EĞİN'İN AKŞAM'DA YAYINLANAN YAZISI:
Yazarların varlık sebebi
Bütün bu gazeteler niye var, neden bu kadar çok yazar var, neden
bu kadar çok insan çalışıyor medyada. Hepimizin günah çıkartması
gereken bir noktadayız artık...
Doğruya doğru, Türk okurunun, Türk gazetelerinin aslında
hiçbirimize ihtiyacı yok
Pazar sabahı, saat 09:00 civarı, Çeşme'deyim ve elimdeki Türk
gazeteleri müthiş bir ağırlık yaratıyor. Tatilin ortasında neden
kendime böyle bir işkence yaptığımı, neden Türk gazeteleri bu
saatte okumam gerektiğini bilmiyorum. Ve bu gazeteleri teker teker
okurken müthiş bir yorgunluk, bıkkınlık ve beraberinde de kirlenme
hissi geliyor. İçi boş yüzlerce sayfa ve ilgi çekici hiçbir şey
yok. Birazdan bu kirliliğe turistik gezi motorları ve bangır bangır
çaldıkları Demet Akalın şarkıları da ekleniyor. İkisinin de
yarattığı etki aynı.
Pazar gazetelerindeki en iyi birkaç iş: Gülse Birsel'in Sabah'ta
yazmaya başlaması (sahi kariyerleri ters oranda ilerleyen eşi
kıskanmıyor mu?), Engin Ardıç'ın köşesinde yazdığı Batı'daki
bookcrossing modası ('kitap geçirmece' diye çevirsek mi?),
Milliyet'in Pazar ekinde Latif Mutlu'yla yapılan bir röportaj (yeni
sınav sistemi ve paralı üniversitenin zorunluluğu üzerine),
Vatan'da Selahattin Duman'ın Ali Bayramoğlu hakkında yazdığı yazdı
(tipik pazar eğlencesi), Hürriyet'te Ayşe Arman'ın Berrak
Tüzünataç'la yaptığı söyleşi (biri en kibar şekliyle böyle
dövülebilirdi herhalde), yine Hürriyet'te bu sefer İK ekinde Virgin
havayollarının jetroseksüeller değerlendirmesi... Bu kadar. Kendi
köşe yazım da dahil olmak üzere diğer hiçbir şeyle ilgilenmedim,
bir yaz sabahını sadece üç-dört haber için harcadığım için çok
kızdım kendime, çok pişman oldum.
O halde bütün bu gazeteler niye var, neden bu kadar çok yazar var,
neden bu kadar çok insan çalışıyor medyada. Topu topu kadar 'ürün'
çıkıyorsa ortaya neden direniyoruz Türk medyasında bir şeyler
yapmak için. Yoksa hepimiz vakit mi öldürüyoruz acaba?
Mesela basının yeni ilgi çekici ürünü Ahmet Hakan'ın köşesine
bakalım yine. Kimin umurunda olduğu belli olmayan bir CHP'linin
kendisi hakkındaki ithamlarına cevap veriyor. Yine bir kendini
açıklama komikliği içinde.
Barlaslar'ın gündemi
Mehmet Barlas, köşesinin büyük bölümünü yine Reha Muhtar'ın bir gün
önceki yazısına ayırmış. Onunla dalga geçiyor. Reha Muhtar -yine-
saçmalamış ya, bunu Türk okuruna Barlas aktarıyor. Sanki Türk
gazete okurunun Reha Muhtar'ın Reha Muhtarlığını öğrenmek için
Mehmet Barlas'a mı ihtiyacı var. Barlas, geçen hafta benim canımın
sıkıldığını bu yüzden başka köşe yazarlarıyla uğraştığımı yazdı.
Kendisinin canının sıkılmadığı çok belli. Kendi isimlerini koyduğu
küçük köpeklerini, aile maymunları ya da Reha Muhtar'ı yazarken
eğlenmiyorsa eğer, Bodrum'da eşi için verdiği doğum günü partisinde
eminim çok eğlenmiştir. Bakar mısınız şu işe, Canan Barlas'ın doğum
gününde İbrahim Tatlıses kebap yapıyor. Konuklar da Türk
burjuvazisi. Konuklar da Prof. Nilüfer Göle, yazar Vivet Kanetti,
Semiramis Pekkan, Selma Türkeş...
Bir gazeteci, evine ünlü bir türkücüyü çağırıyor ve kebap
yaptırıyor. Sosyetik arkadaşlarının karnını doyuruyor.
Gazeteci-sanatçı ilişkisinin bu boyutunun hiç tartışmalı bir yanı
yok mu acaba? Koskoca Mehmet Barlas'ın ilişkiler ağına bakar
mısınız? Bugün evinde türkücülere kebap yaptıran bir gazetecinin
ileride ya da geçmişteki sicili de ister istemez tartışmalı olmaz
mı? Turgut Özal dönemini önemsemiyorum bile... (Partinin
detaylarını yazan Hürriyet'ten Doğan Uluç.)
Eşi Canan Barlas'ın da canı sıkılmıyor olsa gerek. Zira geçen hafta
koca bir köşe yazısını Yavuz Donat'ın Sabah'ta Süleyman Demirel'le
yaptığı röportaya ayırdı. Donat'ı da okuyan bir kişi varmış demek
ki. Canan Barlas Demirel'in anne-babasının evlilikleri boyunca hiç
kavga etmemiş olmalarını anlayamadığını yazmış. Türkiye'nin önemli
bir gazeteci çiftinin gündemi bu yani.
Muhtar'ın şarap zevki
25 yıllık gazeteci Reha Muhtar da yeni terfi ettiği zengin
sınıfının arasından bildirmeye devam ediyor. Türk sonradan
görmelerinin alışkanlıklarını herkes kendisiyle birlikte yeni yeni
keşfediyormuş gibi aktarıyor. Gece gezdiği restoranlarda herkes
kırmızı balon bardaktan şarap içiyormuş.
Bu gazetelerin bu halde olmasında, okunmamasında, satmamasında bu
isimlerin hiç payı yok mu peki? Saydığım üç köşe yazarı da
gazetecilerin asıl misyonlarından nasıl saptığının birer canlı
örneği. Hiçbiri artık gazetecilik yapmıyor, oturdukları yerden
kendi anılarını, gördüklerini, arkadaşlarını anlatıyorlar ya da
gündemde kalmak için korkuluklarla boğuşuyorlar.
Ahmet Hakan
gazeteciliği
Geçen hafta da yazdığım buydu: Hürriyet'teki o köşe Ahmet Hakan'a
gazetecilik yapması için verilmedi mi? İktidarla organik bağları
bulunan bir gazeteciye yönelik asgari beklenti hiç değilse
bağlantılarını kullanarak bir-iki tane haber yapması değil midir?
Bir okurun Ahmet Hakan'ın kaleminden Hürriyet'in manşetini okuma
hakkı yok mudur hiç? AKP'yle ilintili birtakım yolsuzluk iddiaları,
enerji yolsuzluğu iddiası mesela, ya da Hanefi Avcı'nın apar topar
görevden alınması, kadrolaşma vs. Ahmet Hakan'ın gazeteci ilgi
alanına girmemekte midir?
Harika bir kalemi, bilgi birikimi, müthiş bir alaycılığı olmasına
rağmen Mehmet Barlas da bu ülkede Türk basınına en büyük zararı
veren kişilerin başında gelmektedir. Muhabirlik kurumunu öldürmüş,
iktidarla kurduğu ilişki sayesinde yeni ve ayrıcalıklı bir köşe
yazarı sınıfı yaratmıştır. Şimdi oturduğu villadan, İbrahim
Tatlıses'in elinden yediği kebapların arasında, maymunu bardaki
içkileri devirirken iki arada bir derede basın etik dersleri
vermesi hem gülünç, hem acıklı geliyor. Reha Muhtar'la ilgili
yazdığı yazılar en basitinden onun karizmasındaki birine
yakışmıyor; hafif kaçıyor. Okur ondan fazlasını bekliyor.
Ama madem yeni düzen böyle, madem Barlas'ın açtığı yoldan ileyen
yeni köşe yazarları var, hiç değilse onlardan Barlas kadar
habercilik çabası beklemek de gerekiyor. Ahmet Hakan'ın da en büyük
sorunu budur: Polemik çıkarmak işin kolay yolu, haber nerede? Bir
kez daha söyleyeyim: Bu haliyle Ahmet Hakan'ın yaptığını zaten
yapanlar var.
Hepimizin günah çıkartması gereken bir noktadayız artık. Doğruya
doğru, Türk okurunun, Türk gazetelerinin aslında hiçbirimize
ihtiyacı yok. Türkiye'de Ertuğrul Özkök ve Hıncal Uluç dışında da
hem haber vermekte, hem tartışma yaratmakta, hem de kendini
okutmakta bu kadar usta başka köşe yazarı yok. Türkiye'deki köşe
yazarlığının yeni dönemdeki en büyük mücadelesi de bu iki ismin
dışında bir kulvar, bir yöntem bulmak olmalı. Yoksa yaşam tarzını
da, kitapları da, ekonomiyi de, siyaseti de yazıyorlar; yıllardır
ve yıllardır da yazmaya, hep en önemli olmaya devam edecekler.
Hürriyet bilmiyor mu?
Bundan üç sene önce Radikal'de yazarken şair küçük İskender'e
röportaja gitmiştim ve orada bana İlhan Mansız için şiir yazdığını
söylemişti. Daha sonra bu şiiri bana yolları, Radikal'in birinci
sayfasından yayımlandı. Aynı söyleşide Serhat Akın'a da şiir
yazdığını ve bunun ileride çıkacak olan Burç Hikayeleri kitabında
yer alacağını söylemişti. Söyleşiden sonra Hürriyet de dahil olmak
üzere neredeyse bütün gazeteler haberi kullandı. Hürriyet, ben
şiiri yayımladığımın ertesi gün magazin sayfasında şiiri bastı.
İşte geçen hafta Hürriyet'in Kelebek ekinde bir haber: Küçük
İskender, İlhan Mansız'a ve Serhat Akın'a şiir yazmış. Üç yıllık
eskimiş bir haber yeniden pişirilerek önümüze konuyor. Yeniymiş
gibi. Hürriyet geçmişte de haberi kullanırken kaynak göstermemişti.
Şimdi de zaten kendilerinin yapmış olduğu bir haberi yeniden
yapıyorlar; eminim daha önce yaptıklarını da
hatırlamıyorlardır.
Gerçi normal. Manşet yaptıkları Elele'deki Emre Belözoğlu
röportajındaki asıl malzemeye (kadın parfümü meselesi) ben
yazdıktan sonra uyanan ve iki gün sonra hiçbir şey olmamış gibi,
kendileri fark etmiş gibi yeniden manşet yapan Hürriyet'in kendi
haberinin bile farkında olmaması doğal değil mi?
Fatih Çekirge gündemde
Sabah grubunun Turgay Ciner'e geçtikten sonra uyguladığı agresif
büyüme politikası ve en büyük grup olma ideali tam gaz sürüyor.
Grup bu iş için bütün önlemlerini almış durumda. Mehmet Y.
Yılmaz'ın önderliğinde yeni bir iç grup kurmayı planlayan Turgay
Ciner, yılların kurt gazetesinin olası bir ters manevrasına
karşılık da tedbirini şimdiden aldı. Diyelim ki Mehmet Y. Yılmaz
son dakikada topu ters köşe attı ve Doğan Grubu'nda kaldı. O zaman
gündemdeki isim Fatih Çekirge. Star gazetesiyle yepyeni bir kulvar
açan Fatih Çekirge'nin yeni durağı Sabah olabilir. Kaldı ki eski
ekibi de orada hazır, bekliyor. Öte yandan, Çekirge'nin bir yabancı
grupla da anlaştığı ve olası bir erken seçime göre harekete
geçeceği, yeni, bağımsız bir grupla beş gazete çıkartacağı da
kulağa gelenler arasında.