'Gezi'nin gelin ile damadı Sol Gazetesine konuştu

'Gezi' çifti anlattı: 'Nazım'ın şiiri gibiyiz'

Google Haberlere Abone ol
'Gezi'nin gelin ile damadı Sol Gazetesine konuştu

Gezi Parkı Direnişi’nde revirde tanışan ve Gezi’de evlenmeleri engellenen Nuray Çokol ve Özgür Kaya’yla yaşadıklarını konuştuk. Çokol ve Kaya, 'Biz iki ayrı insan olarak düşünmüyoruz kendimizi, Nâzım’ın şiiri gibiyiz. Mücadeleye devam edeceğiz' dedi.



Gezi Parkı’nda gecelerini, gündüzlerini yaralanan direnişçilere koşuşturmakla geçiren iki insan, Nuray Çokol ve Özgür Kaya. Direnişin ortasında kesişen yollarına hayatlarını birleştirerek devam etmeye karar veren ve Gezi Parkı’nda evlenmek istedikleri için engellenen çift, o günü ve sonrasını soL’a anlattı.



Gezi Parkı olaylarından önce neler yapıyordun, kendini biraz tanıtır mısın?



Nuray Çokol

Karadeniz Teknik Üniversitesi Hemşirelik Bölümü'nde okudum, okulu bitirdim ama hemşirelik yapamadım. Bir kere kafadan o hastanelerdeki hiyerarşik sisteme inanılmaz karşıydım, hastanelerde ekip ruhu yok, sen hemşirelik yaparken hastanın hizmetçisisin. Aslında hastane sahibinden, doktor, hemşire tüm sağlık çalışanları hastanın hizmetçisidir, ama özel de devlet hastanesi de olsa sen doktorun hizmetçisisin. Doktora ben çay demlemediğim için, gece nöbetinde menemen yapmadığım için soruşturma yedim, sonra da atıldım. Sonra mediko sosyallerde dişim ağrıyor, başım ağrıyor diyenlere iğne yapacak şekilde bir süre daha hemşirelik yaptım. Sonra ben bir üniversite daha okudum, konservatuar okudum, oyuncu oldum.



Özgür Kaya

Ben de önceden doktorluk yapmıyordum. Ben çadırı kurdum Gezi Park'ında tesadüf revirin yanına kurmuşum, zaten zor yer bulunuyordu. Haşim Abim var onunla oturuyordum, o 68 kuşağı günlerini anlatıp ortamı da görüp ağlıyordu. Ben de etrafı izleyip ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, çok genç de bir kesim. Revir'de de bir dağınıklık var bir hiyerarşi kuramamışlar, düzen anlamında diyorum. Her şeyi çöpe atıyorlar, bir türlü organize olamıyorlar, herkes kendi işinde çok iyi ama bir araya gelip o şeyi kuramıyorlardı. Onu fark ettim. Sonra yanlarına gittim bu kapıda bekleyeyim mi dedim, bekçileri oldum. Sonra ağır bir hasta vardı, onun nefes alışverişi ile uyandık. Tekrar müdahale edildi ona, ama herkes panik. Doktorları, herkesi sakinleştirdim. Üçüncü gün "abi sen bizle kal, organize et, biz deneyimlerimizi hep birlikte paylaşalım" dediler. Sonra çadırı 150 metrekareye çıkarttık, düzgün ameliyat bile yapabileceğimiz bir revir oluşturduk. Binlerce insanla konuştuk. Yeşil tişört çıkmadı üstümden, isim yok, herkes yeşil tişörtlü adama diye çağırıyorlar. Bir gün Gezi'de havuzun oraya çıktım. Biz revirin dışına çıkamıyorduk, çok işimiz vardı çünkü. Havuzun oraya çıktım, çekiştirip duruyorlar, ha şu şöyle, şu böyle gibi. Tişörtü bilmeyen yoktu, uğurluydu da, kaç kere vuruldum onunla.



Gezi Parkı olayları öncesinde Bulgaristan'daydım, sonra memleketim Bursa'ya geldim. Daha müdahaleler başlamamıştı, süreci takip ediyordum. Sonra atladım kuzenimin yanına İstanbul'a geldim, oradan Gezi'ye geçtim. Bir hafta kalıp, Bulgaristan'a dönmem gerekiyodu, vizem için. Ama sonra beş yılda sürse de kalıcam.



Röportajın devamını okumak için tıklayın.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin