19.05.2007
Reklam acı gerçeği yüzümüze vurdu
Anneler Günü’nde annesine “tektaş” almaya kalkışan çocuk reklamı bir çoğumuzu çileden çıkardı.
İyi oldu aslında!
Tüketim çılgınlığıydı; yok canım, hediye vermek her zaman güzel bir şeydi; hayır hayır, gönülden bir öpücük en değerli hediyeydi, türünden gevezelikler arasında reklam çıplak gerçeği yüzümüze vuruverdi.
İpin ucunu kaçırdığımızı; “gönül alma” işini bir kez popüler şamata ve yarışa döktük mü sonunun kötü geleceğini bilmemiz gerekirdi!
Annelere bu hediyenin çok yakışacağını iddia eden reklama “yuhh artık” çekenler acaba kocaman sevgilerine ve isteklerine karşın pırlantadan çok ama çok daha “küçük” hediyeler almaya gücü yetmeyen çocukların Anneler Günü çektikleri sıkıntıyı, üzüntüyü de anladılar mı?
Anneler Günü hediyesi kavramı pırlanta reklamından çok önce yıprandı, dejenere oldu.
Bunu kabul edelim artık!
“Yarım elma gönül alma” tarzındaki söylemlerin maalesef artık kimseyi ikna etmediğini; hatta itici geldiğini; annelerin, babaların ve çocukların üzerine bir kova şımarıklık boca ettiğimizi kabul edelim.
Düzen bu reklamdan çok önce bozuldu!
Annemize hediye vermenin ve annemizin hediye almasının güzelliği kaybolalı çok oldu!
***
Geçen gün pırlanta reklamını ağır biçimde eleştiren yazıların çıktığı “maneviyatçı” bir gazetenin üçüncü sayfasında bir ilan dikkatimi çekti. Bir başörtüsü ilanı!
Şöyle yazıyordu ilanda: “Hediyesiz anne kalmasın!”
“Haydi kalmasın, kapışın” seslenişinin ve insanları ter içinde kuyruklarda sıraya sokan, görev bilinciyle yapılan alışverişin annelerin gönlünü yapmakla ne gibi bir manevi bağı olabilirdi ki!..
Ya da gizliden gizliye verilen “al şu başörtüsünü hediye et de, günü savuştur” mesajıyla yapılan kutlamanın maneviyatından söz edilebilir miydi?
***
Ancak reklamın belki asıl kötü ve dikkat edilmesi gereken etkisi şu üç noktada...
Bir... Hangi anne bacak kadar çocuğundan pırlanta yüzük ister? İster mi? İster, deniyorsa eğer... Ayıp orada başlıyor demektir.
İki... Çocuk “küçücük bi şey” diyor tektaş için... Evet, “küçücük bi şey” diyor.
Üç... Babasına “sen al, borcum olsun, sonra öderim” diyor.
“Baba parası”yla bol keseden gösteriş yapma kültürünün temellerini bir kez daha pekiştiren bu reklamın içerdiği “kalın” ayıplar gözlerimizi açacak mı acaba?
Anneler Günü piyasayı canlandırıyor, ekonomiye katkısı oluyor diye geçiştirilecek kadar basit bir problem değil bu.