Büyüksün Fazıl Say! / A.Özyılmazel
Çal çal inlesin, Floransa dinlesin! Fazıl Say'a üç kere oley! oley! oley! Deselerdi Fatih Terim'den sonra Floransa sokaklarında kolları yelken gibi açmış, başı dik, kasıla kasıla sen yürüyeceksin; inanır mıydım acaba? Bu ne gururdur, bu ne duygu selidir Yarabbim. Üzerinize afiyet yazarınız şimdi de Floransa'dan bildiriyor. Signoria Meydanı tıklım tıklım. Neden? Çünkü bu gece dünyanın en ünlü, en karizmatik şefi Zubin Mehta yönetimindeki 'Maggio Musicale Fiorentino' orkestrası, Fazıl Say'la konser verecek. Avrupa'nın en ünlü müzik festivallerinden biri olan 'Maggio Musicale Fiorentino'nun kapanışı gerçekleşecek. Ekibimiz şahane! İki gün boyunca elinden fotoğraf makinesini, kucağından laptop'unu düşürmeyen Can Dündar. Uçakta, otelde, restoranda zarafetini bozmayan Zeynep Oral. Eşiyle Tufan Türenç. Her cümlesi şiir tadı veren Nebil Özgentürk.
BABA SAY GURURLU
Yürüyerek sokakları aşındıran Aslı Öymen. Benim zorumla Duomo Katedrali'nin 414 merdivenlik kulesine çıkan Haşmet (Babaoğlu) ve elinde harita fıldır fıldır dolaşan, gece 12.00'de kafası karpuz tabağına düşen bendeniz. Heyecan gırla, bir gün önce indik Floransa topraklarına. Otelin kapısında kimi görelim? Tişörtü, kargo pantolonu ve oturacağınız sandalyeyi altınızdan çekecekmiş gibi yaramaz bakışlarıyla Fazıl Say'ı! Bir 'merhaba' üstü akşam yemeği için sözleştik. Sözleştik de Floransa ve Roma günlerimi sonra anlatacağım. Önce konser gecesi. Mekanımız; Signoria Meydanı. Konserden bir saat önce adım atacak yer yok! Mini şezlongunu, sandalyesini kapan gelmiş. Etraftaki kafeler rezervasyonsuz adam almayacak kadar dolu. Ben diyeyim on bin, siz deyin on beş-yirmi bin kişi! Nasıl bir şıklık, nasıl bir hazırlık anlatamam! Fonu kırmızı dev bir sahne kurulmuş, Zubin Mehta-Fazıl Say ve festival orkestrası prova yapıyorlar. Zubin Mehta'da öyle bir karizma, öyle bir hakimiyet var ki hipnotize oluyorsunuz. Bu arada Fazıl Say'ın babası Ahmet Say da bu geceyi yaşamak için gelmiş. Kendisini şöyle özetleyebilirim; takım elbisesiyle çok şık bir adam, bakışlarıyla gururlu bir baba! Ve nihayet konser saati geliyor. Açılıştan sonra sunucu "Bu gece Zubin Mehta şefliğinde Çaykovski'nin 1. Piyano Konçertosu'nu Avrupa'da, Amerika'da, Uzak Doğu'da, tüm dünyada en başarılı piyanistlerden Fazıl Say'ın çalacağını bildirmekten gurur duyarız" diyor ve Fazıl Say piyanosunun başına geçiyor.
4 KERE SELAMA ÇIKTI
Koca meydanda, o kalabalıkta çıt çıkmıyor. Seyirci değil konuşmak, nefes almak bile istemiyor sanki. Fazıl Say gözü Mehta'da parmaklarıyla değil, bütün bedeniyle çalıyor, çalıyor ve herkesi büyülüyor. Finalde bir değil, iki değil, dört kez alkışlarla yeniden selama çıkıyor. Sonra sahnenin tam karşısındaki kafeye yanımıza gelip, bir tabak bezelyeli tortellini söylüyor. Yahu bu adam az önce herkesi sahneye kilitleyen adam mı? Şimdi nasıl da çocuk gibi ve mütevazı... İçimden boynuna sarılıp onu öpücüklere boğmak geçiyor. Geriye unutulmaz bir gece ve şu gördüğünüz fotoğraf kalıyor. Teşekkürler Fazıl Say, çok teşekkürler...
Haşmet Babaoğlu'nun yazısı:
Mehta-Say buluşması... Mutluluk ve coşku!
Rönesans’ın beşiği Floransa’yı gece lacivert örtüsüyle kaplayıp saatler 22.00’yi vurduğunda Piazza Della Signoria’nın ışıkları söndü.
Soluklar tutuldu.
Tarihi meydanda, kimisi portatif taburelerine oturmuş, kimisi meydana bakan kafelerde, çoğunluğu havanın aydınlık olduğu saatlerden beri ayakta bekleyen binlerce kişiden çıt çıkmıyordu.
Sadece sahneyi ve 1294 yılında inşa edilmiş Vecchio Sarayı’nı aydınlatıyordu ışıklar. Michelangelo’nun ünlü Davud heykelinin kopyası sahnenin hemen yanıbaşındaydı.
En güzeli de bu manzaraya buğulu, melankolik bir dolunayın eşlik etmesiydi.
Önce orkestra yerini aldı. Sonra Floransalıların devlet başkanı gözüyle baktıkları ünlü şef Zubin Mehta çıkıp işaretini verdi.
Orkestra önce Çaykovski’nin Romeo Jülyet üvertürünü yorumladı. Biraz sonraki büyük müzikal buluşmaya tanık olmak için meydanda heyecanla bekleyenler Slav kederi ve coşkusuyla bezeli bu üvertürü dinlerken bir parça yatıştı. Ardından sunucu uzun övgü sözcükleriyle Fazıl Say’ı sahneye çağırdığında meydanda kim varsa ayağa fırladı.
Beklenen an gelmişti!
Mehta ve Say aynı sahnedeydi!
Klasik müziğin en karizmatik şefiyle günümüz piyano virtüözlerinin belki de en serüvenci, içli ve aynı zamanda muzip olanı karşımızdaydı!
Oturduğumuz kafeden fırladık. Kalabalığı yardık, zor bela sahne önüne vardık.
Çaykovski’nin 1. Piyano Konçertosu’nun ilk notaları işitildiğinde, Fazıl’ın parmakları kıyıya vuran dalgalar gibi hareket etmeye başladığında bir “başka dünya”ya geçtik.
Müziğin eşsiz dünyasına...
Belki de cennet buydu.
***
Son Yaşamdan Dakikalar (TV8) programında Fazıl Say konuğumuzdu. Bir ara “Zubin Mehta’yla çalacak olmak nasıl bir duygu?” diye sormuştum, o da yüzünü ekşitip “size bizlerin hayatı hep hoşluklarla dolu gibi gelebilir ama gerçek öyle değil” demişti: “Mesela provada Zubin’le geçireceğim ilk dört dakika günlerdir uykularımı kaçırıyor.”
Konser öncesi Cafe Rivoire’da buluştuğumuzda sordum: “Nasıl geçti prova?”
Elini göğsüne götürdü ve kocaman bir “ohh” çekip ekledi: “Zubin Mehta bu! Burnundan kıl aldırmayan bir adam! Ama süper geçti prova!”
Konser sonrasında ise ısrarlı alkışlarla sahneye beş kez çağrılmasına rağmen daha ilk buluşmada Mehta’nın “sahnesini çalma”yı doğru bulmadı Fazıl. Bis yapmadı. Kuliste büyük şef yandan çarklı bir gülümsemeyle şöyle dedi: “İyi ki bis yapmadın dostum! Yoksa sürekli çağırılırdın, konser de bitmezdi!”
Fazıl’a baktım. Mutluluk dedikleri buydu işte! Zaman onun için durmuştu sanki.
Sadece tatmin duygusu ve bir de tatlı bir yorgunluk kalmıştı geriye.
***
Maggi Musicale Fiorentina Avrupa’nın en eski ve prestijli müzik festivallerinden biri...
Düşünün, bu yılki 70’incisiydi.
Festival her yıl 24 Nisan’da başlıyor; birbirinden parlak sanatçıların resmigeçidinden sonra 30 Haziran’da kapanıyor.
Festivalin daimi direktörü olan Zubin Mehta geçen yıl ve geçtiğimiz Mart’ta verdiği konserlerle Floransalıların gönlünü çalan Fazıl Say’a “gel” demişti; “bu yıl kapanış konserini birlikte yapalım.”
Geçen cumartesi küçük bir gazeteci grubuyla birlikte tanık olma şansını yakaladığım konser buydu işte!
Finalde festivalin kapanışını haber veren havai fişekler birbiri ardına gökyüzünü şenlendirirken coşan kalplerimizi göğüs kafesimizde tutabilmek öyle zordu ki!
***
İyi müzik...
En umutsuz anımızda bile dünyanın görünenden ibaret olmadığını bize derinden hissettirebilen; gündelik hayat yavanlığının kader olmadığını kanıtlayıp hayata geçirebilen tek şey...
Floransa’da, Piazza Della Signoria’da o gece iki soru kafamı meşgul edip durdu.
Birincisi...
Ben dahil hangimiz, kaçımız iyi müziğin ve iyi müzisyenlerin varlığı için şükrederek güne başlıyoruz?
İkincisi...
Bütün dünyanın önlerinde saygıyla eğildiği Fazıl Say ve benzeri sanatçılarımızı biz ne zaman gerçekten fark edeceğiz, ne zaman onlara hak ettikleri değeri vereceğiz? Bunun için çok geç kalmıyor muyuz?