Fuat Güner'den TRT'nin Eurovision kararına destek

Ünlü müzisyen konuk olduğu programda çarpıcı açıklamalar yaptı.

Google Haberlere Abone ol
Fuat Güner'den TRT'nin Eurovision kararına destek

Fuat Güner: Türkler’i dünyaya tanıtacak bir prodüktörümüz yok



Ele Güne Karşı, Yalnızlık Ömür Boyu, Bodrum Bodrum gibi unutulmaz şarkıların bestecisi efsane müzisyen Fuat Güner TRT Türk ekranlarında yayınlanan ‘Vapurda Çay, Simit, Sohbet’ programının konuğu oldu.



Ömer Öztürk’ün yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği program cumartesi 14:10 - 00:30 ve pazar günü 10:30’da TRT Türk ekranlarında. 



“En çok gitar teli almak için İstanbul’a geçerdim”



Kalamış’ta doğup büyüdüm. Saint Joseph’te okuyordum. Hayatım Kalamış, Caddebostan ve Moda’da geçti. İstanbul’a çok seyrek geçerdik. Hatırlıyorum; yurtdışından gitar telleri gelirdi, bir telaş gidip tel alırdım.



“Müzik ağır bastı”

Babam akordeon çalardı. Müzikle amatör olarak uğraşmamızı isterdi. Direkt söylemezdi ama ‘‘çalgıcı’’ mefhumu vardı. İnşaat mühendisiyim, mühendis olarak da çalıştım ama müzik daha ağır bastı. Bir müddet sonra istifa edip kendimi tamamen müziğe verdim. Yine olsa yine istifa ederdim. Bir şey yaratmaktan mutlu oluyorum. 



“Bizi tüm Türkiye’ye tanıtan Eurovision şarkısıydı”

İlk kez 1958’de elime gitar aldım. 1966’da Mazhar’la tanışıp, ‘‘Kaygısızlar’’ grubuyla beraber calışmaya başladık. 1971’de  Mazhar-Fuat olarak ilk albümümüzü, ‘‘Türk’üz, Türk’ü çağırırız’’ı çıkardık. 1974’te ilk klibi sonrasında Ajda Pekkan, Sezen Aksu gibi isimlere vokaller yaptık. 1984’te ‘‘Ele Güne Karşı’’ albümünü çıkardık, özel bir albüm oldu. Bu albümle tanınmaya başladık. Aslında bizi tüm Türkiye’ye  tanıtan Eurovision şarkısı olan ‘‘Diday Diday’’dır.



“TRT Eurovision’a katılmamakta haklı”

Eskiden Eurovision Türkiye’de çok büyük bir hadiseydi. Çünkü tek kanal vardı. Bütün Türkiye televizyon karşısına otururdu. O zamanlar çok politik bir ortam vardı, jüri oy kullanırdı. Sonra seyirciler oy kullanmaya başladı. Şimdi kimseye sormadan seyircilerin oy kullanma olayını geri aldılar. TRT’nin yarışmaya katılmamasını haklı buluyorum. Madem siz bize sormadınız, biz de katılmıyoruz.



“Müzik yapmak bizim için bir aşktı”

Hala da öyledir. Biz kendi bestelerimizle, kendi sözlerimizle tanınan bir grup olduk. Plak şirketine ilk kez üç sesli albüm götürdüğümüzde, ‘‘Oğlum siz daha aynı sesten söyleyemiyorsunuz.’’ demişti bize. Artık milletimiz çok sesliliği de anlamaya başladı. 



“Türkler’i dünyaya tanıtacak bir prodüktör yok”

Dünya pazarından uzak kalıyoruz. Çünkü sanatçıları oraya taşıyacak kudrette, kültürde, beyinde bir prodüktör yok. Türkler’i dünyaya tanıtacak bir firma yok. Herhalde burada kazandığımız paralar herkese yetiyor, kimse dünyaya açılmayı düşünmüyor. 



“Sivas’ın dağlarında meşhur olduğumuzu anladım”

Hiç unutmuyorum, Sezen Aksu’yla beraber bir turneye çıkmıştık. Sivas’ın dağından geçiyorduk, ayran içmek için köyde durduk. Bir çocuk ‘‘Anne bak Mazhar Fuat Özkan geçiyi’’ diye seslendi. O zaman “Biz meşhur olduk.” dedim. 



“En iyi yaptığım şey bestecilik”

‘‘Ben neyim?’’ diye kendime sormuştum. Bir numaraya besteciliği koyarım. En iyi onu yaptığımı düşünüyorum. Daha sonra şarkıcılık, sonra da enstrüman çalmak. Sözün üstüne beste yapmayı tercih ediyorum. 



“En sevilen şarkılarımız tiyatrodan doğdu”

Özkan’la Ferhan Şensoy’un tiyatrosunda oynadık. Mazhar, ‘‘Döndü Pervaneler’’ ve ‘‘Gam Yeme Sen Ey Süreyya’’ şarkılarını gelip tiyatroda dinlemiş, sonra da üstüne söz yazmış. ‘‘Döndü Pervaneler’’ ‘‘Ele Güne Karşı’’ oldu, ‘‘Gam Yeme Sen Ey Süreyya’’ ‘‘Yalnızlık Ömür Boyu’’ oldu. Tiyatrodan iki parça kazandık. 



‘‘Bugüne kadar yaptıklarınız yeter’’

Biraz tembel bir grubuz diyebilirim. Ancak üç senede bir albüm yapabiliyoruz. Bir konserde izleyicilerimize sorduk; ‘‘Bu parçaları yıllardır dinliyorsunuz. Bıkmadınız mı?’’ dedik. ‘‘Yok abi bugüne kadar yaptıklarınız yeter. Ömür boyu onları dinleyebiliriz.’’ dedi hayranlarımız. O zaman siz bir albümü daha hak ettiniz deyip albüm yapmaya karar verdik.



“Artık melodi yok”

Sadece Türk pop müziğinin değil, dünyadaki müziğin bir çağı vardı “melodi”lerin olduğu. Şimdi melodi pek yok. Aynı ritmin üstüne aynı müzikle 150 tane parça var. Ne doğru dürüst söz var, ne doğru dürüst melodi var. 1990’dan sonra bence müzik yavaş yavaş ticari olmaya başladı ve günlük tüketilmeye başlandı. 15, 20 belki 40 sene sonra da dinlenebilecek parçalar olsun istiyorum. 



“Plak sanayii çökecek”

Bilgisayar çıktıktan sonra kimse CD de almamaya başladı. Dolayısıyla bir süre sonra plak sanayii çökecek. Çünkü kimse bir şey satmıyor. Dünya bu yöne doğru gidiyorsa ona göre önlem alıp, ona göre plan yapmak lazım. Madem müzik internetten indiriliyor, bunun bir bedeli olması lazım. Telif haklarının doğru dürüst çalışması lazım ki sanatçı, oradan gelen parayla müzik kariyerini devam ettirebilsin.



“Eskiden hangi parçayı dinleyeceğini kendin seçerdin”

CD’lerde iki parçaya klip yapılıyor. O iki parçanın dışındaki parçaları duyabiliyor musunuz? N’oldu peki o parçalara? Onlar boşuna mı yapıldı? Niye onlar dinlenemiyor? Eskiden albümün içinden hangisini dinleyeceğini kendin seçerdin. Hadi televizyon klip gösteriyor, ama radyoda da o klibe çekilen şarkılar çalınıyor. Niye? Çünkü plak şirketi radyolardan onu talep ediyor. Buna inanamıyorum. 



“Söyleyemiyorsan sahneye çıkma”

Eskiden müzik yapmak için stüdyolara girmek zorundaydınız. Gelişmiş, pahalı, teknolojisi yüksek stüdyolarda, pahalı ücretlere kayıt yapıyordunuz. Şimdi herkesin evinde, bilgisayarında müzik yapmak mümkün. Bu aletlerde müziğin ritmini ayarlayabiliyorsunuz, detoneyi düzeltebiliyorsunuz. Sahnede ne olacak? Söyleyemeyince playback yapıyorlar. Söyleyemiyorsan sahneye çıkma. Bana gelen gençler oluyor. İyiyse, “İyisin.” diyorum; kötüyse, dürüstçe “Sen bu işi bırak.” diyorum.




Sıradaki Haber İçin Sürükleyin