İmamoğlu, canlı yayında Nazım Hikmet şiiri okudu

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Halk TV’de Görkemli Hatıralar programına konuk oldu. Ekrem İmamoğlu programda Nazım Hikmet'i şiiriyle andı.

Google Haberlere Abone ol
İmamoğlu, canlı yayında Nazım Hikmet şiiri okudu

Efsane şair Nazım Hikmet Ran'ın doğum günü 15 Ocak Cuma günü kutlandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Halk TV’de Görkemli Hatıralar programına konuk oldu. İmamoğlu, Nazım Hikmet'in Kuvayi Milliye Destanı Şiiri'nden, Arhavili İsmail'in Hikayesi bölümünü okudu. Nazım Hikmet'i doğum gününde anan İmamoğlu "Nazım'ı iyi ki bu topraklar yetiştirmiş. Nazım'ın insani yönü üst seviyede. Gurur sebebimiz. Çünkü İstanbul şairi" dedi.

ARHAVİLİ İSMAİL’İN HİKAYESİ

İmamoğlu'nun okuduğu şiir şöyle:

“İnsanların başında kalpak,

yüreklerinde keder,

yüreklerinde müthiş bir ümit vardı.

İnsanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler.

İnsanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla

köy odalarında unutulmuştular.

Ve orda sargı, deri ve asker postalları halinde

yan yana, sırtüstü yatıyorlardı.

Koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden

eğrilip bükülmüştü ve avuçlarında toprak ve kan vardı.

Ve asker kaçakları,

korkuları, mavzerleri, çıplak, ölü ayaklarıyla

karanlıkta köylerin içinden geçiyorlardı.

Acıkmıştılar,

merhametsizdiler, bedbahttılar.

Şosenin ıssız beyazlığına inip

nal sesleri ve yıldızlarla gelen atlıyı çeviriyor

ve Bolu dağında ekmek bulamadıkları için

deviriyorlardı uçurumlara : şayak, cıgara kâadı, tuz ve sabun yüklü yaylıları.

Ve çok uzak, çok uzaklardaki İstanbul limanında,

gecenin bu geç vakitlerinde,

kaçak silah ve asker ceketi yükleyen laz takaları :

hürriyet ve ümit, su ve rüzgardılar.

Onlar, suda ve rüzgarda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar.

Tekneleri kestane ağacındandı,

üç tondan on tona kadardılar

ve lakin yelkenlerinin altında

fındık ve tütün getirip

şeker ve zeytinyağı götürürlerdi.

Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı.

Şimdi, denizde bir insan sesinin

ve demirli şileplerin kederlerini

ve Kabataş açıklarında sallanan

saman kayıklarının fenerlerini peşlerinde bırakıp

ve karanlık suda Amerikan taretlerinin önünden akıp

küçük, kurnaz ve mağrur gidiyorlardı Karadeniz’e.

Dümende ve başaltlarında insanları vardı ki

bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki

sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için

hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin

bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…”

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin