Geri sayım başladı
Murat Çelikkan
Türk Ceza Yasası'nın yürürlüğe girmesine çok az kaldı. 1 Haziran
itibarıyla yürürlükte olacak yasa, önümüzdeki on yıllar boyunca
insan hakları ve demokrasi mücadelesinin sınırlarını belirleyecek.
Hukuk düzenini oluşturan temel yasalardan biri olacak. Açık Sayfa
hukuk dergisi, milletvekilleri için yayımladığı açık mektupla
yasanın kapsamlı bir eleştirisini yapıyor. Yasanın birçok olumlu
hususunun yanı sıra birinci maddesinde uluslarüstü normların
bağlayıcılığının altının çizilmiş olması, demokratik gelişimin
önünü açması anlamında çok önemli bulunuyor. Ancak basın
kuruluşlarının ve kamuoyunun yasanın bazı hükümlerinin hukuka,
düşünce ve ifade özgürlüğüne ve halkın bilgilenme hakkına aykırı
olduğu tespitlerine rağmen, yasanın ilgili maddelerinde düzenleme
yapılmadığı da bir gerçek. Özellikle ifade özgürlüğü alanına giren
maddelere bir kez daha bakalım...
İfade kısıtlanıyor
Mevcut Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nda yer alan devlet sırrı
kavramı, özellikle 'Susurluk kod adlı' suç ilişkilerinin tam olarak
ortaya çıkmamasının başlıca nedenlerinden oldu. Ceza Yasası'nda
'devlet sırrı' kavramı tanımlanmamış. Maddede konusu suç teşkil
eden eylemlere ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı olarak
korunamayacağı vurgulanmalı. Madde bu ihtiyacı karşılayacak şekilde
düzenlenmeli. (Madde 329)
318. madde 'halkı askerlikten soğutma' cezasını düzenliyor ve bu
fiilin basın yoluyla işlenmesi halinde cezayı yarısı oranında
artırıyor. Artık vicdani ret ve retçiler hakkında kolay kolay haber
yapılamayacak. Açık Sayfa'nın bu konudaki yorumu şöyle: "AB üyesi
birçok ülkede ulusal savunma açısından profesyonel askerlik
kurumlarının oluşturulması kabul edilmiştir. Ulusal savunmanın ne
şekilde ve hangi güçlerce yerine getirileceği bütün dünyada
tartışılan bir husustur. Bu nedenlerle maddenin yukarıda belirtilen
tartışmaların yapılabileceği şekilde düzenlenmesi, düşünce
özgürlüğü, halkın bilgilenme hakkının tam olarak gerçekleşmesinin
önünü açacaktır."
305. madde, temel milli yararlara karşı fiilerde bulunmak 'suç'unu
düzenliyor. Milli menfaat, hukuki bir kavram değil ve yoruma tabii.
Dört fıkrada yapılan tanım, bundan 'bağımsızlık, toprak bütünlüğü,
milli güvenlik ve Cumhuriyet'in Anayasa'da belirtilen temel
nitelikleri'ni anlamamız gerektiğini belirtiyor. Bence artık IMF ve
Dünya Bankası ile ilgili yapılan bütün haberler de bu kapsamda
değerlendirilebilir. Hukuk dışı bu durum, milli menfaatlerin
istenildiği gibi yorumlanmasının önünü açıyor. Bu maddeye
Türkiye'nin AB üyeliği, MGK'nın lağvedilmesi, Kıbrıs, Ermeni
Sorunu, İncirlik Üssü, Irak savaşı, artık aklınıza Türkiye'nin ne
kadar önemli meselesi varsa dahil edebilirsiniz. Açık Sayfa, bu
maddenin olduğu gibi iptalini savunuyor.
Ötanazi ve açlık grevleri
İntihara azmettirmeyi düzenleyen 84. madde ise tam anlamıyla evlere
şenlik: "Yeni düzenlemede 'intiharın gerçekleşmesi durumu' (2.
fıkra), suçun nitelikli hali olarak düzenlenmektedir. Oysa,
intiharın gerçekleşmemesi durumu diye bir şey söz konusu olamaz...
Gerçekleşmeyen şeyin adı zaten intihar değildir, olsa olsa intihara
teşebbüstür... Nitekim, mevcut ceza yasasında intihara azmettirme
suçunun oluşabilmesi, ölüm olgusuna bağlıydı. Şimdiki düzenlemede
intihara teşebbüse azmettirme, teşvik ve yardım da suç... Gerek
bilimsel, gerekse ahlaki ve sosyal boyutuyla dönem dönem tartışılan
'ötanazi' kavramının, sadece tartışılması bile maddedeki
düzenlemeyle artık suç olarak değerlendirilebilecek.
Ayrıca eylemin basın yayın yoluyla işlenmesi halinin suçun
ağırlaştırılmış şekli olarak düzenlenmesi, toplumda bu tür
tartışmaların önünü kapatacaktır. Bu ise demokratik bir toplumda
kabul edilemez." Bu
madde ayrıca 'açlık grevleri'nin tartışılması ve haber yapılmasını
da tamamen engelleyecek nitelikte. Yasanın ifade özgürlüğü ve genel
olarak demokratikleşme karşıtı maddelerini ele almayı
sürdüreceğim.