Haşmet BABAOĞLU/SABAH
Töreni boş verin, ödülleri postalayın!
Adana Altın Koza ödül törenini izlerken bir kez daha anladım
ki...
Biz bu işi beceremiyoruz.
Tiyatrosuyla, sinemasıyla, hatta sporuyla kaç ödül töreni
izlediysem, çıkardığım nihai sonuç bu.
Hani ödüller dümdüz bir basın toplantısıyla açıklansa ve postayla
sahiplerine gönderilse daha iyi olacak!
İtiraf etmeliyim ki, bu tablonun hoş bir yanı da var.
Tören dediğimiz, aslında sıkı düzen.
Biz düzen sevmiyoruz. Bir türlü düzene giremiyoruz.
O halde bir düzen varmış gibi yapmak niye? Toptan kaldıralım, daha
iyi!
***
Baktım da... Altın Koza'da sunucusuyla, davetlisiyle, ödül alan ve vereniyle yine herkes "niye buradayız ki, bir şeyler yiyip içmeye gitsek de orada muhabbet etsek!" havasındaydı.
Kılık kıyafet konusuna gelince...
"Smokin giyin, Oscar'ı taklit edin" falan diye düşünenlerden olmadım hiç!
Ama film setinden henüz çıkmış gibi bir kılıkla ödül sahnesine çıkanları garipsiyorum.
Bu görüntü hiç samimi bir hal değil. Tersine, fena halde sahte!
Arkadaşının düğününe üzerine çeki düzen vermeden gitmiyorsun da, neden ödül almaya perişan bir halde katılıyorsun?
***
Ödül alan ve almayan filmleri sonra konuşuruz...
Fakat Altın Koza da dahil bütün yarışma jürilerinin kimi tutum ve
tercihlerini ciddi biçimde tartışmanın zamanı geldi, geçiyor.
Ödülleri bölüştürmek mesela...
Madem bir yarışma bu; o halde nihai seçimini yap, birinciyi seç! Bu
kadar basit! Bir sinema seyircisi için hem İlyas Salman, hem de
Engin Günaydın "iyi oynamış" olabilir. Ama bir jüri "en iyi"yi
seçmeli!
Bir de çok sayıda ödül dağıtma hastalığı var!
Malum, enflasyon enflasyondur! Bu tutum haklı ve doğru ödüllerin de
değerini azaltıyor.
Yok, "kimse evine eli boş gitmesin" mantığıyla ödüller
çoğaltılıyorsa, bu kadirşinaslık değil, düpedüz ayıp!
Haşmet Babaoğlu'nun bugünkü köşesi için tıklayın