Kendi kendine yetebilen Cihan Gülbudak'ın hikayesi: Çoğumuzun yaşadığı gerçek bir hayat değil

Cihan Gülbudak müzisyen ve yazar. Kendi kitabını kendi ciltliyor, kendi evini kendi yapıyor, eşi Gözde Gülbudak'la dünyadan uzakta ama hayatın tam da içinde yaşıyorlar. Böyle bir hayat elbette merak uyandırıcı. Cihan Gülbudak hakkında merak edilenleri MedyaTava'ya anlattı.

Kendi kendine yetebilen Cihan Gülbudak'ın hikayesi: Çoğumuzun yaşadığı gerçek bir hayat değil
Sosyal medya

Yüksek plazalarda, kalabalık masalarda, uzun toplantılarda hepimizin aklından çekip gitmek geçiyor bazen. Çoğumuz bunu yapamıyoruz çünkü zincirlerimiz var. Zincirlerini koparan yahut zincirleri hiç olmayan ve çekip gidebilen insanları da eleştiriyoruz çoğu zaman. Bu bana göre biraz kıskançlıktan. 

Cihan Gülbuldak çekip gidebilmişlerden. Sadece şehirden değil, zorunlu olarak gördüğümüz her şeyden çekilebilmiş. Ben ona sosyal medyada rastladım. Kendi kitabını ciltliyor, kendi evini yapıyor, tiyatrocu eşi Gözde Gülbudak ile kendi müziklerini çalıyorlar.

Bu dönemde böylesi bir insanlara rastgelmek kolay değildi. Çok önceleri İstanbul’un kalabalığından da kaçmışlardı. Böyle anlatınca masal gibi geliyor insana ve hatta huzur da veriyor.

Bu hikaye kendi kendine yetebilen Cihan Gülbudak’ın hikâyesi. Benim deyimimle modern zamanın Don Kişot’u müzisyen ve yazar Cihan Gülbudak MedyaTava’nın sorularını yanıtladı.

Önce klasik bir soruyla başlıyorum; Cihan Gülbudak kimdir ya da aslında şöyle sormam lazım kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Kendimi az bilinen bir enstrümanın icracısı yahut da kendi kitabını ciltleyip okura ulaştıran yazar olarak tanımlıyordum eskiden. Fakat bu tanımların insanlarda uyandırdığı aşırı magazin vizyonlar yaptıklarımın önüne geçip içeriği önemsizleştirmeye başladı. Ben de yaptığım işe değil de neden o işi yaptığıma odaklanarak cevap vermeye başladım. Cihan Gülbudak gerçeğin umut vaat etmeyen doğasında dolanan bir hakikat düşkünüdür. Mucize aramayan, kabullenmiş ve yaralarıyla barışık biri...

ÇOĞUMUZUN YAŞADIĞI GERÇEK HAYAT DEĞİL

Evinizi kendiniz yapıyorsunuz, kitaplarınızı kendiniz yapıyorsunuz, en son içkinizi bile kendiniz yapmaya başladınız. Yapmadığınız herhangi bir şey var mı?

Yapamadığım çok şey var. Bir şeyi yapmaktaki temel motivasyonum yapılmışı olan o şeyin tüketicisi olarak yitirdiğim şahsiyeti geri kazanmaktan ibaret. Başlarda çok zorluyor bu hayat insanı. “Böyle yaşanır” reçeteleri çoğunlukla gereksiz tüketimi pompalamaktan başka bir şey değil. Marketten olabildiğince az şey satın alıp her şeyi kendimiz yapabilsek öncelikle maddi açıdan büyük bir yükü omzumuzdan atmayı sonra da insan olma şerefini hatırlamayı başarabiliriz. Çoğumuzun yaşadığı gerçek bir hayat değil. Spor salonları, beslenmek için toplayıcılık yapması ya da ekip biçmesi gereken insanın harcaması gereken eforu simüle eden aletlerle dolu. Üstelik bunlar karnımızı doyurmaktan fazlasını tükettiklerimiz için varlar. Çünkü hiçbirimizin işi gerçek bir iş de değil ve hepimiz korkunç bir canavarın işleyen minik parçalarına dönmüş durumdayız. Bir şeyleri kendin yapabilmek işte o canavarın bedeninde bir çıbana dönüşmek anlamına geliyor ve canavar sizden kurtulmak zorunda kalıyor.

Uzun süredir Fatsa’da yaşıyorsunuz. Kendi tabirinizle medeniyetten uzak yaşamayı tercih ediyorsunuz. Hiç sıkıldığınız anlar olmuyor mu?

Hiç sıkılmıyorum. Hatta evimi yaptığım yeri özellikle yoldan, su ve elektrik şebekesinden uzakta bir tepeye yaptım ki haftalarca belki de aylarca insan yüzü görmeyeyim... Çocukluğumdan beri yeni insanlar tanımak, yeni yerler keşfetmek konusunda çok isteksiz olmuşumdur. Bu yüzden olsa gerek hayatımda gördüğüm şehir sayısı üçü beşi geçmez. Ot gibi adamım desem yeridir. Bir yere gidip sayılı zaman zarfında oranın turisti olma fikri bana korkunç sıkıcı geliyor. Dönülecek bir ev varsa yolculuğun manası yok bana kalırsa.

Kendi kendine yetebilen Cihan Gülbudak'ın hikayesi: Çoğumuzun yaşadığı gerçek bir hayat değil

YAŞKEN EĞİLMEKTEN KIRILDIM

Hayatınız çoğumuza göre oldukça sıra dışı. Bu yolculuğa nasıl başladınız? Çıkış noktanız ne oldu? Hayat yolculuğu sırasında eşiniz Gözde Hanımla nasıl tanıştınız ve o bu yolculuğa nasıl dahil oldu?

Aslında sıkıcı bir hayatım var. Yani sanmıyorum ki bana uzu süre tahammül edebilsin biri... Kendimi kapadığım atölyede bir şeyler üretmek, ufak bir tepeyi kazma kürek yardımıyla yonta yonta eritmek, şarap yapmak için baştan aşağı meyve posalarına bulanana kadar uğraşmakla vs. geçiyor hayatım Hep de böyleydi. Hayatımda hiç tatil yapmadım. Daha ufak bir çocukken bile okul bittiğinde önce camiye Kuran kursuna, sonra da memlekete fındık toplamaya giderdik. Sanırım yaşken eğilmekten kırılmış bir ağacım. Gözde’yle ikinci kitabımın tasarım aşamasında tanıştık. Galiba bu kadar kapalı ve ketum birinin kendi kendine yetebilmesi onun için dikkat çekiciydi. O da kitabın kapağındaki heykeli yapma işine gönüllü olunca yani kendim gibi “yapıcı” birini daha bulunca olaylar hızlı gelişti ve evlendik.

Yaptıklarınızı sadece kendinize saklamıyorsunuz. İnsanlarla da paylaşıyor ve onlara da yol gösteriyorsunuz. Geri dönüşler nasıl oluyor, nasıl tepkiler alıyorsunuz? Örneğin sizden sonra size bakarak kendi kitabını kendi ciltleyen, kendi evini kendi yapanlar oldu mu?

Belirlediğim miktarda fiziksel baskıya ulaşmış kitaplarımı bir kez bile olsa yeniden ciltlemiyorum. Habis Kıssa bunlardan biri... Ama isteyene PDF halindeki fasiküllerini gönderiyor ve ciltlemesine yardım ediyorum. Yaklaşık yüz kişi bu yolla kendi Habis Kıssa’sını yaptı. Bizzat yazdığını ciltleyen birini henüz görmedim ama çok başarılı kopyalar çıktığına şahit oldum. Ev yapma mevzusu çok büyük ve iddialı bir girişim olur ama paylaşımlarımdan yola çıkarak kendi şarabını yapanların sayısı da hiç az değil.

Direkt soracağım; nasıl para kazanıyorsunuz?

Bizzat yazıp ciltlediğim kitaplarımdan başka bir gelirim şu anlık yok. Yılda bir kez birkaç yüz kilo fındığı ezme yapıp satıyorum ama o ticari bir başarı sayılmaz o... Zira fındık üretimi kendi maliyetini karşılayan bir iş değil.

Kendi kendine yetebilen Cihan Gülbudak'ın hikayesi: Çoğumuzun yaşadığı gerçek bir hayat değil - Resim : 2

Ben sizin hikâyenizi okuduğumda açıkçası yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot’a benzettim sizi. Kapitalizmin ele geçirdiği bir dünyada emeğin ve yaşamın peşinden gitmek zor olmuyor mu?

Dalgalanmalar yaşanmakla beraber ortalama aylık kazancım bir asgari ücreti geçmiyor. Theremin gibi bir enstrümanın dünyadaki çok az sayıdaki icracısından biri olarak başka bir hayat yaşamam mümkün olabilirdi ama herhalde kafayı kullanamadım. Yine de gönlüm çok rahat. Anlar zor ve sıkıntılı geçiyor ama gelecekten beni seyreden kızımı düşündükçe yüreğime coşku ve güç doluyor.

İleriye dair kafanızda şekillenen, hayata geçirmek istediğiniz başka projeler var mı?

O kadar çok ki... Yazılacak en az 3-4 kitap daha var şu an aklımda. Dokuzuncu albüm üzerine çalışıyorum ve insanlara imbik yapmayı öğreteceğim videolar çekmek için kolları sıvadım.

(Fotoğraflar: Ayça Arıcan ve Sıla Ertaş)

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin