Bir kareye bir maç sığdırmak
1925 Mayısında doğmuştu İsmet Abi. Yine bir Mayıs’ta çekip gitti
aramızdan. Spor Fotoğrafçılığına 1947 yılında Özfenerbahçe ve Fener
Spor dergilerinde başladı. Sonra da Vakit, Tercüman, Vatan,
İstanbul Ekspres, Türkiye Spor, Hürriyet ve Haber Ajansı ve
Fotospor’da çalıştı. Çalışmanın bütün anlamlarıyla.
En güzel görüntülerini bıraktı bize en şık abilerin. Suretinde spor
tarihimizin asılı olduğu fotoğraflar bıraktı duvarımıza. Her
karesinde fotoğraf çekmenin, sureti ak kağıtlara işlemenin nasıl
bir arka planı olduğunu hatırlatır nitelikte fotoğraflardı bunlar.
Su resmi kadar değerli, en modern kartların verdiği en kaliteli
görüntüyü kadar temiz, net, yıllarca derenin altında kalmış taş
gibi dümdüz, pürüzsüz, tertemiz.
Her karesinde olayın geçtiği yer, olayın o hali, sonraki hali,
şimdiki hali, e hali, i hali, de ve den halleri var
fotoğraflarının.
FOTOĞRAFLARIN ŞAHİTLİĞİ
Bütün çalışmalarımı onun fotoğraflarının şahitliğinde yaptım ben.
Onun fotoğraflarları benim olay tutanakçılarımdı. Metin Oktay’ın
elini göğsüne götürüp yürekten selam çakışındaki vakar, incelik ve
emekbilirlik duygusu, bir Feriköy-Fenerbahçe maçından sonra kolkola
sahayı terkeden Yılmaz ve Fuat’ın arkadaşlığının nemenem bir şey
olduğunu onunla görüntüledim.
Fotoğrafları olmasa anlattıklarımı kelimelerle çizmeye
çalışacaktım, kelimelerin kifayetsizliğine takılacaktım. Ev
tasvirleri vardır romanlarda, öykülerde. Bahçeli, taş sokaklı,
cumbalı, bahçesinde hanımeli açan ebruuli ev dersiniz bir şiirde
resim çizmeye yardım etmek için. Peki Metin Oktay’ın
röveşatasındaki güzelliği nasıl anlatacaksınız?
Eve, caddeye, cumbaya, ferforje inceliğine benzettik diyelim -ki
öyleydi büyük usta- Action çağında kim inanır ve nasıl canlandırır
genç insanlar öyle bir Metin Oktay’ı? Matrix çağında ve hareket
sınırlarının yok olduğu bir durumda...
Fenerbahçe maçında, ağıların arkasında golcünün son vuruştan
sonraki hali... E hali, i hali, de hali , den hali... Bütün
halleriyle bir futbol takımının görüntüsü, biçemi... Arkada
tribünler, o tribünlerdeki insan kalabalığının işlevi, içeriği,
duruş nedeni... Her şeyi ama her şeyi görebiliyoruz o
fotoğrafta...Varol film artistlerini kıskandıracak pozlar veriyor
onun deklanşördeki tespitinde.
Tespit? Saptama? Görüntüleme? İçerme ve öyküleme? Görme ve algılama
eşiğimizin bütün sınırlarını zorlayan bir fotoğraf çıkıyor ortaya.
Yıllarca orta format makinaların objektifinden çalıştı bütün
görüntülerini futbolun. Nikon F3 çarpıyor gözüm bir fotoğrafta.
Yağmur yemiş omuzlarına bir tanesinde, maçı izliyor. Yağmur
ıslatmış sırtındaki paltosunu. Meslek aşkı mı demeliyiz? Evet
meslek aşkı... Şimdikilere yabancı bir kelime belki. -Bu satırların
okuyucusu İslam Çupi’yi anma yazımdaki serzenişleri
hatırlayacaklardır!!!-
Digital ortamların kayıt çizelgesine sığmayacak denli güçlü
fotoğraflar çıkardı usta. Tek karede bir maçı izledik yıllarca onun
fotoğraflarından... Geniş açılı, tele objektifli fotoğraflar...
-Ustanın 300-2.8’i olmadı hiç. Şimdilerde 400-2.8’e yürüyoruz.- Ara
Güler duyarlığı diyebilir miyiz? Böyle desek abartmış olur muyuz?
Olmayız herhalde. Spor yazınıın Balzac’ı vardı memlekette, spor
fotoğrafçılığının Ara Güler’i de İsmet Gümüşdere’ydi herhalde.
KONUŞAN FOTOĞRAFLAR
Mutlaka insan unsurunu işin içine katar, çerçevenin içine bütün bir
hayatını sokardı stadyumun. Bütün genişliğiyle... Stadyum başka bir
hayatın başladığı yerdi onun için. Çalıştığı yayın organları için
de çekti fotoğraflarını ama elinde makinası kendisi için de yani
istenmeyen ama kendisinin tercih ettiği sahneleri de taşıdı
objektifinde...
“Mutlaka top görünecek karelerde!” Gazetelerin istediği buydu
örneğin. -Adı nedir unuttum ama top fotoğrafını kesip kareye
yapıştırıp müdürlerine ve okurlarına yediren fotoğrafçılar
anlatılır hala- Yalnızca kendisi için çektiği fotoğraflarda böyle
sınırlayıcı kaygılar taşımadı usta. Bir keresinde; “Bak! Yüzünün
aldığı hali yakalamalısın!” demişti bir sakatlık anının fotoğrafını
gösterirken...
Fenerbahçe kaptanı Nedim 1967 tarihli bir Fotospor sayfasında yerde
kıvranıyordu acıyla. Bir diğerinde Beşiktaşlı Süreyya çektiği
sıkıntıyı yüzünde tutuyordu. O andan itibaren nasıl görüyorsam
öyleydiler gözümde hep. Can Bartu’nun topu göğsünde yumuşatırken
ki, Gündüz Kılıç’ın kötü biten bir maçın ardından neler düşündüğü
-ya da maça çıkarken takımının soyunma odasındaki hali- alırdım o
karelerde. Turgay Şeren’in jübile maçında kalesine giren golün
ardından bakışındaki uzam, karanlığın içinde çakan ışığın
gösterdiği nesneler, top, bakış, kale, ağlar, gol çizgisi...
Söyleyin şimdi bir fotoğraftan nasıl girilir içeriye?
Hakan Dilek
İSMET GÜMÜŞDERE´NİN ARDINDAN
Türk medyası çok önemli bir fotoğrafçısını yitirdi. Vakit, Tercüman, Hürriyet ve Fotospor gibi gazetelere imza atan İsmet Gümüşdere için spor yazarı Hakan Dilek Radikal´in Futbol Eki´nde güzel bir yazı kaleme aldı. Biz de, İsmet Gümüşdere´yi Hakan Dilek´in bu yazısıyla anıyoruz.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin