Fuat Uğur'dan dikkat çeken Fatih Portakal çıkışı: Dış sesi beğendiniz mi?

Sözcü TV'nin ana haber bültenini sunan ve Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik yaptığı sert eleştiriler ile canlı yayında Sözcü TV çalışanını açarlamasıyla son olarak gündeme gelen Fatih Portakal, dün veda gibi bir konuşma yaptı ve ayrılık sinyali verdi. Gazeteci Fuat Uğur'dan dikkat çeken bir Fatih Portakal ve 'dış ses' yazısı geldi: Sonuç olarak kendinden geçip, “Dış sesi beğendiniz mi, ben beğenmedim” diye atarlanıyor, belki kendisini atarlar diye...

Google Haberlere Abone ol
Fuat Uğur'dan dikkat çeken Fatih Portakal çıkışı: Dış sesi beğendiniz mi?

tv100.com yazarı Fuat Uğur'un "Dış sesi beğendiniz mi?" başlıklı yazısı

Sözcü TV’nin yaz dönemi mecburcusu Fatih Portakal beğenmemiş dış sesi.

Komikti.

Ama ben beğendim.

Dış sesleri beğenirim genellikle. Hepsinin bir sebebi vardır ve biz onları çözmeye bayılıyoruz.

1- Fransa’dan geliyor o DIŞ SES.

Fransa’nın Nanterre kentinde17 yaşındaki Afrikalı gencin polis tarafından acımasızca öldürülmesi üzerine Paris, Toulouse, Nanterre, Lille, Marsilya yangın yerine döndü. Bir şehrin otoparkında bekleyen 20 civarındaki belediye otobüsünün yakılması neticesinde tamamen iskelete döndüğünü görünce şaşırdım kaldım, bu nasıl bir öfke diye.

Dedim ya sebebi var.

Yüzlerce yıldır devam eden sömürgeciliğin patlama noktalarından biri değil de ne bu? Kimse onlara “Neden buradasınız, ülkenize dönün” diyemiyor. Çünkü her birinin cevabı hazır:

“Siz Afrika’dan çıkın, biz geri döneriz.”

Yaklaşık 100 yıl Tunus, Cezayir ve Fas’ı inim inim inleten, direnen Cezayirlilerin yüz binlercesini katleden Fransa’da yaşanan bu isyanı çok görmeli miyiz diye kendi kendime soruyorum.

Öfkelerinin sebebini iyi anlıyorum çünkü acımasızca vurulan bu Afrikalı gence ateş eden polisin, Fransa’da yaygın ırkçı motivasyondan etkilenmediğini söylemek çok güç.

Paris’e turistik seyahat eden bizim salak Türklerin “Ay ne kadar Arap ve zenci var Fransa’da, adım atılmıyor onlardan” diye şikâyet etmelerine bakarak da anlayabilirsiniz Fransızların durumdan ne kadar rahatsız olduğunu.  Fransa’dan gelip Türkiye’ye yerleşmeye karar veren bir dostum dert yanıyordu geçen gün, “Fransa’da komşuluk, arkadaşlık, saygı, iletişim filan kalmadı. Bireysellik had safhada ve herkes birbirinden nefret ediyor” diye. Zaten çok da sevecen bir millet değildi ama ülkelerine eski ve cari sömürgelerinden gelen insanlardan sonsuz derece nefret ettikleri Marine Le Pen’in aldığı oydan belli zaten.

İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in, “Polisin masumiyet karinesine saygı gösterilmeli” demesinden bile anlayabilirsiniz vaziyeti.

2- Bir diğer DIŞ SES de Reuters’tan geliyor. Seçim öncesi Der Spiegel, Le Point, The Economist vb.’lerinden geliyordu. Tamamen asparagas ve düzmece iddialarla.

Neden?

İsveç’in NATO üyeliğine taş koyan Türkiye’ye sopa gösteriliyor.

“Seni oğlun üzerinden vururuz Bay Erdoğan” diyorlar bu kepaze yöntemle.

 

3- İsveç’teki DIŞ SES’i es geçmeyelim. Tüm kışkırtıcılıklarıyla istiyorlar ki “meçhul” birileri, pis ellerinde Kur'an-ı Kerim’i tutarak kirleten, sayfalarını yırtan ve Iraklı olarak seçilen namussuzu öldürsün. Sonra da onun leşi üzerinden “Müslüman barbarlar” adlı yeni algı çalışmasını yürütsünler. Yine NATO üyeliği için. Ne tuhaf, ABD’nin eline Irak’ta kimyasal silah üretildiği yalanını veren kişi de Iraklıydı ve özel olarak seçilmişti. Sözde kimya mühendisi olan sahtekârın adı Afid Ahmed Alwan el-Cenabi idi. ABD bu yalana dayalı olarak Irak’ı işgal etti, 1,5 milyon insanı öldürdü. El-Cenabi yıllar sonra “Yalan söyledim. Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti” dedi. Alman istihbarat servisi BND’nin yetiştirdiği bu ajan provokatörün tezgâhı zaten ortaya çıkmıştı. ABD Savunma Bakanı Colin Powel da itiraf etmişti “Aslında kimyasal silah üreten bir tesis yoktu Irak’ta” diye. Peki Saddam düşmanlığını körükleyen ve “Saddam Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı” diye köpürtülen Halepçe katliamında havadan atılan kimyasal silahlar kime aitti o zaman?

4- Arada kaynamasın. En önemli DIŞ SES Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM) geldi. Bir İngiliz Milletvekili olan Christopher Chope’ın hazırladığı, darbeci ve firari FETÖ’cüleri aklayan, koruyup kollayan raporda, Türkiye’nin FETÖ’ye karşı yürüttüğü hukuki mücadele eleştirilmekte ve bu örgütten bir “toplumsal hareket” olarak bahsedilmekte.

AKPM’nin kabul ettiği bu rapor, yine Türkiye’nin, İsveç’in NATO üyeliğine engel olma gerekçelerini itibarsızlaştırmak için gündeme getirildi.

Türkiye’nin Belarusya, Rusya, Azerbaycan ve Çin gibi ülkelerle birlikte “Ulus ötesi baskıyı bir araç gibi kullanan ülkeler” arasında sayıldığı raporda, FETÖ’nün kanlı darbe girişimindeki rolü görmezden gelinmekte, Türkiye’nin iadesini talep ettiği terör örgütü mensupları ise özellikle isimleriyle zikredilerek Türkiye’nin bu kişilere yönelik taleplerinden vazgeçmesi çağrısı yapılmakta. Bu SİYASİ AHLAKSIZLIK numunesi raporun kaynakları ise şaibeli CIA aparatı Freedom House, FETÖ’cülerin Avrupa’da Türkiye karşıtı lobicilik ve propaganda faaliyetleri için kurduğu Stockholm Center for Freedom ve Nordic Monitor.

Şıracının şahidi bozacılar.

Ne ilginç değil mi? Raporda özellikle Türkiye’nin, İsveç’in NATO’ya üyeliğini engellemek için terörü bahane olarak öne sürdüğü iddiasına yer verilerek FETÖ meşrulaştırılmaya çalışılmakta.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önceki günkü konuşmasında “Kibirli Batı” diye adlandırdığı Avrupa’nın “Demokrasinin taşıyıcısı olmak” gibi misyonunun kalmadığı apaçık ortada. Bu uzun süredir böyle. Batı’nın ikiyüzlü ahlakını, işlerine geldiğinde her türlü alçaklığı meşrulaştırma konusundaki becerilerini görünce, insan eksik gedik bu ülkede yaşadığına şükrediyor.

Ama tabii içimizdeki Batı uşakları onları aratmıyor.

Eskiden apoletli medyaları vardı, şimdi fondaş medya. Batı’nın fonladığı bu rezilliğin her gün ibretlik örneklerini ekranlarından izliyoruz. Seçime odaklandılar, transfer edildikleri televizyonlarda pozisyonlarını aldılar. AKPM’nin kararlarını aynen Türkiye’de uygulamak üzere verilmiş sözleri vardı çünkü.

Ama hevesleri yine kursaklarında kaldı.

Şimdi ne desinler ekranlarından? Yavanlıkları yüzünden seyirci de kaçtı onlardan. Fatih Portakal’ı delirten de bu. Ama yaz sonuna kadar sözleşmesi varmış garibimin. Bu yaz bitmez diyor herhalde.

Sonuç olarak kendinden geçip, “Dış sesi beğendiniz mi, ben beğenmedim” diye atarlanıyor, belki kendisini atarlar diye.

Ama Fatih’çiğim, sen oraya şimdi beğenmediğin “Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olacak, keyifli keyifli yaz boyunca yayınlar yapıp tatminlerin zirvesine ulaşacağım” umuduyla geçmedin mi?

Eh işte, hurmalar tırmalar meselesi.

Haydi bakalım dış ses!!!

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin