GEÇTİĞİMİZ HAFTANIN TESTOSTERONLU OLAYLARI
Sayın okurlar, satırlarıma “Nedir bu dişi milletinin bu erkek milletinden çektiği?” sorusuyla başlamak istiyorum.
İki ayaklılar yetmiyormuş gibi dört ayaklılar da ortalığı dağıtmaya başladı. Azgın at Coşkun’dan bahsediyorum. 4 adet asil prensesle, Gülizar adlı duygusal bir eşeğin pespembe hayallerini bir gecede darmaduman eden bu at, medyamızın tüm erkeklerini adeta mest etti.
Mest olanların başında Cüneyt Özdemir geliyordu.
BeşN BirK’nin ciddi bir haber programı olduğunu unutarak, “mağdure” atların sahibi Mustafa Bey’i programa çıkarttı ve haftanın değil, son bir yılın hatta son yılların en komik ötesi komedi programına imza attı.
Ekranın o üçe bölünmüş halini asırlar geçse de unutmam mümkün değil.
Sol bölümde gülme krizi geçiren bir Cüneyt Özdemir, ortada gözleri bantlı beygirler, sağ tarafta ise Okan Bayülgen’e taş çıkartan performansıyla Mustafa Bey...
Parasal kaybı nedeniyle aslında çok üzgün olan Mustafa Bey, yine de olaydaki mizahi derinliği bütünüyle kavramış görünüyordu. Coşkun için üç çuval arpa talep ettiği kısım, programın harbiden kopartan bölümüydü.
Coşkun’un yediği nanelerden çok etkilenen bir diğer isim, Selahattin Duman’dı. İki gün üst üste, çarşaf çarşaf yazdığı yazılarla bu konuyu enine boyuna, verevine çaprazına, bir güzel irdeledi.
Ama ben yine de tüm teşekkürlerimi azgın at Coşkun’a sunuyorum.
Bu kadar acı olayların yaşandığı şu ülkenin dertli insanının yüzünü iki gün olsun güldürebildiği için. Mustafa Bey’in beyanatlarından anladığımız kadarıyla, asil leydiler de durumlarından pek şikayetçi değillermiş zaten. Olan sadece Gülizar’a olmuş. Eh, her olayda kabak masum eşeklerin başına patlar. Normaldir.
Gelelim haftanın diğer testosteronlu olaylarına....
Sayın Murat Bardakçı, Nuray Mert’e “ana kraliçe” diyerek, kadınlar konusunda müthiş incelikli bir açılım yaptı. Sayın Bardakçı’ya göre, “güzel prensesler” konusunda konuşabilme hakkı, diğer güzel prenseslerin ve “olgun teke”lerin tekelinde, anlaşılan o ki.
Tarihin arka odasında, kendisi ayrıca, çevreciliği güzel kızları etkilemek için icat edilmiş bir şey olarak lanse etmiş (ben seyretmedim, söyleyenlerin yalancısıyım).
Ayrıca nükleer atıkların okyanuslara dökülmesinin hakikaten yanlış olduğunu, Afrika’ya dökülmelerinin daha isabetli olacağını buyurmuş (tabii şaka yapıyor, anlamayacak kadar Gülizar değiliz).
Murat Bardakçı’yı çok takdir ettiğimi belirtmek isterim.
Gönül istiyor ki, 2-3 olgun teke + bir güzel prenses formatlı programlar televizyonlarımızda kıyamet gibi çoğalsın.
Enver Aysever ise -nereden ilham geldiyse- yazdığı O Cihangir liberalleri konulu yazısıyla ortalığı darmaduman eden bir diğer köşeciydi.
Yazdığı yazıda devirdiği çamlar konusuna girecek değilim. Üstünden hayli zaman geçti, herkes eleştirdi zaten. Kendisi de istifa etti gitti.
Ama yazısı, unutulmayacaklar listesine çoktan girdi. Çünkü bu yazı, en kendi halinde görünen bir adamın bile bilinçaltında nasıl kokuşmuş klişeler barındırdığını görmemiz açısından enteresandı ve bir o kadar acıklıydı.
Kadınlarla ilgili satırları, örneğin. Sayın Aysever’e göre, 60’lık kadınlar mini etek giymemeli, ruj sürmemeli ve dudaklarını büzmemeliydi.
Aslında 35 + kadınlar kendilerini ıssız dağların tepelerinden aşağı yuvarlasalar herkes için ne kadar iyi olacak.
Meydan olgun tekelere ve güzel prenseslere kalacak.
O zaman memlekette huzur olacak. Her türlü sorun çözülecek. İşsizlik bile azalacak.
Testosteron sizlerle olsun! Ugh!
NESLİHAN ACU
neslidost@gmail.com