da yapmışsınız. Aldığınız bu eğitimin gazeteciliğinize ne gibi yararı oldu?


Her şeyden önce işi gücü bırakıp, çekip gitme cesareti güzel bir şeydi benim için. Çok genç yaşta çalışmaya başlayınca, yazı işlerinde haftanın 6 günü yoğun bir tempoda hep aynı yüzleri görerek çalışıyorsan eğer, ne kadar aktif ve sosyal biri de olsan “yetmiyor”, bir “hava deliğine” ihtiyacın oluyor. Benim “hava deliğim”di ABD’de geçen süre. Onun dışında yeni bir kültür, yeni insanlar, yeni yemekler, yeni bir hayat tanıdım. Var olan at gözlüklerimi de çıkardım. University of Rutgers’ta dil, New York Film Academy’de senaryo yazımı okudum, mutlaka bir şeylere katkısı oldu. 2 sene sonra da Sedat Ergin’in genel yayın müdürlüğü döneminde, Milliyet’te Knight Wallace Fellows adlı ekibin bursunu aldım ki ABD’de Harvard ile birlikte en iyi burstan biridir. Orta yaştaki gazetecilerin kendilerini yenilemesi için bir fırsattır. 8 ay Michigan Üniversitesi’nde her istediğin dersi alırsın ve bir tezin olur, ona çalışırsın. Bu arada ekip ABD’de kimi istersen ayağına getirir ya da seni ona götürür. Benim oradaki tezim, tam da bugüne uygun “Ek Yayıncılığı ve Yönetimi” idi. O dönemde 4 ay New York Times’a az gidip gelmedim sayelerinde. Okulda da Avrupa Birliği, Ortadoğu tarihi, senaryo, modern dans, rock müzik tarihi, televizyon yayıncılığı gibi dersler de alıyordum. Her salı ve perşembe günü de seminerlerimiz vardı; Bill Clinton’ın basın danışmanı da geliyordu o derslere, bilmem ne gazetesinin genel yayın yönetmeni de; şarap tadımı dersi de alıyorduk uzmanından, biyokimya hakkında ders de veriliyordu bize.



Popüler kültüre ayak uydurma çabası bazı gazetecilerin üstünde kötü bir elbise gibi duruyor. Peki ya doğru olan yol hangisi? Halk gerçekten neyi istiyor?


Kimin ne istediğini bir anlayabilsem! Biz araştırmalar ışığında ne istenildiği konusunda bilgi alıp (Alp ile bu konuda çalışıyoruz, yapılan istatistikler üzerinden gideceğiz ya da yaptıracağız) bu alanla, vermemiz gerekenlerin dengesini kurmaya çalışacağız.



Sizce Batı, Doğu'dan mı başlar yoksa tam tersi midir?


Bu bir kitap adı mıydı? Evet, Doğu’dan başlar… Ama bana göre yol değil, yolculuktur önemli olan. Nasıl yolculuk ettiğindir...



Evet, nereden bildin?(Gülüyoruz) Birkaç yıl önce Mebusa Tekay'ın Batı Doğudan Başlar’ı E yayınlarından yayımlanmıştı. Bu gezi kitabını bir çırpıda okumuştum. Mebuse Tekay, İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal'e yaptığı otobüs yolculuğunu anlatıyor kitabında. Doğu'da gezerken Batı'yı düşünüyor, sömürgeci yüzünü sorguluyor. Doğu'nun görkemli yapılarını, bozulmamış doğasını, sevdiği insanlarını, ilginç gözlemlerini öykü tadıyla anlatıyor bize. Bu kitabı şiddetle öneriyorum sana.



Gazeteci Nuran Yıldız, “Gazeteci bir numara küçük ayakkabı gibidir, arkadan vurur” demişti. Siz bu duruma ne diyorsunuz?


Beni de bayağı vurduğu oluyor ama topuklu ayakkabı giymekte ısrar eden kadınlar gibiyiz belki de, acı çektirse de seviyoruz işte. Ben 10 yaşımdan beri yazı yazmak, gazeteci olmak istiyordum, 17'mden beri de, yaklaşık 15 yıldır bu işi yapıyorum. Sonuçta seviyorum bu işi; heyecanlandırıyor güzel haber beni.



Alaylı gazetecilere saygı göstermeyen mektepli gazetecilere neler önerirsiniz?


“Birbirlerine saygı göstermeyen gazeteciler” başlığı altına pek çok şey yazılabilir ama benim böyle bir alt başlıktan haberim yok. Ben de mektepliyim valla... Ama tam tersi “İletişim fakültesi de okul mu?” diyen daha çok bence. İşini sevsin, doğru düzgün işini yapsın da ister alaylı/ister mektepli olsun; ne fark eder ki…



Türkiye’deki halkla ilişkiler sektörüne nasıl bakıyorsunuz? İşini iyi yapan halkla ilişkilercilere kimleri örnek verebilirsiniz?


Basınla fazla iç içe. Ama müşteri tarafı da pek çok ülkeden daha zor sanırım onlar için. Benim yazı ya da yaptığım sayfaların tarzı nedeniyle iş anlamında yakın bildiğim ya da çalıştığım firmalar yok. Onun için isim veremem, versem de yanlı olur, çünkü pek çok eski gazeteci yeni halkla ilişkiler uzmanı arkadaşım var, onlardan bahsederim, yanlış olur.(Gülüyoruz)


 


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin