Bizi Çıldırtan Kadınlar II
Nazlı Ilıcak'ın konuşmalarının izleyende hiç samimiyet duygusu
uyandırmayışı, hırçınlığı... Melike İlgün'ün "pat" diye hayatımıza
girip hiç de "yeterli" bulunmadığı halde gece haberleri sunuşu...
Ece Temelkuran'ın "her şeyi bilirim" halleri... Bizi çileden
çıkarıyor!
Yaman bir kadın... Kim bunun aksini iddia edebilir ki?.. Yazdıkları
nedeniyle sık sık mahkemelere düşen, hapislerde yatan, sert
yazılarıyla askerlerin tepkisini üzerine çeken bir çetin ceviz
Nazlı Ilıcak...
Ama sadece "çetin ceviz" değil o... "Kibirli" ve "saldırgan" da
onun için kullanılan tanımlardan... Halbuki Notre Dame De Sion
Fransız Kız Lisesi'nde, Lausanne Üniversitesi Siyaset Bilimi
Fakültesi'nde gayet iyi eğitim görmüş, daha otuzuna varmadan köşe
yazarlığına başlayan başarılı bir kadın. Ülkesinin yönetiminde
etkin rol alma çabasına hiç ara vermemiş, güçlü bir figür.
Fazilet Partisi'ne girmesinden çok uzun yıllar önce başlamıştı
politikayla içli dışlılığı. Öylesine bitmek bilmeyen bir mücadele
gücü ve öylesine bariz bir acımasızlığı var ki, insan onun "patron
karısı" olarak değil de dişiyle tırnağıyla ve büyük badirelerden
sonra bulunduğu yere geldiğini zannedebilir.
Ne ararsan onda var: çifte standart, yağcılık, hakaret...
Belki de onun bütün bu yıllar boyunca hep gündemde olmasının, "her
dönemin adamı" olmasının ardındaki gerçek, onun "icabında bambaşka
biri olabilmesidir". Kim bilir?
Nazlı Ilıcak'ın 12 Eylül'den sonra Tercüman'da yazdığı yazılarla
askerlerin tepkisini çekip Milli Güvenlik Konseyi'nin 52 sayılı
bildirisine aykırı davranmaktan hapis cezasına çarptırılması, Yeni
Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı nedeniyle "yayın yoluyla askere
hakaret" suçundan hakkında dava açılması filan onun askerlere karşı
yaklaşımını özetlemeye yetmez. Onun bir de bambaşka ortamlarda
generallerle arasında geçen ve halk arasında "yağcılık" diye tabir
edilen "övgü dolu, alttan alan" konuşmalarının tanıkları var
çünkü... Tam da bu noktada Nazlı Ilıcak'ın samimiyetsizliği
konusuna geliyoruz. Zira Altemur Kılıç, Nazlı Ilıcak'ın babası
Muammer Çavuşoğlu'nun Demokrat Parti bakanı olduğu için Yassıada'da
hapis yatmış olmasından ötürü Türk ordusunu hiç affedemediğini
yazıyor bir makalesinde...
Çifte standartlı oluşu, Nazlı Ilıcak'ın bizi çileden çıkaran
kadınlar arasında yer alışının bir başka sebebi. Hatta bu konuda
eşi Emin Şirin'le tartıştığı bir televizyon programının tarihi pek
yeni... Nazlı Ilıcak, TV8'de Emin Pazarcı'nın programına katılmış
ve Başbakanlık tezkeresini tartışırken, "Tezkereye hayır oyu
vermenin başbakan ve hükümete güvenmeme anlamına geleceğini", hem
iktidar milletvekili olup hem de tezkereye hayır demenin "etik"
olmadığını açıklamıştı.
Eşi Emin Şirin ise bunca yıl lider sultası altında ezilmiş
partililerin sesi olup durumu netleştirmişti bu tartışmada: "Nazlı
Hanım'ın demokrasi anlayışı, sadece seçime dayalı biraz eksimiş bir
demokrasi anlayışı. Nazlı Hanım'ın fikirlerine iştirak edecek
olsaydık, hür yapılan seçimlerin sonunda otokratik diktatörler
seçerdik."
Altan Öymen'i bile çileden çıkardı!
Nazlı Ilıcak tabii ki sadece eşiyle değil televizyon ekranlarında
saldırgan bir ses tonu ve "itici" diye nitelenen mimikleriyle her
katıldığı programın kavgacı üyesi... Onca sakinliğiyle tanınan
Altan Öymen'i dahi çileden çıkaran o değil mi? Üstelik en sakin
tonda konuşmalar sırasında bile her an patlayıverecekmiş gibi bir
duruş, karşısındakini germek için ise katiyen dinlemiyormuş gibi
bir ifadeyle... Ama sanılmasın ki bu onun ekranlardaki yüzü... Bir
güzel sahil kasabasında yapılan yemekli toplantıda da kâh çalınan
müzikleri beğenmeyerek, kâh bir barış şiiri okunmasını kendine
yediremeyip masadaki belediye başkanına "sen de çık Mehmet Akif'ten
bir şiir oku" deyivermesiyleyle bulunduğu ortamda huzur bırakmayan
bir karakter o...
Kamuya mâl olmuş insanlar hakkında iyi-kötü yazı yazılması doğal
tabii... Ama Nazlı Ilıcak'sa söz konusu olan, o zaman yayınevine
gidip "nasıl yazılır benim hakkımda böyle bir yazı" diye hesap
sorulması da vaka-i adiyeden!..
Rüyasını "kazanan" kadın
Gene de kabul etmek gerek, Nazlı Ilıcak'ın "kamuya mal oluş"
hikâyesi uzun ve güçlüklerle dolu bir yoldu. Bir de aniden
hayatımızın ortasına düşüverenler var. Tabii bu gibi durumlarda
genellikle iki kriter aranıyor söz konusu şahıslarda: Yetenek
ve/veya estetik olarak göze hoş görünme... Oysa Melike İlgün'ün
adını taşıyan gece haberleriyle hayatımıza girişi konusundaki
yorumlar "itici" olduğu tespitiyle başlayıp diğer iki kriterin de
onun için geçerli olmadığı noktasında toparlanıyor.
Aslında "bu meslek"in çocukluk rüyası olduğuna ve kendisiyle
"habercilik üzerine" yapılan bir röportajdan gazeteciliğe Hukuk
Fakültesi'nde öğrenciyken Hukukçu Dergisi'nde başladığını
öğrendiğimize göre, yadırganacak bir şey olmadığı fikrine
kapılabiliriz. Ama bu rüya meselesiyle ilgili ettiği cümlenin
finali şaşırtıcı: "Çabaladım, direndim ve kazandım." Kazanmak?..
"Başarmak" anlaşılabilir bir fiil olurdu bu cümlenin sonunda ama
kazanmak? Meslek hayatına dair kullandığı fiil "savaşa dair"
olduğuna göre hiç çekinmeden onun "hırsından" söz edebiliriz. Bu
kötü bir şey de değil tabii... Ama esas mesele onun "kifayetsiz
muhteris" diye nitelenmesine yol açan hallerinde... "Hırsını
saklayacak bir maske takacak kadar dahi yeteneği yok" cümlesi bir
başka yorum. "Biz insanlara günü yakalayacakları bir son haber
vermekle birlikte aslında onları gelecek güne de hazırlıyoruz"
diyor ama o günün gazetelerinde çarşaf çarşaf ele alınmış bir haber
Melike İlgün'ün son haberinde "geniş geniş" verilince, insan
"gelecek güne" değil, "düne" hazırlanmış (!) oluyor.
Haberin "güzele sonla biteni..."
Diyelim Melike İlgün o gün sadece haber sunmuyor, konuk da çağırdı;
bu sefer sorduğu "klasik" sorularla iç bayıyor. Cüneyt Arkın ve
figüranlarla kim bilir kaçıncı defa kavga sahnelerine dair bir
söyleşinin, -sorular da bildikse eğer- ne cazibesi olabilir ki
izleyici için? Hadi farklı sorular soramıyor, diyelim su
şişeleriyle müzik yapan bir grubu ağırlarken bir müzik otoritesi
edasıyla "çok güzel, harika" diye övmesine ne demeli? Zira müziğe
yatkın olup da onu izleyenlerin "hiçbir şeyden anlamıyor, dünyadan
haber yok" yorumlarına yol açıyor böylece...
Halbuki o zannediyor ki, "haberi yaşıyor" ve diğer gece
haberleriyle arasında böylece bir fark yaratıyor. "Anlatımlarımız
bu nedenle gerçekçi" diyor Melike İlgün ama ne yüzünde ne de
sesinde gerçeklikten eser yok! "Biz kimsenin önem vermediği kültür
ve sanat haberlerinde, insan öykülerinin canlı sunumunda çok
iddialıyız. Kuru, yapay, olduğundan farklı görünen bir program
değil bizimkisi." Yani vücut dilinden yüz ifadesine, kullandığı
sesten stüdyo boyunca yaptığı yürüyüşe "yapaylığının" farkında da
değil Melike İlgün... "En çok sıcak haber yapmayı, haberin içine
girip kendini unutmayı" sevdiğini söylüyor ama hayatı algılayışının
da tıpkı kendisi gibi gerçeklik dışı olduğunu haberlerden bir film
yorumundan söz eder gibi söz ederek açık ediyor: "Hele haber güzel
bir sonla bitiyorsa... O zaman çok keyif alıyorsunuz."
Ben Ece, köşe yazarı Ece
Melike İlgün, "Evrenselliği hedefliyorum", "gelişime katkım olsun
istiyorum" gibi kocaman cümlelerini sarfederken ne derece samimi
bilinmez ama biliyoruz ki samimiyetsizlik ve iddialı olmak ona has
özellikler değil! Bir de mesela, genç, zeki ve yetenekli olmakla
birlikte "samimiyetsizlik" ve "iddialılıkta" onu fersah fersah
geçecek Ece Temelkuran var: Köşe yazarı Ece Temelkuran. Onu bu
şekilde takdim ediyoruz, çünkü o kendini takdim ederken adıyla
yetinmiyor: 20'li yaşlarının sonunda Bedii Faiklerin, Falih Rıfkı
Atayların, Çetin Altanların, Necip Fazıl Kısaküreklerin arasına
karışmış olmanın getirdiği kendine güven, hazımsızlık ve başarıyla
birleşiyor, "Ben köşe yazarı Ece Temelkuran" oluyor adı...
Yazarların adını sıralarken de boşuna Bedii Faiklerden bahis
açmadık elbet: Öylesine ağdalı bir dille yazıyor, öylesine sık
Osmanlıca kelime kullanıyor ki meselenin "bakııın, nasıl da dile
vakıfım, ne zengin bir kelime haznem var"dan bile öte olduğunu
düşünüyor insan... Mümkün mertebe dolambaçlı, kıvrım kıvrım
cümleler kurarak zaten dolmuş olan "hafif köşe yazarı" kadrosunun
çok ötesine geçecek birikimini de ortaya koyuyor Ece Temelkuran.
Zaten okurları da ikiye ayrılıyor. İlk grup "Ece Temelkuran
cumhuriyetimizin yetiştirdiği ender gençlerimizden. Sanki
yazılarında destansı bir tat var. Ben onu okurken Homeros, Dede
Korkut tadı alıyorum. Aslında ben bu üretken gençleri çok
seviyorum. Ulu önder Atatürk de gençleri çok önemsemişti.
Geleceğimizi gençlere emanet etmişti." benzeri yorumlarla
değerlendiriyor onu... İkinci gruptan bir örnek şöyle: "Bu şiirle
sırnaşık, metinle oynaşık tarzı çok beğeniyorum. Ece Temelkuran
kardeşimizin de böyle bir kitabı var. Böyle oturup benzetme
baygını, sayıklamalı horlamalı, gelem gelem imgelemli, bunun
arkasına da şu laf ne iyi giderli zımbırtılar döktürüyorlar."
"Gözyaşına boğulmuş ukalalık"
Temelkuran'a duyulan antipatinin bir başka kaynağı ise inandırıcı
olmayan duyarlılıkları... Mesela "Akbank reklamlarındaki
duyarlılığı köşesine taşıyıp muhtemelen yaşı nedeni ile tanıklık
etmesi mümkün olmayan yetmişli yılların 'ahlakına, yerli malları
haftasına, Hababam Sınıfı duygusallığına' bizi çağırıverdi" diyerek
tanımlanıyor bu halleri...
Sol yaklaşımını da herkese beğendiremiyor Ece Temelkuran: "Bizi
korkuttunuz ama yıkılmadık ayaktayız edebiyatının Türk medyasındaki
son örneği... Gözyaşına boğulmuş bir ukalalık, biz her şeyi
görüyoruz biliyoruz, halktan kopuk değiliz diyen bir sözde
duyarlılık... Hitap ettiği kesimi yani hedef kitlesini şaşırmış,
varoşların dertlerini burjuva sınıfa vah vah dedirten yazılarla
anlatma çabasını gösteren köşe yazarı."
Onun sol kavramına zarar verenlerden biri olduğu, farklı söyleminin
ve derin bilgi birikiminin dahi zekânın yerini tutmayacağının açık
göstergesi olduğunu savunanlar da var. Yazdıklarının insanlarda
bunca zıt fikirler oluşturmasına bakılarak "hayat materyalini
bilinç dışı kirli kullanmanın Türk medyasındaki en takdir alan
örneği" cümlesinin onu şık biçimde ifade ettiğini söyleyebiliriz
herhalde...
Görünen o ki insan "içten" değilse, yaptığını "içtenlikle"
yapmıyorsa, diğer insanları çileden çıkarıyor, antipatik oluyor;
Nazlı Ilıcak gibi, Melike İlgün gibi, Ece Temelkuran gibi...
HAFTALIK´IN ÇILDIRTANLAR LİSTESİ: NAZLI ILACAK, ECE TEMELKURAN VE MELİKE İLGÜN
Haftalık Dergisi geçen hafta başlattığı bizi çıldırtan kadınlar dizisinde bu hafta üç yeni isme yer verdi: Tercüman´dan Nazlı Ilıcak, Milliyet´ten Ece Temelkuran ve Show TV´Den Melike İlgün..
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin