31 Ocak 2003…
Hürriyet Gazetesi. Birinci sayfa.
Sürmanşet şu başlık var: Batan milyar dolarlar yetmez…
AL BUNU DA BATIR KREDİSİ
Yanında Mehmet Emin Karamehmet’in fotoğrafı var.
Haberin spotu şöyle:
“Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’e, daha önce 2.7 milyar dolarını batırdığı Pamukbank’tan 180 milyon dolarlık yeni kredi açılıyor.”
Haberde piyasaların bu kredi nedeniyle şaşkın olduğu vurgulanıyor ve Karamehmet’in bu parayı nasıl ödeyeceği sorgulanıyor…
Bitti mi?
Hayır.
Aynı gün, aynı gazetenin birinci sayfasının sağ sütunu Hürriyet imzalı bir yazıya ayrılmış.
Doğrudan Karamehmet’i hedef alan bir yazı.
Başlık şöyle:
MİLLETE DİLEKÇE
Sıkılmayacağınızı umarak aynen kullanıyorum. Çukurova Grubu
ile Doğan Grubu arasında kavgayı iyi anlayabilmek için burası çok önemli.
“SAYIN Cumhurbaşkanı, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı, Sayın Başbakan, Sayın Ana Muhalefet Partisi Başkanı, Sayın
Milletvekilleri, Sevgili okurlar,Bugün, şu saatlerde Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en büyük soygunu gerçekleşiyor.
Bu ülkenin, bu halkın 5.5 milyar doları, bir daha geri gelmemek
üzere batık bir bankerin cebine konuyor. Hem de nasıl bir batık
bankerin? Bundan 20 yıl önce de benzer suçlar işleyip yurtdışına
kaçmış, devleti daha o yıllarda yine milyonlarca dolar zarara
uğratmış birinin. Yani, bütün hayatı boyunca sicili hep kapkara
kalmış bir kişinin.
YİNE bugün aynı saatlerde bir toplumsal dram yaşanıyor. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, “Param yok” diye, çocukları okullarına
taşıyacak araçlara ayrılan tahsisatı bütçesinden çıkarıyor.
Çocuklarını karda kışta tek başına bırakıyor. Çocuklardan esirgenen
para ne kadar mı? Batık bankerin cebine konan paranın otuzda biri
kadar. Bu ülkede neredeyse bütün yayın organları, küçük vergi
cezalarının affına bile karşı çıkıyor.Cumhurbaşkanı bu kanunu,
“Vergisini düzenli ödeyen düzgün vatandaşlara karşı bir haksızlık
olur” gerekçesiyle geri gönderiyor. Devlet dairelerinde 100 milyon
liralık yolsuzlukların bile hesabı soruluyor. Ama kapalı kapılar
ardında, ne olduğunu bilmediğimiz pazarlıklarla, sicili malum batık
bir bankerin cebine konan 5.5 milyar dolara ses
çıkarılmıyor.
KİMSE, “Bu kurullar bağımsız. Biz bir şey yapamıyoruz” gerekçesine sığınamaz. Bugün son imzaları atılacak olan anlaşma, tarihimizin en büyük soygunudur. Soruyoruz.Bu toplumda hangi siyasetçi, hangimiz bu tarihi sorumluluğun altından namusumuzla, şerefimizle kalkabiliriz? Lütfen, bu ülkeyi, “Yabancılar ulusal şirketlerimizi batırmak istiyor” demagojisine köle etmeyin. Bu ülkede milli müesseselerin soygun yapma, banka batırma, banka içi boşaltma imtiyazı mı var? Lütfen, bütün hırsızların arkasına sığındığı, “Medya savaşı” çarpıtmasına prim vermeyin.
Birilerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu soyguna el koyması gerekir.Emin olun, bugünün siyasileri, bugünün devlet yetkilileri bu soygunun hesabını sormazsa, ileride kendileri bu sorumluluğun altında ezilecektir.”
O gün aranızda kaç kişi bu dilekçeyi okudu bilemiyorum. Okuyucuların büyük bölümünün Hürriyet'e hak verdiğini sanıyorum.
Aradan çok değil, 4 yıl geçti.
Karamehmet, yazılanların aksine devlete olan borçunun tümünü ödedi.
İki bankasını kaybetti.
Turkcell’in bir kısım hissesini sattı ama Show, Sky tv ve Akşam’ı elinde tutmayı başardı. Digiturk’ü büyüttü.
1.6 milyon aboneye ulaşan Digiturk, yanılmıyorsam 2 milyar dolara yakın bir değerden Londra Borsası’da halka açılacak.
Tarih, o gün Karamehmet ile anlaşma yapan TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) yöneticilerini haklı, Doğan’ı ve elbette Hürriyet'i haksız çıkardı.
Bu noktada küçük bir anekdot aktarmak istiyorum.
Gazeteport’u kurarken, (Özel bir görüşmeydi. ismini vermem doğru değil) Doğan Grubu'nun en yetkili bir kaç kişi arasında yer alan kişiyle küçük, soğuk ve anlamsız bir sohbetimiz oldu. Kendisine milliyet.com.tr ve hurriyet.com.tr’nin ilanlarımızı almadığını belirterek destek istediğimi söyledim.
Bana “Destek vermeyeceğiz şeklinde anlama ama neden size destek vermemiz gerektiğini anlayamadım. En nihayetinde internet mecrasında bizim rakibimiz olacaksınız...” şeklinde bir yanıt verdi. “Reklamlarımızı almamanız durumunda bunu okurlarımızla paylaşırız” dediğimde şartlı refleks tadında bir tepki vererek,
“Nasıl yani? Siz de pek çok gazetecinin yaptığı gibi Doğan Ailesi'ne yönelik giderek artan düşmanlıktan mı faydalanmak istiyorsunuz”
demişti.
Elbette böyle bir niyet taşımadığımı, bu tip bir gazetecilik yapmadığımı belirterek, "Sadece bizi rakip gördüğünüzü okurlarımız ile paylaşmak iyi bir fikir. Bu değerimizi ve önemimizi artırır. Sizin, reklamlarımızı kullanmama hakkınız olduğu gibi bizim de bunu kamuoyu ile paylaşmaya hakkımız olduğunu düşünüyorum" dedim.
Bu diyalog, Doğan Grubu'na sinen,
"Bizden olmayanlar bize düşman"
fikrinin tipik bir dışa vurumuydu. Nitekim henüz, Cumhuriyet mitinglerinde
“Tayyip Erdoğan’ı alana, Aydın Doğan bedava”
diye slogan atılmıyordu.
Karamehmet hakkında yazılanlara tekrar bakın.
Doğan Ailesi ve yöneticilerinde zaman zaman paranoya seviyesine çıktığı gözlemlenen "herkes bize düşman" düşüncesinde haklılık payı olabilir... Ancak ortada bir düşmanlık havası oluşuyorsa, bunda Doğan Grubu'nun özellikle rakiplerine karşı takındığı acımasız yayınların etkisi yok mu? Doğan Grubu’nun söz konusu bu olayda ciddi bir özeleştiri yapması gerektiğini düşünüyorum. En azından okurlarına, "Evet o gün böyle düşünüyorduk. İyi ki bizim dediğimizi olmadı. Devletin 5.5 milyar doları batmadı. Biz yanıldık" demesi gerekmiyor mu?
Ancak yine de Doğan Grubu ile Çukurova arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinin nedeni Hürriyet’te yayınlanan yukarıdaki yazı değildir. Bu yazı Karamehmet cephesinde onarılmaz bir kırgınlık yaratmış olmasına rağmen, iplerin gerçek anlamda kopması Turkcell ilanlarının artık Doğan medyasında yayınlanmayacağının ortaya çıkmasıydı. Hem de yıllar sonra bu karar alınmıştı...
Bu karar nasıl ve kimler tarafından alındı?
YARIN DEVAM EDECEĞİM…
(Meraklısına kısa not: Doğan Grubu'nu temsil eden kişiyle görüşmemden sonra Hürriyet ve Milliyet internet sitelerine Gazeteport ilanını vermek için hiç başvurmadık.)