MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu, erken seçim açıklaması yaptı: Erken seçime karşı çıkan Bahçeli 2023 Haziran ayına işaret etti

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM'nin yeni yasama yılının ilk grup toplantısında partililere seslendi. Erken seçim ile ilgili açıklama da yapan Bahçeli, 2023'ün Haziran ayına işaret etti.

Google Haberlere Abone ol
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu, erken seçim açıklaması yaptı: Erken seçime karşı çıkan Bahçeli 2023 Haziran ayına işaret etti

1 Ekim'de başlayan yeni yasama yılında ilk grup toplantısını gerçekleştiren Devlet Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

MHP Türk milletinin sesidir, Türkiye'nin beka siperidir. MHP, Cumhur İttifakı ile birlikte Türkiye'nin akıl ve gönül enerjisidir. Eylül ayı ile birlikte sahadaki temas ve çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Siyasi faaliyetlerimizi ülkemizin her köşesine nüfus ve sirayet edecek şekilde yaygınlaştırdık. Afyonkarahisar'da başlayan istişare toplantılarımız 9 ayrı bölgeye yayılmış ve çok başarılı sonuçlar ortaya çıkmıştır.

MHP yaparsa en iyisini yapar. Davamızın haklarını layıkıyla savunacağız. Vatan ve millet sevdasının bayraktarı olacağız.

İnandığımız sürece, ilkemizin irfanına, davamızın itibarına bağlı kaldığımız sürece ne bir engel tanıyacağız ne de iftiralara boyun eğeceğiz. Hiçbir çılgın bize zincir vuramayacaktır.

Karşımıza geçip yapamazsınız diyenler olacak, onlara gülüp geçeceğiz. Nefesi yetişmeyenlere, nefsi yetmeyenlere fırsat vermeyeceğiz. Fitne ile örülmüş tuzaklarına düşmeyeceğiz. Düzgün yaşayacağız, dengeli olacağız. Nerede bir mazlum varsa yanında olacağız. Bizler Türkiye sevdalısıyız, biz MHP'yiz.

Değerli arkadaşlarım, az önce de dile getirdiğim üzere bölge istişare toplantılarımız yüksek bir katılım ve başarı ile gerçekleşmiştir. Söz konusu toplantımıza iştirak etmek üzere Bartın'dan yola çıkan dava arkadaşlarımızı taşıyan bir minibüs teessürle ifade etmek isterim ki kontrolden çıkarak şarampole yuvarlanmıştır.

Hüküm Allah'ın, takdir Allah'ındır. Elimizden gelen bir şey yoktur. Vefat eden dava arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı dava arkadaşlarımıza şifa diliyorum. Vefat eden dava arkadaşlarımzın yakınları daima bize emanet olacaktır. Bartınlı kardeşlerimiz ve camiamızın başı sağ olsun diyorum.

Dünya ne eski dünya, insan ne eski insandır. Kovid-19 salgınının tehlike saçması, küresel çatışmaların artması, siyasi ve diplomatik kutuplaşmaların yumuşama göstermemesi iyimserliğimizi bir hayli gölgelemektedir. İnsanlığı kapanına sıkıştıran meseleler günbegün artmıştır.

Karşımızdaki küresel tablo yüreklere su serpen noktadan çok uzaktır. Uluslararası insani yardım örgütleri yetersiz ve acizdir. BM, 5 ülkenin tekeline girerek onların yayılmacı politikalarına kılıf hazırlamakla meşguldür.

Adaletsizlik ve eşitsizlik korkunç seviyelerdedir. Gelir dağılımındaki astronomik farklılıklar huzur damarlarını tıkamaktadır. Batı ülkelerinin iş birliğini havaya uçuran angajmanları dünyanın önündeki başlıca risktir. Bakın aBD'ye, Avrupa ülkelerine bu karanlık manzaraların iç yüzüne şahit olursunuz. Başta Rusya olmak üzere aynı coğrafya ve kıtayı paylaştığımız ülkelerle ters düştüğümüz sorun alanları vardır.

SOÇİ ZİRVESİ

29 Eylül'de Soçi'de Putin ile 3 saat toplantı yapan Cumhurbaşkanımız Suriye'yi görüşme fırsatı bulmuştur. Rusya ile iş birliği alanlarının uçak motorları, savaş uçakları gibi alanları kapsayacak şekilde genişletmek iki ülkenin de çıkarlarına uygundur. Suriye'de nihai ve sürdürülebilir bir çözüm bulma vakti Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi gelmiştir.

Rusya Dışileri Bakanı ve Kremlin Sözcüsü'nün Türkiye'nin Suriye'deki taahhütlerine uymadığını söylemesi çarpıtmadır. Soçi Zirvesi İdlib'in çok ötesine geçerek bütüncül bir perspektife bürünmüş, karşılıklı anlayış ön plana çıkmıştır. Suriye konusu kağıda dökülmüş, defalarca mutabakat sağlanmış bir durumdur.

"İDLİB'DEN OLASI GÖÇE RIZA GÖSTERMEYİZ"

Birincisi İdlib, ikincisi 5 Mart 2021 mutabakatı ve üçüncüsü PKK/YPG ile Rusya ilişkisidir. PKK'ya, PYD'ye Moskova'da ofis açmasına müsaade eden Rusya'nın İdlib'de terörle mücadele söylemi bize göre inandırıcı değildir. Sözde M4 karayolunun güvenliğini sağlamak üzere Rusya ve Suriye ortaklığı ile bir operasyon bile gündeme gelmiştir. Bu operasyon sonrası oradaki insanların Türkiye'ye kaçması demektir. Buna rıza göstermemiz hayal ötesidir.

S-400 GERİLİMİ: HESABINI YALNIZCA MİLLETİMİZE VERİRİZ

S-400 konusunda Türkiye tavizsizdir. Türkiye olarak neyi ne zaman alacağımızın hesabını yalnızca Türk milletine vereceğimizi herkesin bilmesi lazım. ABD yeni yaptırımlarla bizi tehdit ediyormuş, varsın etsinler. Yaptırım var diye Türkiye Cumhuriyeti'nin şeref ve haysiyetini kimseye çiğnetmeyiz. Kimseye bu fırsatı vermeyiz. ABD silah almayın diye ülkemize yaptırım gözdağı verirken, Suriye'nin kuzeydoğusunda ne işler çevirdiğini itiraf edecek dürüstlüğe sahip midir? PKK/YPG'ye bedelsiz silah veriyor da , bizim aldığımız silahlar mı gözüne batıyor. Hainlere mübah olan Türkiye'ye gelnince ne hakla haram sayılıyor.

KÜRT SORUNU

Böylesi bir dönemde CHP Genel Başkanı'nın sözde Kürt sorunundan bahsetmesi tesadüf müdür?

ABD'NİN ÜLKÜ OCAKLARI TASARISINA TEPKİ: BİZDEN BU KADAR MI KORKUYORSUNUZ?

Bu sırada FETÖ irtibatlı Demokrat Partili bir senatör, Temsilciler Meclisi'nde gündeme Ülkü Ocakları'nı getirmiştir. 2022 yılı ABD Ulusal Savunma Yetki Yasası'nın onaylanan metninde, Ülkü Ocakları'nın bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanmasını öngören bir madde de yer almıştır. Bu kadar mı korkuyorlar bizden? Bu kadar mı kabuslar görüyorlar ülkücülerin varlığından, bu denli mi ürküyorlar cesaretimizden? Ben Ülkü Ocakları'nda yetişmekten iftihar eden bir genel başkanım. İkbal için değil, Türklüğün muzaffer şafağının sökmesi, milletin istiklal ve istikbal haklarının muhafazası için ülkücü oldum, yaşadım. Dünyaya bir kez daha gelsem, yine ülkücü hareketin bir ferdi olurdum. Ey ABD'nin Temsilciler Meclisi, ne anlatsak boş, ne biliyorsanız onu yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın. Ülkü Ocakları'ndan şehit çıkar, gazi çıkar, kahraman çıkar, siyaset ve devlet adamı çıkar, adam gibi adam çıkar. Bir tek çıkmayacak teröristtir, haindir, devlet ve millet düşmanıdır.

AFGANİSTAN'I BU HALE GETİREN KİMDİR?

Dünya üzerinde 800 noktada 350 bine yakın askeri konuşlandırarak yapmadığını bırakmayan ülke Türkiye’ye ne anlatıyor? Dost ve müttefiklik onların lügatinde düşmanlıkla mı tanımlanıyor?

YPG’li terörist Mazlum Kobani kod isimli alçak, 28 Eylül 2021 tarihinde, The Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, Biden’in Suriye’de kendilerini terk etmeyeceklerine dair söz verdiğini ileri sürüyor.

Üstelik ABD Merkez Kuvvetler Komutanı güvence vermek, Biden’in sözlerini aktarmak için bu teröristbaşını ziyaret ediyor. Terörizmin paravan yapılanması olan Demokratik Suriye Meclisi’nin sözde yürütme kurulu başkanı ABD’nin bölgede kalacağını söylüyor. Kimin kimlerle yürüdüğü netleşiyor, sis perdesi aralandıkça aralanıyor. Biz HDP demek PKK demektir diyorduk, meğerse bu denkleme ABD de bağımsız değişken olarak eklenmiştir.

Yüz kızartıcı, utanç verici, insanlık değerlerini hiçe sayan kanlı bir ittifak Türkiye’ye karşı kurulmuştur. Biraz sonra temas edeceğim üzere, böylesi bir dönemde, CHP Genel Başkanı’nın sözde Kürt sorununu telaffuz etmesi tesadüf müdür?

Yoksa iç işgal cephesine restoresi ve yeni baştan dizaynı yapılarak siparişi verilen bayatlamış sömürge teklifi midir? Nedir bu gelişmelerin sır ve gizemi? Tam da bu sırada, FETÖ irtibatlı Demokrat Partili bir senatör Temsilciler Meclisi’nin gündemine Ülkü Ocaklarını getirmiştir.
Şu işe bakınız! Şu talihe bakınız! Şu feleğin oyununa bakınız!

2022 yılı ABD Ulusal Savunma Yetki Yasası’nın Temsilciler Meclisi’nde onaylanan metninde, “Ülkü Ocakları”nın bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanmasını öngören bir madde de yer almıştır. Yine bazı Avrupa ülkelerine benzer şekilde Milliyetçi-Ülkücü Hareket açıkça, adice hedef alınmıştır. Bu konuda söyleyeceğim sözler saatler boyunca konuşsam yine bitmez.

9 Ekim 2021 Cumartesi günü, Türk Gençlik Kurultayı’na teşrif edecek kardeşlerim hep bir ağızdan elbet gerekli cevabı vakar ve asaletleriyle vereceklerdir. Ancak anlamadığım şudur; bu kadar mı korkuyorlar bizden? Bu kadar mı kabuslar görüyorlar Ülkücülerin varlığından? Bu denli mi ürküyorlar cesaretimizden?

Ben, Ülkü Ocakları’nda yetişmekten iftihar eden bir Genel Başkanım. Hayatım boyunca kalbimin ve fikrimin bir köşesinde Milliyetçi Hareket Partisi’ni, diğer köşesinde Ülkü Ocakları’nı bir sancak gibi taşıdım. İkbal için değil, Türklüğün muzaffer şafağının sökmesi, Türk milletinin istiklal ve istikbal haklarının ebed müddet muhafazası için Ülkücü oldum, Ülkücü yaşadım, vakti saati geldiğinde can emanetini de Ülkücü olarak Rabbim’e teslim edeceğim. Bundan da şeref ve bahtiyarlık duyacağım. Dünyaya bir kez daha gelsem, bin defa Ülkü Ocaklarına giderdim, yine Ülkücü Hareket’in bir ferdi olurdum.

Ne güzel de söylemiş Hz.Mevlana; “insanı ateş değil kendi gafleti yakar; herkeste kusur görür kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o sana öyle bakar.” Yine demiş ki, “insan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır.”

Ey ABD’nin Temsilciler Meclisi, ne anlatsak boş, ne söylesek yararsız. Ne biliyorsanız onu yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın. Ülkü Ocakları’ndan şehit çıkar, gazi çıkar, kahraman çıkar, vatan ve millet sevdalısı çıkar, devlet ve siyaset adamı çıkar, sanatçı ve bilim insanı çıkar, velhasıl adam gibi adam, yiğitler yiğidi insan çıkar. Bir tek çıkmayacak teröristtir, haindir, devlet ve millet düşmanıdır.

Eğer ille de terörist arıyorlarsa, terör örgütü görmeye merak sarmışlarsa, onlara Pensilvanya’ya bakın diyeceğim, FETÖ’yü kurcalayın diyeceğim, PKK’ya, YPG’ye, DEAŞ’a odaklanın diyeceğim, velakin nafile, çünkü baktıkları yerde görecekleri yalnızca kendileri olacaktır.

Türk milleti üzerinde hesabı olan zalim ve muhasım çevreler, her dönemde kullanıma müzahir figüranları elleriyle koydukları gibi bulmuşlar, onları havuç-sopa stratejisiyle çemberlerinde tutmuşlardır. Bizim gibi görünen, ama bizden olmayan; yerli gibi duran, ama yabancılara ajanlık yapanlar sürekli milli ve manevi hassasiyetlerimizle oynamışlardır. Zira aldıkları zelil talimatlar, altında ezildikleri diyet listeleri bunu gerektirmiştir. Anadolu coğrafyasındaki varlığımız Türk milleti adıyla 950 yıllık bir maziye sahiptir. Partiler ve siyaset üstü yüksek politikamızın yönünü tarihin ve coğrafyanın zorunlulukları çizmiştir.

Bu kapsamda, 13 Kasım 2009 tarihinde, TBMM Genel Kurulu’nda yapmış olduğum konuşmamda aynen şunları söylemiştim:

“Adı üstünde, jeo-politik, üzerinde yaşanılan coğrafyanın yöneticilerine yüklediği yönetim sorumluluğunu ve vizyonunu tanımlar. Yüksek siyaset, kaynağını ve duruşunu coğrafyadan alır. Her coğrafyanın doğal ve zorunlu politikası vardır. Anadolu üzerinde yaşıyor olmanın da bir jeopolitiği vardır ve bin yıldır değişmemiştir. Coğrafya aynı duruyorken (ki öyledir); on asırdır bu topraklardan yükselen politik dinamikleri değiştirirseniz, buradan hepinizi uyarıyorum ki coğrafyayı mutlaka kaybedersiniz. Ve size başka başkentlerin jeopolitiğinden doğmuş yeni coğrafyalar dayatılırken, onun da politiğini öngöremezseniz ve anayurt politiği ile eklemleyemezseniz, ortaya kesinlikle dağılma ve yıkılış çıkacaktır. Bugün karşımızdaki tehlike de budur. Bu kaçınılmaz akıbeti değiştirecek bir tek olumlu örneğe tarih henüz şahitlik etmemiştir.  İnsanlığın geçmişi, tarihin çöplüğü bunu öngörememiş yöneticilerin ve devletlerin enkazı ile doludur.”

Zillet ittifakının ana ortaklarını ikaz ediyorum, sözde Kürt sorununu tartışmak demek, milleti tartışmak demektir. Milletin tartışılması devleti tartışmaya açmakla eşanlamlıdır. Bu düşüncelerim ne bir vehmin, ne bir sendromun, ne de bir paranoyanın mahsulüdür. Binlerce yıllık insanlık tarihinin, yüzlerce yıllık milletler mücadelesinin, millet olmanın inceliklerine nüfuz edebilmiş yüksek bir fikriyatın, derin bir duyuşun ve milli tarihe vakıf olmanın eseri ve neticesidir. Bunlar benim şahsi fikrim değil, bin yıllık millet varlığının bu topraklarda tutunmak için, kanla, gözyaşıyla, çileyle bugüne aktardıkları stratejik mirasıdır.

Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimi sorun olarak gören CHP vardır, İP vardır, HDP vardır, köşesiz köşe yazarları vardır, karanlığın teşrifatçısı satılmış aydınlar vardır. Türk milleti birdir, kardeştir, büyük bir ailedir. Bu büyük millet gerçeği, sadece Türkiye’yi değil, haksız bir yenilgiye uğramış soylu bir medeniyetin tüm coğrafyasını kucaklayan, onun onurunu, onun haysiyetini, meydan okuyan bir kahramanlıkla müdafaa eden güçlü bir irade şahikasıdır.
Emperyalizmin ürettiği yargılardan istifade edip çöküntü ve yozlaşmayı servis edenler, bunun mucitlerine selam duranlar Türk milletini, milli birlik ve dayanışma azmini kırmak isteyen kötülerdir.

Bunlar milli bünyemizdeki ayrık otlarıdır. Bunlar manevi buhran ve mensubiyet felci geçiren kimliksiz ve köksüz cephedir. HDP meşru organ değil, terörizmin gayri meşru oluşumudur. HDP’yi meşru görmek, Kılıçdaroğlu’nu bölücülüğün ve terörün vagonu yapacaktır. Meşruiyetin değerlendirilmesinde yegane ölçü Anayasa’nın çizdiği hukuki ve siyasi çerçevedir.
Anayasa’nın bu konudaki hükümleri şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti devleti, tek millet ve tek devlet esasına dayanan, üniter yapıda kurulmuş milli bir devlettir. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Devletin temel amacı ve görevi; “Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini ve Cumhuriyeti korumaktır.”
Siyasi partilerin eylemleri, “Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olamaz.

Anayasa’nın ilk dört maddesi milli varlığımızın kilidi, zırhı, ziynetidir. Buna aykırı hareket edilmesi Anayasal yaptırımlar uygulanmasını gerektiren Anayasa suçudur. Milli iradenin tecelli ettiği yegane mercii Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Doğrudur, Gazi Meclis her meselenin çözüm mekanıdır. Fakat ihanetin çözüm kaynağı olamaz, bölünmenin çözüm adresi görülemez, bu kutlu çatı altında siyasi istismar kaygısıyla, emperyalizmin dayatmasıyla sanal sorunları çözmenin hesabı yapılamaz. TBMM üyeleri görevlerine başlarken “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak” için büyük Türk milleti önünde namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir.

Bu yemine herkesin bağlı kalması, sadakat göstermesi, aksi halde namus ve şeref bahsinin açık kalacağı herkesçe bilinmelidir. Türkiye 37 yıldır milli varlığımızı hedef alan silahlı terör ve bölücülük sorunuyla mücadele halindedir. Terörle mücadelede çok ağır bedeller ödenmiştir.
Lütfen dikkat buyurunuz; 1984-2020 yılları arasında asker, polis, güvenlik korucularımızdan mülhem olmak üzere 8 bin 123 güvenlik görevlimiz şehit olmuştur. Yaralanan güvenlik görevlimiz ise 25 bine yaklaşmıştır. Bu dönemde PKK’nın hunhar saldırıları sonucunda 6 bin 21 sivil ve masum vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. 1984’den 2020 yılına kadar 84 bin terör saldırısı gerçekleşmiştir. Yine bu dönemde terörle mücadeleye harcanan para, altını çizerek ifade ediyorum, 898 milyar 522 milyon dolardır. Ölüm ve yaralanmalara bağlı insani maliyet 309 milyar 426 milyon dolardır. Demem odur ki, terörün doğrudan maliyeti 1 trilyon 207 milyar dolardır. Terörden dolayı kesintiye uğrayan, daha güvenli ülke ve coğrafyalara yönelen para miktarı 698 milyar 100 milyon dolar civarındadır. Son tahlilde, FETÖ ve diğer örgütlerle mücadelede harcanan 350 milyar doların da eklemlenmesiyle terörün ülkemize toplam faturası, -sağır kulaklar burayı iyi dinlesin, ekonomide felaket tellallığı yapan utanmazlar bize kulak versin- tam 2 trilyon 256 milyar 48 milyon dolardır.

Terör sorununa maruz kalmasaydık, teröre sarfedilen devasa kaynakla;
69 adet GAP projesi,
505 adet Marmaray,
749 adet Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 1880 adet Osmangazi Köprüsü,
282 adet Kuzey Marmara Otoyolu, 205 adet İstanbul-İzmir otoyolu,
102 adet İstanbul Havalimanı,
564 adet Atatürk Barajı,
1834 adet İstanbul Şehir Hastanesi yapılabilir,
902 adet S-400, 644 adet Patriot Hava ve Füze Savunma Sistemi,
9 bin 24 adet de F-35 savaş uçağı alınabilirdi.

Üstelik terörün anormal maliyetine katlanmış olmasaydık, önümüze koyulan kanlı faturayı ödemeseydik, bugünkü şartlarda kişi başına gelirimiz bin 585 dolar fazla olacaktı. Sorarım sizlere kazanan kim, kaybeden kim? Zarar kime, ihanet kimden? Kılıçdaroğlu başka bir alemde yaşamıyorsa, Kandil merceğini gözüne koydurmamışsa, bu yakıcı gerçeklerden ne zaman haberi olacaktır? İzanı kaldıysa itiraf etsin, sonra nedamet getirsin. Meraklanmasın, bu millet onu bile affedecek gönül enginliğine haizdir. Gece baykuşları gibi öten CHP sözcüsü ekonomide karamsar tablo çizerken hiç mi yüreği titremiyor, hiç mi patronu Kemal Derviş’ten fikir almıyor?

Masum ve haklı öğrencilerimizi hariç tutarak söylüyorum, yurt sorunu var diyenler, nöbetçi provokatörleri sahaya sürenler, barınamıyoruz diye banklarda eylem yapan örgüt üyeleri, sizin propagandasını yaptığınız caniler olmasaydı, her mahalleye bu devlet yurt yapar, her evladımızı da sıcacık ve insani şartlarda ağırlardı.

Yumurta, et, süt, peynir fiyatlarının artışından; çarşı, pazar, marketlerdeki vicdani olmayan zamlı ürün satışlarından samimi olarak sızlananlara, şikâyet edenlere hak veriyor, bu kardeşlerime bir şey demiyorum. Fırsatçıların üzerine gidiliyor, simsarların peşine düşülüyor, vatandaşımızın kesesine göz diken yağmacılardan da hesap soruluyor. Destekliyoruz, sonuna kadar gidilmesini istiyoruz.

Fakat vatandaşlarımızın günlük iaşe çabasını istismar edip pireyi deve yapanlara da terörün acıklı maliyetini hatırlatmak görevimizdir. Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır. Bir eli yağda, diğeri balda, yediği önünde, yemediği ardında, bir giydiğine bir daha dönüp bakmayan, ama sırayı siyaset alınca sahte vicdan ve merhamet edebiyatı yapan bir avuç kaymak tabakadan, imtiyazlı azınlıktan, merdane gibi dönen devrimci bozuntularından öğreneceğimiz de hiçbir şey yoktur.

Kürt sorunu var diyenler, aynanın karşısına geçip vahim sorunun gerçek hüviyetini ve yansıyan halini görebileceklerdir. Türkiye’nin terör ve bölücülük sorunu vardır. Ve bu sorunlara neşter vurulmuş, cerrahi müdahalenin sonuna gelinmiştir. Renklerle tanımlanan listelerde isimleri bulunan terör elebaşları, nokta operasyonlarla imha edilmektedir. Bu devletten kaçamayacaklar, bu milletin cezasından kurtulamayacaklar. Bölücü ve ayrılıkçı emellerin toplumsal siyasi kimlik talebi olarak kabul edilmesi, siyasi statü taleplerine zemin hazırlayacaktır. Sorunun kaynağı ve esası; bireysel hak, temel hürriyetler ve demokratikleşme özlem ve talepleri değildir. Yapılmak istenilen, bireysel kültürel haklar değil, oluşturulmak istenen bir azınlığın kolektif olarak kullanacağı siyasi azınlık haklarıdır.

Türkiye düşmanlarının CHP vasıtasıyla dillendirdiği, İP’in destek verdiği, HDP’nin organize edip kışkırttığı yapay sorunun en baştan itibaren böyle bir temelde ve etnik sorun olarak kabulü, sürecin PKK’nın talepleri doğrultusunda şekillenmesini kaçınılmaz hale getirecektir.
Terörist Cemil Bayık’ın sözde Kürt sorununun çözüm yeri olarak Meclis’i, muhatabı da HDP olarak göstermesi CHP’ye girdiği verkaçın ifşasıdır. Böyle bir durumun vahametini, doğuracağı sonuçların ciddiyetini herkes çok iyi görmelidir.

Bunun sonucunda terör örgütü ve etnik bölücülerle, yöredeki kardeşlerimiz aynı kefeye konulacak ve PKK’nın bunların sözcüsü ve temsilcisi olduğu gibi bir sonuç doğacaktır.
Bunun gerçek olmadığı ortadadır. Ancak böylesi bir ciddi tehlike görülmeye başlanmıştır.
Türk milletine mensup kardeşlerimizin sahip oldukları haklardan vazgeçerek azınlık statüsü arzusunda oldukları ve bölücülük peşinde bulundukları asla söylenemez. Bu bakımdan Kürt sorunun seslendirilmesi, evvelemirde Kürt kökenli vatandaşlarımıza yapılan hakaret ve iftiradır.

Bizi bugüne getiren kökenimiz, doğduğumuz yer, muhterem anamızın dili, ruhumuzu teslim ettiğimiz inancımız ve mezhebimiz ne olursa olsun, bizim adımız Türk milletidir. Son iki yüz yılda bu coğrafyada yaşananların tamamı bu tertemiz ve soylu milleti Anadolu’dan göndermek üzerine oynanmıştır. Sözde Kürt sorunu korosu buna payandadır, buna gönüllü hizmet edecek kadar alçaktır.

15 Temmuz 2016’dan bugüne kadar geçen süre 5 yıl 2 ay 16 gündür. 24 Haziran 2018’den bugüne kadar geçen süre de 3 yıl 3 ay 11 gündür. Bu kadar zamandır Türkiye yeni bir sistemle yönetilmektedir. İstikrar, güven ve büyüme için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi güçlenerek devam etmeli, gerekli olan uyum yasaları önümüzdeki süreçte çıkarılmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin işlerlik ve işlevsellik kazanması için mücadelemiz devam edecek, Cumhur İttifakı olarak Türkiye’nin yarınlarını güvenceye alma kararlılığımız sürecektir. Bir olacağız, birlikte hareket edeceğiz, dedikodulara aldırmayacağız. Cumhur İttifakı, Türkiye’nin diriliş ruhu, dik duruşudur. Bu ittifak ahlakıyla 2023 yılı, Lider ülke Türkiye’nin müjdesi, müstesna dönemi olacaktır. Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl dönümünü terörden arınmış, ekonomik yükselişi sağlamış, bölücülüğün belini kırmış, kardeşlik duygularımızı perçinlemiş, herkesi kapsayan sivil ve demokratik bir anayasayla karşılayacağımıza gönülden inanıyorum.

Artık Laiklik tartışmalarını bir kenara bırakalım, inanan-inanmayan kamplaşmasından vazgeçelim; Türk milleti Müslüman bir millettir, manevi değerler üzerinde oynamalar, Anayasa temelinde yıkıcı teklifler ancak düşmanları sevindirecektir. PKK belgesini demokratik tutum belgesi olarak yutturmaya çalışan siyasi bölücülerin adaletin pençesinde hesap vermelerini yakından takip edeceğiz.

TBMM Karma Komisyon’da bekleyen 1359 yasama dokunulmazlığı tezkerelerinden, teröre yardım ve yataklık yapan milletvekillerinin öncelikle tasnif ve tefriki yapılarak karara bağlanmasını, ardından da Genel Kurula getirilmesini istiyoruz.

Terörle mücadelenin hukuki alt yapısını sağlam esaslara bağlamak adına, devam eden FETÖ ve PKK davalarının sonuçlanmasını temenni ediyor, yargının hızlı çalışmasını bekliyoruz.
Kılıçdaroğlu, partisine baskın seçime hazır olun mesajı veriyor. Zihni ve siyaseti baskın yemiş bu zata tekraren hatırlatıyor, sözlerimin kulağına küpe olmasını ümit ediyorum.

ERKEN SEÇİM YOKTUR

Erken seçim, seçimlerin öne çekilmesi, baskın seçim yoktur. Herkes hesabını 2023 yılının Haziran ayına göre yapmalıdır. Zillet ittifakı biraz sabretsin, onlara cumhurun gücünü, Türkiye’nin büyüklüğünü, ona buna minnet etmelerinin sonuçlarını mutlaka aziz millet iradesiyle göstereceğiz.

Selçuklu sarayında onun bunun taklidini yaparak geçimini sağlayan ve maskaralığın piri olarak değerlendirilen Caferek’in bugünkü temsilcilerine Allah’ın izniyle sandığı dar edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyor, yeni yasama yılında siz değerli milletvekili arkadaşlarıma üstün başarılar diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.''

 

 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin