Mustafa Karaalioğlu kovulmaları hakkında ilk kez konuştu: 'Dostane bir ayrılık olmadı'

Görevden alınan Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, medyadaki büyük depremle ilgili Akif Beki'nin sorularını yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol
Mustafa Karaalioğlu kovulmaları hakkında ilk kez konuştu: 'Dostane bir ayrılık olmadı'

Akşam Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan, Star Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ve Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, önceki günlerden kararla görevden alınmıştı.



Medyada yaşanan bu deprem çok tartışıldı. Açıklama yapmaktan kaçınan Mustafa Karaalioğlu bu akşam  ilk kez CNN Türk’te yayınlanan Akif Beki’nin programında konuştu.



Akif Beki, görevden almalarla ilgili bugün Hürriyet'teki köşesinde Ethem Sancak'a "Onları adeta ‘Nuremberg Bakiresi’nde teşhir ettiniz" sözleriyle yüklenmişti.



Beki’nin sorularını yanıtlayan Karaalioğlu ‘muhafazakar’ medyada yaşananları anlattı. Programda medyanın toplumsal olaylara bakışı, paralel yapı, tapeler, 28 Şubat sürecine kadar birçok konu ele alındı. 



Mustafa Karaalioğlu'nun açıklamaları şöyle: 



Star medya okuyucusuyla, izleyicisiyle güvene dayalı bir medya oluşturduğuma inanıyorum. Her zaman objektif olabildim mi, buna evet diyemem ama Ergenekon da, Balyoz da e kadar adama ceza verilirse iyi olur duygusunu da hiçbir zaman taşımadım.



Hatalar var mı elbette var. Ama şunu büyük ölçüde yapmaya çalıştık. Özel hayat, telefon tapeleri ya da davaların özüne ilişkin olmayan belgeleri gazetelere yansıtmadık. Yaklaşımız darbe geleneğini bitirmekti.



Meslek hayatımın hiçbir döneminde bir insanı itibarsızlaştıralım, onun hayatıyla ilgilenelim, onun geleceğiyle bitirelim gibi bir yaklaşımımız olamaz. Televizyonun ya da gazetenin böyle bir duygu taşımasını da kabul edemem. Darbelerle, Ergenekon ile özel olarak uğraştığımız bir gerçektir. Bununla gurur duyuyorum. Türkiye'nin darbecilik geleneğiyle yüzleşmek bir gazetecilik gereğidir. Balyoz'daki bir darbe girişimine hala inanıyorum. Ama Balyoz davasına 100 kişilik subay listesinin girmesini o gün de absürd buluyordum bugün de. Eski mahkemenin objektif olduğunu söylemek mümkün değil. O mahkemelerin dürüstlüğünü sorgulama konusunda bir eksikliğimiz oldu. Takdir edersiniz ki, mahkemelerin hukukun üstünlüğünü sorgulamak da ayrı bir çaba istiyordu. 



'Hanefi Avcı için pişmanlık duydum'



Balbay'ın günlükleri hariç, gazetecilere yönelik iddialarda Star gazetesi hiç yoktur. Bir gazetecinin fikir ifade etmesine 'işte bu da örgüte destek vermiştir' gibi bir yaklaşımımız olmadı. Bütün medya Balbay'ın günlükleri üzerinde ne kadar ilgilendiyse, belki biz biraz daha fazla ilgilendik. 



Gazetecilere yönelik girişimlerde, iddialarda Star gazetesi hiç yoktur. Balbay'ın günlükleri hariç, gazetecilerin düşmanlık konusu olduğunun çok çok az örneği vardır. Bir gazetecinin fikir ifade etmesi, 'işte bu da darbenin örneğidir' demedik. Gazetecilere karşı özellikle hassasiyetimiz oldu. Balbay'ın günlükleri üstüne bütün medya ne kadar haber yaptıysa, belki biz daha fazla yaptık. Hanefi Avcı'ya hakkaniyetli davranmadık. İnfazların en acımasızlarından biriydi. Biz üzerine gitmedik ama onu savunmalıydık. O içimde yara olan bir konudur.



Yeni Türkiye ile eski Türkiye arasında iki büyük Türkiye var. 7 Şubat 2012 girişimine kadar tek köprü var sanıyorduk, Kürt sorunuydu o da. İkincisinin de paralel yapı olduğu ortaya çıktı. Hukuk sistemi son derece ciddi bir paralel yapı tehlikesiyle karşı karşıya. 17-25 Aralık'ta da bu sorun üstümüze çöktü. 1 milyona yakın kişinin telefonunun dinlendiği, Türkiye'nin önde gelen siyasetçi, gazetecisi, akademisyeninin ailelerinin telefonlarının dinlendiği, insanların örgütlere istiflendiği, devlet içinde kendi hiyerarşisine bağlı tam anlamıyla paralel yapı olduğu ortaya çıktı. Paralel yapıyla mücadele her demokratın, her hukuk sistemi yanlısı insanın görevidir. O kadar çok malzeme var ki bu yapıyla ilgili. Sayısız akla hayale gelmeyen paralel faaliyetler var ki, bunların üstüne gitmek medya görevidir. Beni üzen, bu dönemde telefonları dinlendiği halde, benim tapelerimi yayınlandı.



O ses kayıtlarını en çok sözde demokrasi ve hukuk mücadelesi veren gazeteci arkadaşlarım kullandı. Sırf Erdoğan'a olan nefretlerine malzeme yapabilmek için. Kendi telefonlarının da dinlendiklerini bildikleri halde o tapeleri yayınladılar. Patronlarının ses kayıtlarına karşı da 'Bu nasıl bir saldırıdır' diyerek tek satır yazmadılar. Bana bir nefretleri olabilir çifte standart olabilir. Ama kim bu telefonları böyle dinleyebilir diye tek bir cümle yazmadılar. O dönemde biz kimseye 'işte senin konuşman' diyerek o tapeleri yayınlamadık.



Neden görevden alındılar?





Operasyon kelimesi benim çok sevdiğim bir kelime değil. Şunu kabul etmek gerekir. Biz işçiyiz, patronlar da patron. Patronlar nasıl bizi işe alırken bu hoşumuza gidiyorsa, işten gönderme kararına da saygı duymalıyız. Hikayenin perde arkasında ne var sorusunun kamuoyunda paylaşılmasının çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Hem iş etiği açısından hem de kurumun bir numaralı yöneticisi olduğum için. O kurumun itibarını korumak nasıl dün görevimse ömrümün sonuna kadar da görevim olacak. Perde arkası kamuoyuna açıklandığında kurumun itibarı sarsılacak gibi bir durum da yok. Bende öyle bir bilgi var ki açıklarsam acayip şeyler olur gibi bir durum da yok ortada.



Sürecin çok doğal olmadığı açık. Herhalde medya tarihinde bu denli sansasyon yaratan vaka çok azdır. Medyada sansasyon yaratan ayrılmalardan bir tanesini yaşadık. Üzerinde spekülasyon ve tartışma yapılması bu açıdan doğal. Yadırgamıyorum. 



Nasıl oldu sorusuna bu çizgi içinde verebileceğim cevap şudur. Patron değiştiğinde biz üst düzey yöneticiler gidip 'Patron sen bizimle devam etmek zorunda değilsin' diyebilmelidir. Ethem Bey ile eskiden gelen bir dostluğumuz olduğu için bizimle devam etmek istediğini söyledi. Buna rağmen 'Hele bir cumhurbaşkanlığı seçimleri geçsin de bir bakarız' noktasına geldik. İşler tam oturduktan sonra Sancak ailesine bir kez daha 'Benimle çalışmayabilirsiniz' dedim. Ancak benden çok memnun olduklarını söylediler. Sonra birden o pazartesi gününe geldik. Benim ve arkadaşlarım açısından da şirketten ayrılmak kafaca hazır olmadığımız bir şey değildi. Tam o dakikada neden bu karar verildi ben bunu sorgulamıyorum. Zaten ayrılma eğilimindeydik.



Ben ayrılabilirdim diğer arkadaşlarım kalabilirdi. Bu şekilde olmayabilirdi. Hakan Albayrak olayı duyar duymaz istifa etti. Bunu yapmasını istemezdim. Ama bizi aramadan tepki koydu. Bizden sonra Elif Çakır ve İbrahim Kiras da istifa etti.



AKP döneminin hepimize katkıları oldu. Mesleki anlamda bizi zenginleştirdi.



Öyle bir noktada bulunuyoruz ki, hakkımızda çıkan yorumların tek tek takipçisi olamayız. Bize tebliğ edildiği zaman, oturup ben bu hafta içinde yaşadıklarımızı hiç tasarlamadım. Böyle bir noktaya geleceğini düşünmedim. 



'İftiralarla hesaplaşmaya devam edeceğiz'



Para pul iddiaları gerçek dışı, iftira ve karalama kampanyasıdır. Bizim daha önce Ergenekon Balyoz sürecinden alışık olduğumuz, form değiştirerek evrilen yıpratma ve karalama kampanyasıdır. Bunları zaten yapıyorlar deyip geçmiyoruz. Bunlar dava konusudur ve takipçisiyiz. Kimin elinde belge, bilgiyle ortaya çıkarsa, bununla hesaplaşmaya hazırız. Sadece Ethem Bey'le çalışmadık, başka patronlarla da çalıştık. Bu şirketlerin nasıl yönetildiği ortada. Bu iftiralarla hesaplaşmaya devam edeceğiz.



'Kırgınım'



Elbette kırgınım. Bir müesseden ayrılıyorsun, ortaya çıkan tablo seni üzüyor. Başka yöntemlerle ayrılabilirdik. Destek yazıları çıktı, hepsine teşekkür ediyorum.



 


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin