GÜRKAN ZENGİN:
“Daha kaliteli bir medya, yolda!”
Batur Fatih İlhan – MEDYATAVA
Karşımda; 21 yıldır medya jungle'ında kâh muhabir, kâh editör veya haber müdürü olarak emek sarf etmiş olan, en nihayet uluslararası haber kanalı EL CEZİRE'nin Türkiye örgütlenmesinde haber koordinatörünün de üzerinde bir sıfatla iş başına gelmiş bir gazeteci var.
Kendisi aynı zamanda geçtiğimiz kasım raflara çıkan “HOCA-Türk Dış Politikasında Davutoğlu Etkisi”(İnkılâp Yayınları) kitabının da yazarı. Kitap, gelecek kuşak tarihçileri başta olmak üzere, Türk dış politikasına büyüteç uzatan tüm araştımacılar için paha biçilmez bir kaynak. Kitaptan anlayan herkes bunu ilk anda fark edebilir.
MEDYATAVA röportaj yazarı bendenizi; Gürkan Zengin'le buluşup, sizler için merak edildiğini varsaydığım sualleri kendisine yöneltmeye iten unsur, onun nasıl olup da bugün Türkiye'de belki Başbakan Erdoğan'dan sonra en yoğun gündeme sahip kişilerden, Ahmet Davutoğlu hakkında böyle uzun soluklu bir biyografi-inceleme eseri kaleme alabildiğiydi. Tabii bir de hayli önemli bir haber kanalı olan El Cezire Türk içindeki konumunun ne olduğu sorusuna aradığım cevaptı...
Görüşmemiz, doğrusu -kendisinin soyadı gibi- pek zengin oldu. Önce danışman sonra da bakan olarak, Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan hükümetlerinde yer alan ve son sekiz yıldır Türk dış politikasına hatırı sayılır bir etki bırakan bir devlet adamını laboratuarına nasıl aldığını anlattı bana. Sahi, kimdi Ahmet Davutoğlu?
Zengin, listemdeki tüm soruları cevapladı. Geriye zaman artınca irticalen ürettiklerimi de... El Cezire Türkiye; HOCA kitabı, Ahmet Davutoğlu ve elbet medya öngörüleri ile sizleri röportajımıza davet ederim efendim!
***
Siz ve 'El Cezire Türk' ortaklığı ne durumda? Bu konuda çok yazıldı çizildi. Ama işin doğrusu ne, sizden dinlemek isteriz…
Ben, El Cezire Türk'ün haber merkezinin başında olacağım. Ama buradaki örgütlenme, Türkiye’deki haber kanallarının örgütlenme modelinden biraz farklı. Ekonomi ve spor birimleri de bana bağlı olacak. Ayrıca bir genel yayın yönetmeni yok. Ama kanalın bir genel müdürü olacak elbette.
Kamuoyunda ve medyada ‘muhafazakar eğilimli' bir gazeteci olarak anılmak-tanınmak sizi nasıl etkiliyor?
Kategorileştirme hastalığı Türkiye'de çok yaygın. Ama bir şeyleri anlamaya da çok yardımcı olan kavramlar bunlar. Dolayısıyla “Sağcı mısın-solcu musun-liberal misin-Kemalist misin?” arayışları hep var. Bunlar insanları tanımak ve anlamak için basit kolaylaştırıcı formüller ama bize her zaman en doğru cevabı vermeyebiliyor.
Kendimi neci olarak nitelemeliyim pek bilemiyorum çünkü kavramların insanların zihin dünyasında farklı farklı anlamları var. Ben genel olarak Türkiye'nin temel dinamiğinin özgürlükçülük olduğuna inanıyorum. Benim özgürlükçülüğüm de Türk topraklarıyla irtibatını koparmış bizim malum eski tip solcuların anlayacağı bir özgürlükçülük değil.
‘Ötekileştirilme’ durumu yaşadınız mı hiç meslek hayatınızda?
Ben 'ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamama' halini, pek çokları gibi yaşıyorum. Önemli olan şu: siz ne olup ne olmadığınızın farkında mısınız? olaylara hangi perspektifle, hangi prensiplerle yaklaşıyorsunuz? Burada sağlam duruyorsanız, adalet duygusunu da kendi içinizde kaybetmemişseniz, sorun yoktur. Özgüvenim bu anlamda yüksektir. Dolayısıyla medya sitelerinde ya da şurada burada yazıp çizen Cihangir-Etiler-Bebek tayfasının benim hakkımdaki yorumları beni pek etkilemez. Saygı duyduğum, ciddiye aldığım insanlar beni yarayabilir.
Gürkan Zengin, neden “HOCA gibi bir kitap yazdı?
Herkes Ahmet Davutoğlu’nu çok merak ediyordu, kimdir nedir, ne yapmak istiyor öğrenmek istiyordu. Bu sorulara cevap vermek istedim. Ama asıl Türkiye'nin dış siyasetteki son sekiz yılını yazmak istedim.Zira büyük bir dönüşüm yaşanıyordu. Ekonomik altyapının nisbeten sağlam bir hal alması, siyasi istikrar ve dış politikada da Davutoğlu vizyonunun bir araya gelişi muazzam bir dönüşümü tetiklemişti, işte sonuçlarını görüyoruz. Bunların kayda geçirilmesi gerekiyordu.
Sizce “HOCA”, medyada kendine yeterince yer buldu mu?
“HOCA” popüler bir kitap olsun diye yazılmadı. Zaten benim popüler kitaplar yazabilecek bir kabiliyetim de yok. Ben Türk dış siyasetinde yaşanan bir dönüşümü kayda geçirmek istedim. Bunu başardığımı zannediyorum. Benim içni yazdıklarımın doğru kişilere ulaşması önemliydi. Yani Türkiye'nin siyasette, ekonomide, dış ilişkilerde, bürokraside vb. karar verici konumda bulunan insanlarına, üniversite camiasına, velhasıl ülkenin okur yazar insanlarına ulaşması gerekiyordu, ulaştığını görüyorum. Memnunum…
Ahmet Davutoğlu kitabını(zı) okudu mu?
Geçenlerde TRT HABER'de "Akılda Kalan" programında, Nuriye Akman’ın konuğu oldu. Kendisine bu soruldu, verdiği cevaptan, kitabı okuduğunu anlıyorum.
Muazzam tartışmalar medyayı iyiye götürür! Yeter ki sürsünler!
Bugün Türk medyasında nasıl bir atmosfer var. Medyaya bakınca ne görüyorsunuz?
Pek çok olumsuzluğu sıralayabilirim ama işin bir de başka tarafı var. Bir defa Türk medyası, Türkiye gibi canlı ve dinamik. Biz dolu dolu yaşayan bir memleketiz. ABD'de ya da Avrupa'da hayat coşkusu bile sınırlıdır. Oysa biz kanı kaynayan bir Akdeniz ülkesiyiz, hem de geçiş dönemi sancıları yaşayan nüfusu genç bir ülkeyiz. Başetmek zorunda olduğu sorunları olan, ama bu sorunlarla boğuşabilme enerjisi olan bir ülkeyiz. Yeniliklere açığız ve her daim arayış içindeyiz. Medyanın durumu da bunun bir yansıması. Sağcılar; solcular, laikler, Kemalistler, İslamcılar ve de özgürlükçüler arasında muazzam bir tartışma ortamı var. Bu da medyayı iyi bir yere doğru götürür! Biraz zaman lâzım. Yeter ki bu tartışmalar sürsün. Daha kaliteli bir medyanın yolda olduğunun işaretleri de gelmeye başladı...
Oscar Wilde'ın pek sevdiğim bir sözü var: “Sanat, gerçekte hayata değil izleyiciye ayna tutar!”(*) Bu izden gidersek; sizce medya, neye/kime ayna tutuyor?
Medyanın topluma ayna tuttuğunu düşünüyorum. Kendi iç bölünmeleri ve ayrışmaları olabilir ama nihayet bu da genel resmin bir parçası. Türk medyasındaki kavgalar, sokakta da bunun bir karşılığı olduğu için yaşanıyor. Hepimizi körleştiren kutuplaşma sorunu aşılabilirse herşey daha iyi olacak.
Medyada oluşturulan gündemlerle genelde hemfikir misiniz?
Çoğunlukla değilim tabii ama ‘Türk medyası şunu değil bunu tartışmalı’ demek de anlamlı değil. ABD ya da Avrupa basınında neden 'Ali şunu dedi, Veli bunu dedi' tartışmaları yok!? Ülkenin gündemini belirleyen anlamsız, incir çekirdeğini doldurmayacak konular - tartışmalar neden oralarda manşetlerde değil? Bunlar gelişmişlik düzeyi ile de ilgili. Hem ekonomik gelişmişlik hem siyasal olgunlaşma düzeyiyle ilgili. Lâkin eldeki kumaş şu anda budur, yapacak bir şey yok! Bu dönem aşılacaktır. Kanunla ya da telkinle 'Onları değil bunları konuşalım' olmaz. Su akacak yatağını bulacak…
Eve hangi gazeteler girer?
Türkiye’de olup biteni tam olarak anlamak için - yine de yetmez ya- bütün gazeteleri okumanız gerek. Çıkar çatışmalarını, güç ilişkilerini görebilmeniz için bu şart! Üstünü bir de bu işi yapıyorsanız elbette hepsini okuyacaksınız.
Evde hangi TV kanallarını izliyorsunuz?
Çocuklar (Ayşegül ve Leyla) BABY TV ile Yumurcak TV’yi izliyor! Onlardan kumandayı alabildiğim zamanlarda yerli ve yabancı haber kanallarını izliyorum.
Medyada meydana gelen gelişmeleri internet ortamındaki sitelerden takip etme alışkanlığınız var mı?
Pek yok! Aslında bu nedenle medya gündeminin gerisinde kaldığım çok oluyor. Ama bu siteleri takip etmenin de bir sonu yok. Ama gecikmeli de olsa bir şekilde haberdar oluyorsunuz tabii...
Wikileaks, toplum çıkarı için önemli bir iş yaptı!
Sizce Wikileaks’in belge sızdırması, gazetecilik midir yoksa sadece bilgi ifşası mıdır?
İşin çok ciddi bir gazetecilik boyutu var. Bu gazetelecilik değildir diyemem. Eğer sızdırılan bilgiler özellikle seçilerek akıtılmamışsa yapılan ham bir gazetecilik faaliyetidir. Ama birinci sınıf bir iş değildir. Depodaki ham mal alınıp, olduğu gibi aktarılmıştır. Oysa gazetecilik ayıklama mesleğidir. Lâkin Wikileaks, toplum çıkarı açısından önemli olan pek çok aydınlatıcı bilginin öğrenilmesini sağlamıştır.
Acaba siz de sitenin kurucusu Julian Assange'ı, İsrail gizli servisi MOSSAD'la ilişkilendirenlerden misiniz?
Henüz değilim! Zira ortada bunu söyleyebilecek yeterli veri yok. Gerçek, sürecin sonunda ortaya çıkar. Yayınlanan ilk belgelerdeki seçicilik bende de bazı kuşkular yaratıyor ama şu anda Assange için İsrail ajanı demek mümkün değil. Henüz çok erken. Bekleyip göreceğiz...
Facebook ve Twitter siteleri ya da kişisel blog'lar; "İletişimde Demokratikleşme" sürecini başlattı denilebilir mi?
Bir ölçüde evet. Bu tür katklıları var. Sosyal medya, zaten yeni Türkiye gerçeklerinden birisi. İçine kapanmış; kabuğuna çekilmiş, konuşmayan-konuşamayan bir Türkiye'den herkesin; herkesle, her şekilde konuşabildiği bir Türkiye'ye geçilmesi bağlamında evet işin demokratikleşme boyutu vardır...
Twitter kullanımı konusundaki tutumunuz nedir?
Twitter'da anlık ileti yazımını biraz teşhircilikle ilişkilendiriyorum. Oraya “Biz şu anda Batur'la röportaj yapıyoruz...” diye yazıyor adam. Ee? Ne bu şimdi!? Ne kadar çok boş vaktim olursa olsun, onu bu içerikte mesajlar yazarak geçirmem herhalde. Uyuklarım, tembellik ederim, hatta YUMURCAK TV’ye bakarım yani ama yine de oturup bu tarz şeyler yazmam. Hakikaten anlamamıyorum bunu.
Klasik kağıt gazeteciliğe(yazılı basın) bir ömür biçseniz, kaç yıl verirsiniz?
Yazılı basın bitmez. İçeriği değişir; zenginleşir, derinleşir ama bitmez! Nitelikli bir yazılı basının her zaman varolacağına inanıyorum. Türkiye'de değil ama Avrupa'da öyle gazeteler var ki, hafta sonu okuru bir tek gazeteyle 3-4 saat geçirebiliyor. Sorarım hangi i-phone, i-pad ya da internet sitesi bu derinliği, bu donanımı okurlarına sunabilecek? Bunlar tam tersi, gazeteciliğe ama gerçek gazeteciliğe olan ihtiyacı artıracaktır. Basın bu anlamda kendini yenilemek; değişmek, derinleşmek zorunda. Aksi halde zaten bu haberleri televizyon ve telefon ekranları veriyor olacak.
Bugün mahalli TV kanallarında dahi 20:00’den sonra tartışma programı yayınlanıyor. Tartışma programlarının genel düzeyi hakkında neler söylersiniz?
Türkiye'de izleyici, ekranlarda her konunun kıyasıya tartışılmasını istiyor ve seviyor. Televizyoncular da hararet olmasını ve reytingin yükselmesini istiyorlar. Bunlar da normal! Ülke genelinde ortalama talep burada oluşuyorsa, yapılacak da fazla bir şey yok. Kaldı ki, ben bu tartışmaları çok da sağlıksız görmüyorum. Türkiye, bu tartışmalarla her şeyi konuşabilir hale geliyor. Üslup zaman zaman bozuluyor ve seviye düşüyor, burada sorun var ama en uç örnekler bile kimi yerde yararlı olabiliyor.
Sert; hararetli, her şeyin konuşulabildiği programlar sağlıklıdır çünkü Türkiye’de, ekranlarda “Aa, bak bu lâflar da söylenebiliyor!” durumu yaratıyor. Kimsenin kimseden korkusunun olmaması lazım. Bu hercümerç(karmakarışıklık) içinde Türkiye doğru dili de doğru içerikte yayıncılığı da bulacaktır.
Yeni kitabım iç siyasette bir dönemi anlatacak!
Üzerinde çalıştığınız yeni proje nedir? Tezgâhta ne var?
Bugünlerde ağırlıklı olarak El Cezire Türk'ün kuruluş çalışmaları tüm zamanımı alıyor. Ancak ikinci kitabıma da en kısa sürede başlamayı düşünüyorum. Yine Türk siyasetiyle ilgili olacak ama bu kez dış siyasetten çok iç siyaset ağırlıklı olacak. Bu kez bir kişiyi değil, bir dönemi anlatmak istiyorum.
***
GÜRKAN ZENGİN kimdir?
1968'de Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olduktan sonra gazeteciliğe 1989’da TRT haber merkezinde başladı. Ardından Türkiye'nin ilk özel televizyonu MAGIC BOX - STAR 1'in ilk muhabirlerinden biri oldu. Daha sonra ATV 'nin kuruluş kadrosu içinde yer aldı. Sonrasında BRT'nin Ankara bürosunu kuran isim oldu. İlerleyen zaman içinde CNN TÜRK haber merkezine geçerek, 10 yıl boyunca ‘Editör’ programını hazırlayıp sundu. Bir sonraki adresiyse 24 kanalı oldu. Zengin; şu günlerde, El Cezire Türk'ün haber, spor ve ekonomi birimlerinin başında Haber Direktörü olarak meslek hayatını sürdürüyor. İnkılâp Yayınları'ndan çıkan “HOCA-Türk Dış Politikasında 'Davutoğlu Etkisi'” kitabının yazarı. Gazeteci Arzu Zengin'le evli ve iki çocuk babası.
(*)= Sanat Manifestoları – İletişim Yayınları-2010