HAŞMET BABAOĞLU: KENDİNİ DUAYEN SANAN O YAŞLI BAŞLI YAZARIN AYIBINI UNUTMAM ZOR!

© MEDYATAVA-PAZAR SÖYLEŞİSİ: Sayım Çınar bu hafta Haşmet Babaoğlu ile söyleşti. Sabah'ın yeni yazarı Babaoğlu gazeteden beklentisini, geçmişte yaşanan Nişantaşı gerginliğini anlattı. O dönem Ahmet Hakan için kullandığı kelimelerin şimdi çok çirkin geldiğini itiraf etti. İsim vermedi ama Hasan Pulur'un, eski sevgilisi Ayşe için yazdıklarını affetmediğinin altını çizdi. İşte Babaoğlu'nun anlattıkları...

Google Haberlere Abone ol
HAŞMET BABAOĞLU: KENDİNİ DUAYEN SANAN O YAŞLI BAŞLI YAZARIN AYIBINI UNUTMAM ZOR!


RÖPORTAJ: SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com



Full-time edebiyatçı olarak yaşamayı isterdim


Haşmet Babaoğlu’nu Yeni Yüzyıl gazetesinde tanımıştım. O, genç olmayan genç yazarlara en iyi örnektir. Aşk konusunda her zaman değişik fikirlere sahip olmuştur. Onun yazıları bize sabah uyanmamızın bir anlamını olduğunu hep hatırlattı. Bize unutturulan aşkı tekrar hayatımıza kattı. Köşesinden asla Hamlet tiradı atmadı. Haşmet Babaoğlu ne yazacağını değil, nasıl yazacağını bize öyküleriyle de kanıtlamış bir yazar. Başarılı gazeteci Haşmet Babaoğlu’yla yeniden tekrar yazmaya başladığı Sabah gazetesindeki işleyişten, yazarlığı, aşkı ve Nişantaşı’ndaki gerilimi konuştuk.



Sizi daha çok Ahmet Altan’a benzetiyorlar. Duygu yüklü yazar olmak, bu şekilde bir imaj yaratmak tehlikeli değil mi?


Bu kategorileştirmeler bir felaket! Adım bir tarihte “aşk yazarı”na çıkmıştı ve böyle yazan herkese benzetilmiştim. Güzel bir şey insanın adının aşkla yanyana gelmesi! Ama ben daha çok ilişkiler üzerine yazıyorum, günümüzde sıradan flörtlerin bile kendine aşk havası vermesinin nedenleri üzerine yazıyorum. Kırk yılda bir siyaset yazdıgımda, birileri hemen “anlamadığın işlere karışma sen aşk meşk yaz” demeyi kendine görev biliyor. Zeytinden, reçelden, Kuzey Ege’den söz ettim, bu kez “aşkı boşver, sen merak edenlere yediğini içtiğini yaz” diyenler çıkıyor. Oysa hayat bir bütün. Ben “insan”ı yazıyorum. Duygu yüklü falan değilim, nasılsam öyleyim! İnsan sadece akılla kurcalanacak bir şey değil ki! Hayatımda da sezgiye duygudan da akıldan da daha çok önem veririm. Bir şey söyleyeyim mi? Sezgi, bilgi edinme yollarımızdan biridir ve modern kültür tarafından maalesef bastırılmaktadır.


Hem futbol yazıyorsunuz hem edebiyat hem de aşk. Popüler kültürleri çok yakından takip ediyorsunuz. Sosyoloji okumanızdan dolayı mı popüler kültürlerle bu kadar yakından ilgileniyorsunuz?


Ne var, hepimizin hayatı böyle değil mi? Futbolsever insan aşık olmuyor mu? Roman okuyanların, şiir sevenlerin tamamı futboldan nefret ediyor, bir topun peşinden koşan 22 adama mızmız bir eleştiriyle mi bakıyor? Popüler kültürle uzaktan ilgilenmiyorum, tam göbeğinde yaşıyorum! Kaldı ki popüler kültür ille de kötü değildir. Bazen “yüksek kültür”ün daha yırtıcı bir kibire ve ırkçı bir bakışa sahip olduğunu unutmayalım. Sosyoloji benim bakış açımın zeminini oluşturuyor. Ama beni asıl heyecanlandıran şey psikanalitik bakıştır ve beni içimden inşa eden şey ise felsefe ve inançtır.


Hıncal Uluç’la her zaman yakın oldunuz ve de şimdi aynı gazete de çalışıyorsunuz. Hıncal Uluç hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Birbirimizi yıllardır tanıyoruz ve 90 Dakika’nın başladığından beri, yani 11 yıldır da birlikte çalışıyoruz. Fakat Hıncal Ağabey defalarca yazdı ya... Biz gerçekten apayrı dünyaların insanlarıyız. Hayatı, siyaseti, aşkı meşki kavrayışımız çok farklıdır. Bir yılda sekiz bilemediniz dokuz kez telefonla konuşmuşluğumuz olur. Konserde, gösteride karşılaşırız, birlikte gittiğimiz çok azdır. Evine maç izlemeye pek nadir giderim. Ama dostuz. Böyle şeyleri bilmeyenlere anlatmak zor, biliyorum. Onlar dostluğu hayat boyu aynı forma altında maç yapmak olarak algılıyor. Eğer farklı dünyalara sahipsek de ille de rakip takımlarda oynamamızı istiyorlar. Bu onların sığlığı!


Türk basınında yaşanan polemiklere ne diyorsunuz? Sizin de dahil olduğunuz Nişantaşı gerilimini unuttunuz mu?


O dönemde Ayşe'ye yapılan haksızlıkları ve bir takım yazılardaki çirkinlikleri; hele kendini duayen sanan o yaşlı başlı yazarın ayıbını unutmam zor!.. Ama malum Nişantaşı olayından sonra Ahmet Hakan (ki o sırada öfkemin gerçek hedefi başka biriydi) için dönüp kaleme aldığım yazıda öyle kelimeler kullanmışım ki, bugün o kendi kelimelerim de çok çirkin geliyor bana!.. Medya içi polemiklere gelince okurun buna ihtiyacı olmadığını, bu polemiklerin toplumdaki aşağılık duyguları kaşımaktan öteye gitmediğini bilmeyen var mı? Yine de yazık ki, gazetelerin internet kanalını daha çok kullanmaya başlaması gelecekte polemiklerin daha da gözde olmasına yol açacak, çünkü reytingi yüksek.


Türkiye'de hayatını yazıyla eşdeğer bulan gazeteciler var mı sizce? Hayatını yazıyla eşdeğer gazetecilere kimleri örnek verebilirsiniz?


Ben yaşamayı ve düşünmeyi her şeyin üstünde tutarım. Ama gazete yazarı değil de full-time edebiyatçı olarak yaşamayı isterdim; o zaman yazmak neredeyse bütünüyle doyururdu beni.


Yeni bir öykü kitabı yazdığınızı duydum. Yeni kitabınızı ne zaman yayımlanacak?


Dört yıl sonra tekrar edebi anlamda öykü yazmaya döndüm. Ama bu öyküler de “Rüyalarını Ver Bana” gibi bir kitap olur mu? Bilmem. Okunacak o kadar çok yayımlanmış öykü, roman, metin var ki... Benimkilere ihtiyaç yok! Ben öykü yazarken kendimi ve dünyayı daha iyi anlıyorum, o yüzden yazıyorum. Bir de öykü yazmak bir “son” yaratma arzusudur. Çizgiyi daire kılma ve daireyi kapatma arzusu ve ihtiyacıdır. Oysa biz yaşlanarak da olsa başımıza ne geleceğini bilmeden yaşarız. Bizim serüvenimizin ucu açıktır.



Son zamanlarda hayatınızda çok fazla şey değişim oluyor.. Bir taraftan ilişkiniz bitiyor, diğer taraftan Sabah gazetesine transfer oldunuz.Bu değişiklerden memnun musunuz?


Ayşe’yle ilişkim mi?.. O biteli bir yılı geçti, Sabah’a ise yeni geçtim. Sayım uyan!.. Senin zaman kavramında bir tuhaflık var! Pişmanlığıma gelince sadece otuzlarımın sonu, kırklarımın başında bir kız çocuğu sahibi olma fırsatını kullanmamış olmamdır. Geri kalan her şey için şükür! Amor fati; kaderini seveceksin!


Türk medyasının eksiklikleri neler sizce?


Eksikleri değil, temel kusurları var. Elbette artık bu işler büyük sermayeyle altından kalkılacak şeylerdir. Elbette gazetelerin, tvlerin patronları olacaktır. Ama gazeteciliğin ilkeleri vardır ve bunlar keyfe göre değişecek şeyler değildir. Ve herkes medya patronu olamaz! Siyasi ve militer iktidar medya üzerinde iktidar olamaz. Bizde oluyor. O yüzden de medya olması gerektiği gibi olamıyor. Bir de iç sorunlar var. Muhabir olmak artık ölünceye kadar sana stajyer gözüyle bakılması anlamına geliyor. Politikacılara git diyen yayın yönetmenleri koltuklarından gitmeye yanaşmıyor. Köşe yazarları birbirleriyle didişmekten iki satır kitap okumaya vakit ayıramıyor...


Futbol konusunda farklı düşünceleriniz var. Futbolda edebiyatın bir parçası. Futbol sıradandır diyenlerin fikrini bile değiştirebilen bir futbol sevginiz var. Futbol ve Aşk size tam olarak neyi çağrıştırıyor?


Böyle kıyaslama ve benzetmelere hiç yakınlık duymuyorum. Hele şu “futbol hayata benzer” lafları falan! Bunları söyleyenler de hayatta yedikleri golü ömrü billah çıkartamamış insanlardır ama nedense ille de futbolu hayata benzetirler. Futbol oyundur kardeşim, ne hayat ne aşk oyun değildir. Adama ya görmemişsin ya da sopa yememişsin derler ama nedense bu benzetmeler çok yaygın! Futbolu sevmeme gelince artık sevdiğimden emin değilim. Bu yorumculuk bitirdi beni! Mesela İbrahim Altınsay’ı okudukça onun futbol sevgisine hayran kalıyorum, hatta kıskanıyorum.


Sabah gazetesindeki değişimler sizi ne kadar etkiliyor? Eski Sabah gazetesiyle Yeni Sabah gazetesine nasıl bakıyorsunuz?


Bütün gazetelerde değişim var bu değişimler beni etkiliyor. Neden hep Sabah’ın değişimi konuşuluyor da başka gazetelerin değişimi konuşulmuyor? Ama Sabah’ın bugün de hiç değişmeyen bir yanı var ki, o benim çok hoşuma gidiyor. Nedir o? Sokaktaki insanla ilişkisi! Biz de gazeteler bürokrasinin yanında durup oradan millete seslenmiştir hep. Sabah ise milletin arasındadır. Kullandığı dil, liberal yapısı ve canlılığı sokaktaki adamla aynı kaynağa dayanır. Bugün Sabah’ın bir takım sorunları yok mu? Var. Ama bu sorunları aşacağına inanmak istiyorum.


Geçmişe dönüp baktığınızda mesleki anlamda sizi pişmanlığa uğratan davranışlarınız var mı? Birilerine hala kırgın mısınız?


Mesleki pişmanlıklarım yok. Kırgınlıklar dolu ama onları da unutmaya başladım. Fakat Nokta’nın Ercan Arıklı tarafından Asil Nadir’e satılmasını (rahmetli Arıklı da daha sonraları bundan pişmanlık duyduğunu söylemişti) ve o güzelim Yeni Yüzyıl’ın siyasi oyunlarla batırılmasını hala kabullenemiyorum. Bir yandan da bu iki harika yayında uzun yıllar çalışmış olduğum için kendimi “Tanrı’nın sevgili kulu” olarak görüyorum.


Türkiye'deki entellektüeller hakkında neler düşünüyorsunuz?


Entelektüel başkalarına göstermek, başkalrına anlatmak ve bunu pazarlamak için “entelektini” kullanmaz. İnsan bizzat kendisi dert ettiği meseleleri anlamak üzere bir yola girer ve günün birinde ona dışardan bakanlar “entelektüel” derler. Bizde pek böyle olmuyor!


Türk basınında en çok kimleri okuyorsunuz?


Hemen hemen herkesi okuyorum. Benim üstadım Çetin Altan! Ama favorilerim kadın yazarlar: F. K. Barbarosoğlu’ndan Nur Çintay’a; Perihan Mağden’den Mehveş Evin’e; N.B.Karaca’dan Nuray Mert’e hepsinin “farkındalığı” ve “bilgisi”, hadi futbol diliyle söyleyeyim, kodaman erkek köşe yazarlarına sekiz çeker!


Orhan Pamuk’un yeni kitabı “Masumiyet Müzesi”ni okudunuz mu? Orhan Pamuk Nobel almadan önce de Türkiye’de çok ilgi görüyordu, şimdi de… Nobelli yazarımız Orhan Pamuk hakkında neler söyleyebilirsiniz?


“Sessiz Ev”den yıllar yıllar sonra ilk kez bir Orhan Pamuk romanıyla duygusal ve “içerden” bir bağ kurdum. Özellikle “Nişan” başlıklı bölüme bayıldım. Geleneksel Pamuk okurları “Masumiyet Müzesi”ni çok sevecektir. Bir kere muazzam bir proje! Bu noktada çok başarılı bir yazar Pamuk! Özellikle Batı’da daha da çok sevilecektir. Çünkü Batılı okur için iki yönlü bir egzotizm içeriyor roman: Hem o kendilerine uzak mı yakın mı olduğunu bir türlü kestiremedikleri İstanbul var, hem de bütün ayrıntılarıyla 60’lar, 70’ler! Benim kişisel bakışıma gelirsek; işin proje tarafına fazla ağırlık verildiğinde “edebi eros” ortadan kayboluyor gibi geliyor bana!



© COPYRIGHT 2008 MEDYATAVA, All Rights Reserved. MEDYATAVA'daki özel haberleri kaynak göstermeden izinsiz kullananlar hakkında yasal işlem yapılmaktadır...

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin