Çanakkale'deki büyük depremi anlattı. Usta gazeteci Uğur Dündar depremde abisini kaybetmişti. Deprem anını tv100 canlı yayınında anlattı

tv100'de Haftanın Panoraması programını hazırlayan usta gazeteci Uğur Dündar, Kahramanmaraş'taki şiddetli depremle ilgili tv100 canlı yayınında önemli açıklamalar yaptı. 18 Mart 1953'te Çanakkale'de meydana gelen depremde 10 yaşında olduğunu belirten Dündar, o depremde abisini kaybettiğini söyledi ve duygu dolu sözlerle deprem anını anlattı...

Google Haberlere Abone ol
Çanakkale'deki büyük depremi anlattı. Usta gazeteci Uğur Dündar depremde abisini kaybetmişti. Deprem anını tv100 canlı yayınında anlattı

Duayen gazeteci Uğur Dündar, Kahramanmaraş'ta meydana gelen 7.4'lük depremle ilgili yaşadığı üzüntüyü tv100'de dile getirdi

Acımız çok büyük. Acılar içinde bir güne uyandık maalesef. Şu anda enkaz altında bulunanların, durumlarını depremi çocukluğunda yaşamış ve enkaz altında kalmış bir insan olarak çok iyi hissediyorum. O çaresizliği, o beklemenin ne kadar dayanılmaz olduğunu, hele dondurucu soğukta yağan kar altında böyle bir felaketi yaşamanın acısını yüreğimde hissediyorum. Böyle zamanlarda yardımlaşmanın değerini de çok iyi biliyorum. Özellikle felaketzedelere hala çadır gönderiliyor olması beni çok üzüyor. Çünkü o soğukta o çadırların ısınması mümkün değil. Ayrıca ısıtma gayretleri içerisinde yangınlarında çıkması olasılığı var. Dolayısıyla Kızılay'da devrim niteliğinde bir değişim yapan Sayın Tekin Küçükali'nin başkanlığı döneminde prefabrik evler oluşturulmuştu. 7 kişilik bir ailenin barınabileceği çok kısa sürede konumlandırılabilecek prefabrik konutlar yapmıştı Kızılay.

Kızılay sadece Türkiye'de değil, dünyanın başka ülkelerinde de çok büyük felaketlere onun döneminde koşarak ve en iyi yardımları yaparak ödüller almış, madalyalar almış bir kuruluşumuzdu. Bugün hala çadır gönderiliyor olması üzücü, düşündürücü.

Bu yardımlaşma kapsamında konteynerler oraya gönderilebilir. Gereksinimlerden biri de sıcak yiyecek, çorba ihtiyacıdır.

KOMPLO TEORİLERİNE İTİBAR EDİLMEMELİ

Ben 10 yaşımda bir çocuktum. 18 Mart 1953'te Çanakkale'de Çan Yenice depremi olarak kayıtlara geçen büyük bir felaketi yaşadık. Yataklarımızdan fırladık, çatımız çöküyordu, babamız annemiz bizi güçlükle kucaklayarak bizi dışarı çıkardı. Bizim bina çöktü, yanımızdaki bina çöktü. Ve biz 1 ay o soğukta çadırda yaşamak zorunda kaldık. Ve ben bir kardeşimi orada kaptığı bir romatizma rahatsızlık nedeniyle 23 yaşında kaybettim.

Bir de düşündürücü olan şu. Böyle dönemlerde komplo teorilerine asla itibar etmemek gerekir.

Biz fayhatlarıyla dolu bir ülkeyiz. Biz deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeği kabul ederek buna hazırlıklı olmalıyız. Ne yazık ki bugün de gördük, depremin merkezinde koşullara uygun olarak inşa edilmiş binalar ayakta, onların hemen yanıbaşında enkaz halinde, kum yığını halinde binalar. Burada belli ki bir müteahhidlik sorunu var. Deprem bölgesine uygun o koşullarda yapılmayan inşaatçılık anlayışı var. Dolayısıyla bu komplo teorileri bizi gerçekleri görmekten alıkoyar. Bunlara asla itibar etmemek lazım.

Yayıncı kardeşlerime de şunu söylemek istiyorum:

Deprem gibi, sel gibi felaketler kendiliğinden çok düşündürücü, çok acı görüntüleri içerir. Bir de bunu daha dramatize etmek son derece yanlış bir noktaya götürür hepimizi. Felaket tellallığı dediğimiz duruma düşürür. Ondan özenle sakınmak gerekir. Bakıyorum tv100 muhabirleri hem çok büyük bir özveriyle çalışıyorlar, hem de gayet serin kanlı gerçek neyse onu gösterme gayret ediyorlar. Böyle günlerde serin kanlı olmak, iyi durumda olanların çaresizlere ve yardım bekleyenlere yardım ellerini uzatmaları gerekir. Sanıyorum tv100 ailesi de böyle bir girişim başlatacak.

BİNA YIKAR, DEPREM YIKMAZ

İstanbul’da bütün binalar elden geçirildi mi? Hangisinin hangi büüklüte depreme dayanabileceğine dair bir tarama yapıldı mı? Hayır... Şimdiye kadar çoktan bitmiş olmalı evanterin çıkarılması gerekirdi. Hızlıca kentsel dönüşüme gidildi.

Kağıt üzerinde uygun yapılan ama deprem yönetmeliğine uygun yapılmayan binalar var orada. Bunların sorumluluarını devlet tek tek çıkartacak ve en ağır cezalara çarptıacak. Bundan sonra bütün bu yollara kimse tevettül edemesin.

Benim bahsettiğim İzmir depreminde sıva çatlağı bile olmayan binaya geçmeden önce tüm raporlarını aldık. Yetmedi belediyeden kayıtları çıkardık. Hakikaten gücenli olduğuna inandıktan sonra o binayı aldık.

Ben inanıyorum ki orda yıkılan bir çok bina deprem yönetmeliğine sadece kağıt üzerinde uygulanmış. Bu inşaatlara ruhsat vermemesi gereken makamlar da sorumlu. Bunlar da gerektiği şekilde cezalandırılmalı ki caydırıcı olsun.

Dünyanın en güzel ülkesi olabilir ama bu güzel ülkede bu tür tehlikeleri bilip yapıları ona göre yapmalı.

Sayın Cumhurbaşkanı yapıların ne tür olması gerektiğini ben eminim ki açıklayacaktır. Ancak öncesinde tabiki o enkazların kaldırılması, felaket zedelerin güvenli bir yaşam alanına nakledilmeleri barım vb gibi ihtiyaçların karşılanması elzem bir durumdur.

Sevgili Barış Terkoğlu bir yazı paylaşmış "İstanbul Byükşehir Belediyesi ile Boğaziçi üniversitesi bir deprem tahmin protokolü imzalamış. Amaç bir deprem senaryosunda hasar olasılığını hesaplamak.

İstanbul binalarının envanteri bunlar tarafından çıkarılmış. Nüfüsün günel verilerine bakılmış 7,5 büyüklüğünde deprem büyüklüğü baz alınarak 15 farklı senaryo yazılmış.

7,5 büyüklüğündeki depremde İstanbul'daki binaların ortalama yüzde 57.5’inin hasar görmeyeceği tahmin ediliyor. Ortalama üzde 25,9 u hafif hasarla kurtulacak. Yüzde 12,6'sı orta, yüzde 2,9 ‘unun ağır ve yüzde 1,2'sinin çok ağır hasar görmesi bekleniyor.

İstanbul’da analiz edilen binaların topalm sayısı 1 milyon 166 bin 330 bu durumda 48 bin bina apır ya da çok ağır 14 bin civarında ağır hasar görecek bina ise içindekiler için tam anlamıyla mezar olma riskini taşıyor. 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin