Gülse Birsel: Bundan sonra 23 Nisan çocuklarına aman dikkat!

Hürriyet yazarı, referandum üzerinden 23 Nisan ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

Google Haberlere Abone ol
Gülse Birsel: Bundan sonra 23 Nisan çocuklarına aman dikkat!

Referandumda 'evet' çıkmasının ardından 2019'da Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilecek. Cumhurbaşkanı seçilecek kişi de yeni yetkilere sahip olacak. Gülse Birsel de, bu geniş yetkilerin ardından 'koltuğu çocuklara bırakma' ritüelini kendi üslübuyla kaleme aldı.



Gülse BİRSEL / HÜRRİYET



Bundan sonra 23 Nisan çocuklarına aman dikkat!



2019’dan sonra başkan koltuğuna oturacak çocukları çok iyi seçmek lazım. Hem sistem değişti, yetkileri çoğaldı, hem de şimdiki çocuklar feci uyanık. Öyle eskisi gibi çıkıp “Çocuklara daha çok park” filan diye gev gev yalandan basına poz vermezler, vallahi iki saatte ülkeyi tepetaklak ederler!



Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı kutlarım.Çocukken o bir günlüğüne Cumhurbaşkanı olan, Başbakan olan, kocaman koltuklarda oturup kameralara cak cak öten çocuklara çok özenir, onları çok kıskanırdım. O kadar sene çocukluk yaptım, bir kere de 23 Nisan’da beni seçip ilçe belediye başkanı koltuğuna bile oturtmadılar! Belki hep yaşıma göre uzun olup büyük göründüğümden, belki oraya geçince gerçek icraatlar peşinde koşup ortalığı karıştıracak ukala bir tip olduğumdan.



Diyeceksiniz ki zaten bir günde Cumhurbaşkanı veya Başbakan olarak ne yapabilirdin ki? O da doğru. Zaten dikkat çekmek istediğim konu da, bundan sonraki, daha doğrusu 2019’dan sonraki 23 Nisan’lar için seçilecek çocuklar. Kendimi biliyorum misal. Çok bilmişin, lafebesinin tekiydim.



Malumunuz bundan sonra 23 Nisan çocukları bir günlüğüne Cumhurbaşkanı ve Başbakan değil, (Adı yine Cumhurbaşkanı olsa da) başkan olacaklar.

Benim çocukluğum gibi bir veletin 2019’un 23 Nisan’ında, bir günlüğüne başkan olduğunu varsayalım.



Örneğin, Milli Eğitim sistemiyle ilgili bazı kanunlar işime gelmediği için parlamentoya kafayı takıp, bütün Meclis’i iptal edebilir, milletvekillerini ful kadro meclisten şutlayabilirdim. Buna fesih diyen de var, fesih değil diyen de. Beni adı alakadar etmez, beğenmediğim kanunlar çıkarmış milletvekillerinin vekilliklerini iptal etmek ilgilendirirdi. Sonuçta çocuğum abi, bana ne, görsünler günlerini! Adam gibi kanun çıkarsalardı, ben niye bütün günümü okulda geçiriyorum bu adamlar yüzünden? Ha Meclis’i dağıtınca benim de tekrar seçilmem gerekiyor ama bana ne, sonuçta bir günlüğüne başkanım zaten.



Milli Eğitim Bakanı’nı beğenmiyorsam, ödev vermenin, diyelim ki cezanın ve imtihanın yasaklandığı bir sisteme geçilmesini kabul etmiyorsa derhal görevden alıp o gün ablamı filan bakan yapardım. Ablama ilkokul eğitiminin günde üç saate indirilmesi, bunun bir saatinin de öğle teneffüsü olmasına karar vermesi için psikolojik baskı yapardım. Psikolojik baskı: O yıllarda yaptığım gibi, makyaj malzemelerini saklamak, arkadaşlarıyla telefondayken telefonun fişini çekmek, uyurken aniden koşup koşup üzerine atlamak vs. Ablam yine de kabul etmezdi belki. O zaman da onu da görevden alıp, yerine nazım geçen bir akrabayı, komşu teyzeyi filan yerleştirip, kafama eserse onun keyfini de beklemeden çatt diye kararname çıkarıp ders saatlerini azaltabilirdim.



En büyük şikâyetim, ilkokul son sınıfı azap haline getiren Anadolu lisesi sınavlarıydı. O yıllarda başkanlık olsa, ben de 23 Nisan günü bir günlüğüne o koltuğun sahibi olsam, bir kararnameyle derhal bu sınavı kaldırırdım. Elim o zamanlarda da kalem tuttuğundan, hemen “Önce gidip kaydolan o okulda okur” şeklinde bir kararname yazar, kararnameyi verir vermez de en çok istediğim okula gidip kaydımı yaptırırdım. Diyeceksiniz ki kanun varsa o konuda kararname olmaz. O zaman hemen olağanüstü hal ilan edip öyle verirdim kararnameyi. Sonuçta başkan koltuğunda manyak bir kız çocuğu oturuyor, daha olağanüstü bir hal olabilir mi? Muhtemelen her mahalleye Disneyland, her çocuğa bir bisiklet, günde bir paket bedava çikolata gibi icraatlarımı da kararnameyle tak diye çözerdim.



Başkanın bütçe yapma yetkisi var ve Meclis karışamaz. O bir günlük başkanlığımın bir 10 dakikasını bütçe yapmaya ayırır, Milli Eğitim Bakanlığı’na bütçenin yarısını verirdim. Almanya’da görüp özendiğimiz yüzme havuzlu, kocaman tiyatro salonlu, orman gibi bahçeli okullar niye bizde olmasın diye düşünürdüm. Bu fikir şu anda kötü gelmiyor esasında.



Gülse Birsel'in yazısının devamını BURADAN okuyabilirsiniz.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin