HAKKI DEVRİM'DEN ÇINAR AĞACI'NA ELEŞTİRİ

"Handan İpekçi'nin Çınar Ağacı adlı filmini seyrettim. Darılmasın amma, hiç mi hiç hazzetmedim."

Google Haberlere Abone ol
HAKKI DEVRİM'DEN ÇINAR AĞACI'NA ELEŞTİRİ

HAKKI DEVRİM / RADİKAL



Biz TV seyircileri sinemayı unutmaya mı başladık?




Yazar yaşlı ve gevezeyse, mutlaka kendine özgü özdeyişleri de olur. Tarife uyduğum için örneği kendimden vereyim:
-Büyükannesiz evden, meselâ romancı çıkmaz!
Bu düşüncemin kaynağında, kocasını savaşta kaybetmiş, tek çocuğunu küçük erkek kardeşinin, yani babamın evinde büyütmüş Üftade halam var benim. Bizim evin asıl yaşlısı olan babaanneme rağmen, (Çünkü onun sevgilisi evin bir diğer çocuğuydu) benim asıl büyükannem halamdı.
Öyle güzel hatırası ve o kadar çok izi var ki bende, onu anamla babamla bir hizada tutarım.
Allah’ın kim olduğunu, nerede yaşadığını, niye bize hiç görünmediğini beş yaşımdayken ona sormuştum. Daha sonra her yerde hâzır ve nâzır’ın («her yerde bulunan ve her şeyi gören») anlamını da o anlattı bana.
Haydi bir adım daha atayım. Gizli kalması gereken şeylerin hiç konuşulmadığı bir evdi bizimki. Ortaokula yeni başlamıştım.
-Benim pipimde yanma–kaşınma gibi bir şey oluyor, neden acaba, sualini de halama sordum.
-Bu yaşlarda olur, merak edecek bir şey değil, dedi.
Bir hamamtasına ılık su doldurdu, sabun tozu atıp köpürttü:
-Bunun içinde biraz dursun, sonra kurulanırsın. Birkaç kere tekrarla, dedi.
Tavrında beni utandıracak bir tedirginlik, bir yadırgama yoktu. Ailenin bütün çocuklarının da ebesiydi zâten halam. Bir tür aile hekimi gibi bilgili, maharetli... Evde bir rahatsızlığı olanın başvuracağı ilk adresti.
(Sözünü ettiğim mahal ile ziyade ilgili yazarlar vardır. Bu masum vesileyi de kullanmaya kalkmazlar inşallah!)
Kadınlar hamamına da halamla gittim. Aklıma ne sual geldiyse çocukluğumda, cevabını halamdan almışımdır. İstanbul Türkçe’sinin en hâlisini de ondan dinlediğim gibi. Zeynep’in dünyaya gelişinin hastanedeki iki yakın şahidinden biri (Gülseren Hanım’ın tıp hocası olan babası ile içeri giren) halamdı. Beni olduğu gibi kızımı da ilkin o kundakladı.
Eski İstanbul’un bütün mesirelerini sayesinde tanıdım. Birlikte gitmediğimiz sinema kalmamıştır.
Büyükannesiz ev derken halamın bulunmadığı bir evde büyümüş olma ihtimalini düşünerek ürperirim. Yalnız o da değil. Halamın, ailenin öğretmen olan kızlarıyla taşra şehirlerine gittiği yıllar boyunca da babaannem Şehime Hanım’la aynı odada yattım ben. O bir yerlere gittiğinde uykum kaçardı.


Çınar Ağacı’nın anânesi bana hiç tanıdık gelmedi
Çınar Ağacı filmini görelim teklifini (teklif kardeşim Işıl’dan gelmişti) hiç tereddütsüz kabul ettim. Dört çocuklu yaşlı bir kadının torunuyla ilişkileriymiş filmin ana konusu. Gittik.
Tanıyıp sevdiklerim yanında ilk defa seyrettiğim oyuncular da vardı filmde. Bu sonunculardan biri de Barış adlı torunu oynayan Deniz Deha Lostar’dı; 6 yaşındaymış. Çok başarılıydı demek yetmez, insanda onu bir yerde bulup sımsıkı sarılmak, yanaklarından öpmek arzusu uyandıracak kadar güzel, sevimli (hatta yakışıklı da) diyebilirim. O yaşta çocuğun yakışıklısı mı olur, demeyin; görürseniz bana hak vereceksiniz.
Barış’ın «anânesi» Adviye Hanım rolündeki tiyatro oyuncusu Celile Toyon da çok iyiydi. Başarılıydı diyemeyeceğim, çünkü büyükanne portresinin tutarsızlığından belli ki o da tedirgindi.
Senaryonun yazarı ve filmin yönetmeni, Handan İpekçi hakkında fikir sahibi değildim. Herhalde büyükanneli bir evin çocuğu değil. Olsa, kendi kızlarının mutfağında pişen yemeğe gizlice, yiyeni ishal edecek ilaç attırmazdı bir büyükanneye. Torun torba sahibi, emekli öğretmen bir hanımefendi portresini, gündelikçi terzilere yaraşır muzipliklerle donatmaya kalkmazdı.
Celile Hanım gibi, Nurgül Yeşilçay, Jülide Kural, Suzan Aksoy, Ebru Özkan’ın, Hüseyin Avni Danyal, Erol Keskin, Nejat İşler, Ragıp Savaş ve Settar Tanrıöğen gibi oyuncuların bu filmde hiç de hak etmedikleri bir duruma düşürüldükleri kanaatindeyim.
Celile Toyon’u saygıyla selamlamak ve Deniz Lostar’ın yanaklarından öpmekle yetinmek istiyorum. Yazar ve yönetmen Handan İpekçi hanım hak ettiği cevabı seyirciden alacaktır, diye düşünerek üzgünüm.
*
Bu filme dair gazetelerde rastladığım yorumları da okuduktan sonra onu düşündüm. Günümüzün sinemacıları ile seyircileri, televizyon dizileri yüzünden seviye kaybına mı uğramaktalar acaba, ne dersiniz?
Bu vesileyle size bir diyeceğim de şu:
-«Seyrederken gözyaşlarınızı zaptedemeyeceksiniz» diye methedilen filmlere gitmeye hiç kalkmayın!




Sıradaki Haber İçin Sürükleyin