GAZETELERİN OKUR SAYISI NEDEN YILLARDIR ARTMIYOR?

Son iki gündür baktığı gazetelerden içi sıkılan bir diğer yazar da Vatan´dan Haşmet Babaoğlu. Gazetelerde çizilen ´dünyü ve hayat manzarası´ nedeniyle mesleki utançla sarsıldığını söyleyen Babaoğlu, ´İnsanlara sürekli böyle bir dünya "pazarlayan" medyaya heves ve sempatiyle yaklaşabilmek mümkün mü´ diye soruyor...

Google Haberlere Abone ol
GAZETELERİN OKUR SAYISI NEDEN YILLARDIR ARTMIYOR?

Dünya bu kadar dar, böylesine sığ mı?



Son bir iki gündür gazetelerimize bakarken içimin ölesiye sıkıldığını; hem insani hem de mesleki bir utançla sarsıldığımı itiraf etmeliyim. Burada kastettiğim medyadaki kronik hastalıklarımız değil. Şu an insan olarak beni utandıran şey gazete sayfalarımızda çizilen dünya ve hayat manzarası... Akla kara, karayla ak... Basit, sığ, kafasızca bir zıtlık manzarası... Saddam'dan nefret ediyorsan Bush'u savun! ABD'den nefret ediyorsan Saddam'ı savun! Şiddet ve diktatörlükten nefret ediyorsan savaşı savun! Savaştan nefret ediyorsan diktatörlüğü savun! Manzara bu! Düşünün... Ülkesindeki bütün inançları ayaklarının altında ezmiş bir liderin direnişe yetecek inancı varlığında taşıdığına inanacak kadar sersemleşenlerimiz vardı. Ve dün ABD tankları Bağdat'a girince oturduğu yerden Es Sahafla alay etmeyi büyüklük sanacak kadar küçülenlerimiz vardı... Manzara bu kadarla kalmıyor elbette... Heykeli yıkan ellerle o heykeli zamanında oraya diken ellerin aynı olduğunu hiç düşünme, hiç sorgulama... Sadece alay et, hor gör! Günlerce savaş-toto oyna... "Üç günde Bağdat'a girerler." "Giremediler ama, şiştin mi?" "Canım ha üç gün, ha üç hafta! Nasıl bildim ama!" Tutturduğun totodan öyle gurur duy ki, Amerikan deniz piyadelerinin yüzündeki gurur ifadesi solda sıfır kalsın!..



Ne anlamaya çalışmak olup biteni, ne de bugünden geleceğe geniş ölçekle bakmak! Varsa yoksa, galibin yanında mısın, mağlubun ot tıkanmış canında mı, onunla ilgilen, onu tartış! Peki bu manzarada halkın yeri neresi? O da basit bir zıtlık çerçevesinde yer alıyor elbette: Öyle bir şey ki, halkın adı kamuoyu olduğunda "görüşü asla milli menfaatlerin üzerinde tutulamayacak bir yığın" sayılıyor basınımız tarafından... Ama silahların gölgesinde heykel dikip heykel yıkarken ise "doğruları onaylayan büyük güç!" Son olarak kimi gazeteler ve yorumcular sayesinde bu savaşı "akılla duyguların savaşı" gibi göstermeyi de becerdik! Sade suya tirit ağlaklıkla, hesap kitap yapan tilki kurnazlığını karşı karşıya getirdik oysa. Aklın duygusuz, duygunun akılsız yapamayacağı gerçeğini unuttuk. Şimdi bu manzaraya bakın ve söyleyin. Dünya bu mu?.. Bu kadar dar mı? Böylesine çapsız, böylesine dar, böylesine aşağılık bir zıtlıktan mı ibaret dünya? öyleyse, vay haline hepimizin!

Öyleyse, istemem, eksik olsun!



(Not: Bir de mesleki bir soru var kafamda: İnsanlara sürekli böyle bir dünya "pazarlayan" medyaya heves ve sempatiyle yaklaşabilmek mümkün mü? Gazetelerimizin okur sayısı neden yıllardır artmıyor, diye hayıflananlar bir de işin bu yönüne bakmalılar.)


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin