Yeni Şafak'ta Murat Aksoy imzasıyla yaymlanan söyleşi şöyle:
Önceki hafta 12 Eylül Darbesi'ni yapanlardan hayatta kalan ikisi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkeme önüne çıktı. Demokrasi süreci açık darbeler ve muhtıralarla bölünen Türkiye için 12 Eylül'ün mahkeme önüne gelmesi önemli idi. Geçtiğimiz hafta bu halkaya bir yenisi daha eklendi; 28 Şubat post-modern darbesi. 28 Şubat'a yönelik soruşturma kapsamında başta Çevik Bir olmak üzere dönemin bazı aktörleri gözaltına alındı bazıları da tutuklandı.
Önce 12 Eylül şimdi 28 Şubat, bunların anlamı ne? 28 Şubat süreci genişler mi, genişlerse medyayı kapsar mı? 28 Şubat'ın Ergenekon'la bağlantısı var mı? Bu soruları 28 Şubat döneminde Radikal Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi olan İsmet Berkan İle konuştuk.
28 Şubat soruşturması başladı. Haberi aldığınızda ilk ne
düşündünüz?
Nihayet sıra geldi diye düşündüm. Geç kalınmış bir soruşturma.
Soruşturma açılması iyi güzel de, savcının neyi soruşturduğunu tam
olarak bilmiyoruz. 28 Şubat dediğimiz, uzun zaman dilimine
yayılmış, sözde legal zeminler korunarak yapılmış darbe. Şu anda
verilen bazı emirler, Batı Çalışma Grubu ile ilgili bazı emirlerin
soruşturma konusu edildiğini anlayabiliyoruz. Ama bunlar yeterli mi
emin değilim. Bakın gaçan önceki hafta 12 Eylül Darbecileri yargı
önüne çıktı. Evet çok olumlu ama eksik.
Eksik olan ne?
Bence dava darbe yapmaktan değil insanlığa karşı suç işlemekten
açılmalıydı. Çünkü 12 Eylül ve sonrasında yaşananlar bu kapsama
girer. Darbe suçlamasına karşı Kenan Evren'in avukatları,
mahkemenin meşruiyetini tartışmaya açtılar. Eğer dava insanlığa
karşı suçtan açılsaydı, böyle bir itiraz söz konusu
olmayacaktı.
DAVANIN GELECEĞİ YÜRÜTMENİN ELİNDE
Beklentiniz...
Çok yok. Ama soruşturmanın daha hızlı ve etkili yürütülmesinin
yolu yürütmenin, yargıya içerik konusunda daha çok yardımcı olması.
Bunu Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı davalarında da gördük.
Yürütme bu davalara iradi olarak destek veriyor ama bu davaların
daha hızlı ilerlemesi için gerekli içerik desteğini
vermiyor.
İçerik desteğinden kastınız nedir?
Savcılar suç şüphelerinden hareket ederek soruşturma yapıp
gerekirse dava açıyorlar. Ancak davaların sonuçlanabilmesi delile
ihtiyaç duyar. İşte bu delilleri elde etme konusunda savcılar
yeterince güçlü değiller. Bu davaların niteliklerini
düşündüğünüzde, istenen belgenin ilgili kurumlardan gelmesi aylar
alabildiği gibi, yok cevabı da gelebiliyor. Bu sorun, idarenin
yargıya daha güçlü destek vermesi giderilebilir. Örnek Ergenekon.
Ergenekon soruşturması 2007'de Trabzon'dan yapılan bir ihbar ile
başladı. Oysa daha önce yani 2004 yılında dönemin Dişişleri Bakanı,
şimdinin Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu darbe planları ile ilgili
bilgileri vardı. Bu bilgilere dayanarak elindeki imkanlarla mesela
Devlet Denetleme Kurulu ile soruşturma yapabilirlerdi. Böylece
sonraki darbe planları önlenebilir, 2007 yılında yaşadıklarımızı
yaşamayabilirdik. O yüzden bence 28 Şubat soruşturmasının
hedeflenen noktaya varması, yürütmenin yargıya fiili desteğine
bağlı.
Soruşturma Batı Çalışma Grubu ekseninde görünüyor. Yeterli midir
bunlar?
Gazeteler yansıyan ve Çevik Bir birtakım kamu kuruluşlarına
yazdığı yazı ve emirler var. Bunlardan bir kısmı Batı Çalışma Grubu
bünyesi içinde yapılmış işlemler. Ancak bunların yetki aşımı
soruşturması mı, hükümeti görev yapamaz hale getirmek mi olduğunu
henüz bilmiyoruz. Bu yüzden hükümet bazı belge vedelillerin
savcılığa bir an önce ulaşmasına yardımcı olmalı.
8 AYLIK OPERASYON
Mesela nasıl bir delil olabilir?
Çok basit aslında. REFAHYOL hükümetinin 17 Haziran 1997'de
istifa etmesiyle sonuçlanan süreç Kasım 1996'da başladı. Yani 8
aylık bir plan yapıldı ve uygulandı. En büyük delil bu planının
ortaya çıkarılmasıdır.
Kim, nerede yaptı bu planlamayı?
Bu 8 aylık süreç Genelkurmay Psikolojik Hareket Dairesi'nden
yapıldı. Mesele, burada yapılan planların, uygulamaların ortaya
çıkarılmasıdır. Ben bu planların bir kopyasının mutlaka yapıldığı
yerde olduğunu düşünüyorum. Ya da o planların kendisini ya da
kopyasını zamanında almış birilerin bunları savcılarla paylaşması
ile ortaya çıkacaktır. Bu aşamada bence Başbakanlık Denetleme
Kurulu bir araştırma açtırıp bunu inceleyebilir? Buna süren
soruşturma engel değil. Tabii bu sürece Genelkurmay'ın da destek
vermesi şart. Yok eğer savcılık 28 Şubat MGK'sında çıkan kararları
vs. soruşturuyorsa, bir şey çıkması mümkün değil.
'POST' DA OLSA DARBE DARBEDİR
Siz o dönemi Ankara temsilcisi olarak takip ettiniz. Nedir size
göre 28 Şubat?
28 Şubat, öncelikle ülkeyi yönetmekte olan koalisyon hükümetinin
psikolojik savaş yöntemleri kullanılarak Genelkurmay tarafından
istifaya zorlanmasıdır. Bu istifanın gerçekleşmesinden sonra da,
toplum mühendisliği yöntemlerinin uygulanmasıyla yeniden benzer bir
hükümetin iktidara gelme ihtimalinin ortadan kaldırılmak
istenmesidir. Kısaca bir darbe sürecidir ve bu süreç yoğun bir
psikolojik harekâta dayanıyor. Bugünkü bilgilerimiz ışığında
konuşacak olursak, Silahlı Kuvvetler içinde gerçekten de tam bir
darbe yapılmasını, yönetime el konulmasını, kapsamlı tutuklamalar
ve yargılamalar yapılmasını, 'irticanın kökünün kazınmasını'
savunan güçlü bir akımın olduğunu söyleyebiliriz.
Diğer akım...
Hükümetin istifasını sağlamanın TSK içinde biriken gazı
azaltacağına ve böylece tam darbe yapmadan bu işin atlatılacağına
inananlardan oluşuyordu. Sonunda bunlar kazandı, ülkenin meşru
hükümeti istifa etmek zorunda kaldı. Tabii her ikisi de
darbeydi.
Açık darbeyi destekleyen kimlerdi?
Benim gördüğüm Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, Hava
Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi bu görüşteydiler. Bunlar dışında
Genelkurmay Karargahı içinde J Başkanlığı'ndan bazıları tam
darbeden yana oldular.
ERGENEKON 28 ŞUBAT BAKİYESİDİR
Post-modern darbeden yana olanlar...
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel, Çevik Bir gibi isimlerdi. Hükümeti istifa
ettirdiler. Bu açıdan başarılı oldular. Ama 18 Haziran sonrası yani
28 Şubat'ın toplum mühendisliği kısmı. 1000 yıl sürecek dedikleri
süreç 3-4 yılda sona erdi. Kısaca ne darbe ne toplum mühendisliği
başarılı oldu.
Ama AK Parti'ye karşı darbe planı yapmaya devam
ettiler...
2000'li yılların bütün darbe girişimleri 28 Şubat'ın
bakiyesidir. 28 Şubat döneminde açık askeri darbe yapmalıyız
diyenlerin kalıntıları ve mirasçıları 2003-2005 yıllarındaki darbe
girişimlerinin sorumlularıdır. Bakış açısı da aynıdır, bazı
aktörleri de aynıdır.
Darbenin isim babası Erol Özkasnak
28 Şubat sonrası ilk kimle görüştünüz?
1 Mart sabahı birşeyler öğrenmek için komutanları aradım, notlar
bıraktım. Bana ilk dönen Erol Özkasnak oldu. Sesi hayli neşeli idi.
'21. Yüzyıl'ın ordusu yaptı mı böyle yapar, herkes bizden 12 Eylül
darbesi gibi darbe bekliyordu ama biz post-modern zamanların
ordusuyuz, yaptık mı böyle yaparız. Bu kez görev Silahlı
Kuvvetler'in' dedi. Post-modern darbe terimini ilk kez Özkasnak'tan
duydum. Üzerinde hiç durmadım. Birkaç hafta sonra Cengiz Çandar
bunu yazdı. Sanırım 28 Şubat muhtırasından önce de Çevik Bir bazı
görüşmelerde bu kavramı kullanmış. Yani post-modern darbe
sivillerin değil, askerin kendi darbesini tanımlaması.
28 Şubat'ta alınan kararlar işe yaradı mı peki?
Necmettin Erbakan'ın istifasının ardından Genelkurmay bünyesin
de oluşturulan 'Takip Kurulu' 28 Şubat kararlarının tek tek
uygulanmasını sağlamaya çalıştı. Bu kararlardan biri, 8 yıllık
kesintisiz eğitimdi. Toplamda öğrencilerin yüzde 2.8'inin devam
ettiği imam hatiplerin ortaokul bölümlerini kapatabilmek uğruna
koca bir eğitim sistemi alt üst edildi, bir sürü bina ve derslik
boş kalırken onların yerine bir sürü bina ve derslik yapıldı.
Müthiş bir kaynak ısrafı. Bir başkası, Kur'an kurslarına gitme
yaşının yükseltilmesi ve bu kurslara gidişin kısıtlanmasıydı. Tek
bir kişi bile, 'Yahu kaç kişiden söz ediyoruz' diye sormadı. Onun
yerine 'Bu devlet dine karşı' imajının pekişmesine yol açıldı.
Devlet memurları için cadı avı başlatıldı. Binlerce memur, belki
sırf eşinin başı kapalı diye pasif görevlere alındı.
Gelinen noktada...
Ama bugün geldiğimiz noktada, 28 Şubat'ın bu toplum mühendisliği
çalışmasının müthiş bir başarısızlığa uğradığını görüyoruz. Son
olarak 8 yıllık kesintisiz eğitim de tepkisel bir yasayla ortadan
kaldırıldı ve eğitim sisteminde başladığımız noktanın bile gerisine
düşme tehlikesi birara baş gösterdi. Son dokuz yıldır 28 Şubat'ın
kapattırdığı bir siyasi partinin önde gelen mensuplarınca kurulmuş
bir parti tek başına iktidar. Ve en önemlisi, 28 Şubat bir biçimde
yargı önünde hesap verecek.
28 Şubat sürecinde hepimizin günahı var
28 Şubat'ta medyanın yeri neydi?
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın 22 Aralık
1996'da Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e verdiği
demeçte söylediği; "Bu kez sivil kuvvetler halletsin" cümlesi kilit
cümledir. Bu cümle, Genelkurmay Psikolojik Hareket Dairesi'nde
planlanan darbe girişiminin bir parçası idi. Bu açıklamadan kendine
vazife çıkaran başta bazı STK'lar ve sendikalar oldu. Yargı,
düzenlenen brifinglere katıldı. Ve bence 28 Şubat'ta en büyük rolü
hiç kuşkusuz medya üstlendi. Üstelik özellikle merkez medya buna
neredeyse gönüllü oldu.
Neden?
Merkez medya seçimlerde ikiye bölünmüştü. Biri ANAP'ı biri
DYP'yi desteklemişti. Merkez medya önce ANAYOL'u zorladı ama ayakta
tutamadı. DYP, RP ile koalisyon yapınca kendilerini aldatılmış
hissettiler. Tabii bunda biraz da DYP'nin kendi TV ve gazetesinin
de rolü vardı. Onlar da merkez medyayı hedef almışlardır. Ama bu,
medyanın 28 Şubat'taki rolünü önemsileştirmez.
Soruşturmanın ucu medyaya gider mi?
Soruşturmanın içeriği konusunda tam bilgimiz olmadığı için bir
şey söylemek zor. Ama şuna kuşku yok ki, 28 Şubat'ın ana
aktörlerinden biri de medyaydı ve medya olmasaydı 28 Şubat başarılı
olamazdı. Medya neredeyse gönüllü olarak psikolojik harekâtın
parçası oldu. Hepimiz kullanıldık ve kendimizi kullandırdık. 28
Şubat sürecinde hepimizin günahı var.
Bazı isimler geçiyor soruşturma kapsamında...
İsimler üzerinden cadı avı yapmak haksızlık olur. Ama soruşturma medyayı da kapsayacak şekilde genişlerse, gözaltına alınanlar olacaktır kuşkusuz.
Söyleşinin devamı için