BİR ÇAKMA ÇANTA İTİRAFI DA BİRAND'IN EŞİ CEMRE BİRAND'DAN

© MEDYATAVA-BDP Milletvekili Aysel Tuğluk'un, kullandığı Louis Vuitton marka çantanın sahte olduğunu açıklaması medyada çok tartışılmıştı. Tartışma yaratacak bir çakma çanta itirafı da Mehmet Ali Birand'ın eşi Cemre Birand'dan geldi.

Google Haberlere Abone ol
BİR ÇAKMA ÇANTA İTİRAFI DA BİRAND'IN EŞİ CEMRE BİRAND'DAN

Dün akşam Skytürk 360'ta İzzet Çapa'nın sunduğu "İzzet Paşa" programına katılan Mehmet Ali Birand ve eşi Cemre Birand ilginç açıklamalarda bulundular.


 


İşte dün akşamki programdan öne çıkan açıklamalar:


 


İzzet Çapa: İki gün önce Enver’in programında yine bir şeyler söylediniz. Bu nedir, inandığımı söylerim mi?


 


Mehmet Ali Birand: Dedim ki bu gidişe bakarsak günün birinde ben görürüm görmem, siz görürsünüz görmezsiniz bilemem ama önümüzdeki yıllarda Abdullah Öcalan da serbest kalır hatta PKK bir partiye döner. Abdullah Öcalan da o partinin başına geçer. Meclise de girer. Bu bir tahmin ama bu gidiş böyle bir gidiş.


 


İÇ: Bu söylediklerinizden pişmanlık duydunuz mu peki?


 


MAB: Hiç katiyen. Soruyu sorduğu için söyledim. Bütün hayatım aman dengelere dikkat, ay onu söylemeyeyim mahkeme açılmasın ile geçti. Artık yetti cana imana. Doğru gördüğüm çok net biçimde söyledim.


 


Yalancı Hermes çanta kullanıyorum


 


İÇ: Yok mu sizde Louboutin ayakkabı, Hermes çanta?


 


Cemre Birand: Yok, yalancısı var. Çok seviyorum yalancılarını. Niye o kadar para vereyim?


 


İÇ: Fransa’ya giderken yakalanmayın?


 


CB: Götürmüyorum, İstanbul’da geziyorum onlarla. Birkaç tane Louboutin’im var ama Louboutin Louboutin değilken aldıklarım onlar ama Hermes çantaya o parayı vermem ben, deli miyim? Mücevherlere veririm ama onlara vermem.


 


Ali Kırca


 


CB: Mehmet Ali’yi seyretmekten sıkıldığım zaman Ali Kırca’ya geçiyorum. Bunu hep söylüyorum Mehmet Ali’ye. Ali’yi eskiden tanıdığım için. Mehmet Ali yine anlatıyor kazalar falan. Hopp Ali’ye geçiyorum.


 


MAB: Sanki Ali Kırca kazaları anlatmıyor.


 


CB: Anlatmıyor. Ali’yi severim ben.


 


MAB: Sanki üst düzey bilmem ne analizi yapıyor, o da aynı şeyleri anlatıyor


 


CB: Ali’nin sesini severim ben.


 


MAB: Benim gibi karga gibi sesi olduğu için.


 


İÇ: Biraz kıskanıyor musunuz?


 


CB: Sinirleniyor.


 


MAB: Yok canım ne sinirleneceğim aman.


 


CB: Yalan söylüyor sinirleniyor. Seyretmesen de olur diyor.


 


Ayşe Arman


 


İÇ: Üniversiteden çok kişi yetişti ama Ayşe Arman’ı işe almamışsınız galiba?


 


MAB: Ayşe Arman’ı işe almadım değil o kendisi pek istemedi. Televizyonu Ayşe sevmedi. Yazılı basında çok daha rahattı. O zaman da Ayşe ne istediğini bilen bir kızdır ve istediğini elde etti doğrusu.


 


“Çok güzel bulaşık yıkarım”


 


İÇ: Yemek ile aranız nasıl, Brüksel lahanası yapmayı Brüksel’de öğrendiniz mi?


 


MAB: Benim çok iyi bildiğim bir şey vardır, bulaşık yıkamak. Benim üzerime iyi bulaşık yıkayan yoktur. Ben en verimli dönemimi Brüksel’deyken geçirdim çünkü etrafımızda insanlar yoktu. Çok rahatlıkla çalışıyordum. Bütün en esaslı kitaplarımı o zaman yazdım. Hele kitap yazarken insan bambaşka oluyor. Kitabı yazıyorsunuz belirli bir noktaya geliyorsunuz, basıyor. Bastığı zaman kalkıp bulaşık yıkardım.


 


CB: Çok güzel yıkar…


 


MAB: Pırıl pırıl yapardım. O bana bir rahatlama gibi gelirdi.


 


İÇ: Yemek yapmaz mısınız?


 


MAB: Yemekle hiç alakam olmadı.


 


İÇ:Herkes saatlerinize takık. Bileğinizdeki bileziğin bir hikayesi varmış sanırım?


 


MAB: Gayet tabi. Bir bileziğim bir de bezden kemerim var. Onu hastalığım bitene kadar taşıyacağım. Beraber gittik sen anlat.


 


CB: Bu yaz Mehmet Ali’nin sınıf arkadaşı Ünal Aysal bizi Aikidiki diye Yunanistan’ın bir yarım adasına götürdü, Selanik’in o taraflarda. Bunlar üç parmak, bir tanesinde Atos Dağı diye bir yer var. Orada manastırlar var. Bu manastırların bir tanesinde bir kutsal kemer var.


 


MAB: Aslında orası Vatikan gibi…


 


CB: Bir sürü manastır var. Orası kilisenin malı. İzin Bartelemous’tan çıkıyor. Bu manastırların bir tanesinde kutsal bir kemer var. O kutsal kemere bezden bir kemer sürerseniz hastalığınız geçiyor diye bir inanç var. Ünal bizi oraya götürdü ama biz inemedik kadınlar o yarım adaya alınmıyor.


 


MAB: Bu kemer kanser hastaları için çok önemli ama.


 


CB: Oraya tek giren dişi kedi. Bir mil ötesine yaklaşamıyor gemiler. Turistler de gidemiyor sadece erkekler özel izinle gidiliyor. Onlar gittiler oraya, o kemere başka bir kemer sürüldü ve o kemeri de Mehmet Ali’nin beline bağladılar. Ondan sonra da okunmuş bu bilezikten aldılar. Onu da takacak hep.


 


MAB: Ben buna inanıyorum, inanmayan olabilir. Çok özel izinle çok nadir insanlar gidebiliyor oraya.


 


İÇ: Londra’da da zor bir ameliyat geçirdiniz…


 


MAB: Evet 5. ameliyat işte o son ameliyattı. Ondan sonra zaten kendime gelebildim. 6 ay alçıda yattım. O zaman insan dünyayı farklı olarak görüyor zaten.


 


İÇ: İngilizce’yi o zaman mı öğrendiniz?


 


MAB: O zaman öğrendim. İngilizceyi sevgililerimden öğrendim. Ben daima dil öğrenmek isteyen gençlere onu tavsiye ediyorum. İngilizlerle, Amerikalılarla flört edin, İngilizce’yi de öyle öğrenin. Çok daha kolay çok daha ucuz ve de keyifli.


 


İÇ: Lulu muydu adı?


 


CB: Linda


 


İÇ: Ee siz biliyorsunuz…


 


CB: Tabi tabi.


 


İÇ: Sizin ilk aşkınız kim?


 


CB: İlk aşkım 5. sınıfta Eray. Beraber bale yapmıştık bir müsamerede.


 


MAB: Eray bale mi yapıyordu? Vay. Ben bale bilmiyordum tabi, yapamazdım da zaten.


 


İÇ: O ameliyatın size verdiği hayat dersi ne?


 


MAB: İnsanoğlu her zorluğa kendini adapte edebiliyor, her zorluğa alışabiliyor. Ben belime kadar alçı ile tuvalete çıkabildim. Vücudum bile bükülmüyordu alçıdan. Tek başınıza pantolon ve donunuzu nasıl giyebileceğinizi öğreniyorsunuz.


 


İÇ: Demin dualardan bahsederken ameliyattan önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sizin için dua ettiği söylenir. Doğru mudur bu?


 


MAB: Doğru. Şöyle olmuş doğrusu, onu da kendisi anlattı bana. Benim hastalık haberlerim çıkınca zaten aramıştı. Bir 32.Gün programına gelmişti. Dedi ki eğer güçlü olursanız atlatırsınız dedi. Daha o zaman kendisi hasta olmamıştı. Böyle bir konuşmamız oldu. Üzüldüğünü söyledi. Ben ameliyat oldum bitti. Beni hastanede aradı, geçmiş olsun dedi. Sonra BM’lere toplantıya giderken beraber yolda, eşiyle beraber oturuyorlar böyle. Mehmet Ali Birand size bir şey anlatmak istiyorum dedi. Etrafında insanlar da var tabi. Bakın dedi ameliyat olduğunuz gece beni uyku tutmamıştı dedi. Saat 2 gibi kalktım, kızım Sümeyye ve eşim ile Eyüp Sultan’a gittik dedi. Namaz kılmış orada. Namaz kıldıktan sonra da sizin için dua ettim dedi. Ben ameliyattan önce ekranlardan ayrılırken benim herkesin dualarına ihtiyacım var, dualarınızı eksik etmeyin dedim. O da eksik etmedim dedi. Çok etkilendim tabi.


 


İÇ: Bu son Apo olayından sonra sosyal medya patladı, telefon trafiğinde size ve kanala tehdit geldi mi?


 


MAB: Öcalan ile ilgili açıklamalarımdan sonra bol bol küfür edenler oldu.


 


İÇ: Kaç küfür aldınız peki?


 


MAB: Herhalde 4-5 bin küfür almışımdır. Çok büyük bir sayı değil, benim bundan önceki aldıklarımla karşılaştırırsanız. Ama şu benim çok dikkatimi çekti ve üzüldüm de doğrusu. Yahu arkadaşlar bu bir tahmin, bu bir öngörü. Olur olmaz. Niye küfür ediyorsunuz, deyin ki Mehmet Ali’nin bu görüşü ile hemfikir değilim.


 


İÇ: Sadece bu konu ile ilgili değil genel olarak tehdit alıyor musunuz?


 


MAB: Tehdit alma dönemi 2003-2004‘ten bu yana bitti. Özellikle 28 Şubat döneminde çok tehdit alınırdı.


 


İÇ: Ben tehdit alıyor musunuz derken, eşinizden alıyor musunuz diye sordum.


 


CB: Alıyor, alıyor.


 


MAB: Oradan sık sık alıyorum.


 


CB: Ben mesaj çekiyorum ya da açıp telefonu söylüyorum, o zaman o da telefonu suratıma kapatıyor.


 


 


İÇ: Siz burjuvayım dediniz, size göre burjuvanın tanımı nedir?


 


CB: Köklü olmak, değerleri olmak ve omurgalı olmak öyle bir duruş. O değerlerden de ödün vermezler.


 


İÇ: Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz Mehmet Ali Bey?


 


CB: Erenköylü mahalle çocuğu.


 


MAB: Evet olabilir.


 


CB: Ruhu öyledir.


 


MAB: Ben ona daha yakınım.


 


İÇ: Ne oldu da birden bire Kürt olduğunuzu açıkladınız?


 


MAB: Kimse sormamıştı ki? Zaten önce Cemre buldu.


 


CB: Umur doğduğunda nereli olduğumuzu biliyordum ama Mehmet Ali’nin bilmiyordum. Dayısı Mahmut Dikermen’e mektup yazdım. Siz kimsiniz diye. Oğluma bir soyağacı yapmak istedim. Mehmet Ali’nin büyükbabası Abdullah Efendi’yi kurmuş.


 


İÇ: Nasıl bu kadar parasız oluyorlar, koskoca Abdullah Efendi?


 


CB: Çok müsrifmiş. Kadın, kumar, gezme olunca bütün parasını sarfediyor ve yok oluyor tarihten. Ne zaman nerede öldüğünü de kimse bilmiyor, bir anda yok oluyor. Birden bire fakirlik içinde kalıyor aile.


 


İÇ: Çünkü Abdullah Efendi’nin parası yemekle bitecek bir para değil.


 


CB: O parasını, hisselerini veriyor oraya ve yok oluyor.


 


İÇ: Neden kitapla birlikte peki açıklandı Kürt olduğunuz?


 


MAB: Ben Kürt’lüğümü birden bire keşfetmedim. Ben evet Kürt olduğumu sonradan duydum. Evde kimse bahsetmezdi, böyle bir şey yoktu. Baba tarafım Karadeniz Ereğlisi. Neden ben onu daha çok biliyorum çünkü orada madenleri varmış. Baba tarafımın ailesinin büyük şeyinin. Kafası düşesice derlerdi Celal Bayar için. Celal Bayar el koymuş, milleştirmiş bizimkileri ve dımdızlak kalmış bütün ailenin madenleri. Onun için biliniyordu, diğer taraf bilinmiyordu. Cemre sorunca dayım ya bizim büyük dedemiz Palo’dan demiş.


 


CB: Mehmet Ali ilgilenmezdi.


 


İÇ: Sizin için önem teşkil ediyor mu?


 


MAB: Hiç. Bana Ermeni çocuğu derlerdi. Ermeni olsaydım bunu da onurla söylerdim. Bunlar benim için önemli değil. Şimdi mesajlar, e-mailler geliyor sen asimile Kürt’sün diye, evet ben asimile Kürt’üm. Ben İstanbul’da doğdum, İstanbul’da büyüdüm. Ben bugün Kürt sorununa bu kadar farklı bakıyorsam bu Kürt olduğumdan değil. Benim hayata bakış açımla alakalı.


 


İÇ: Umur’un doğumuna gelirsek. Bu kadar mucize olduğuna göre bu bebek, Mehmet Ali Bey herhalde çok sevinmiştir. Başında çiçeklerle dünyaya hoş getirdin bebeğimizi demiştir. Brüksel’de mi doğurdunuz?


 


CB: Brüksel’de doğurdum.


 


İÇ: Sevinç içinde çığlıklar atarak yanınızdan ayrılmadı herhalde.


 


CB: Ben Mehmet Ali’ye ağrım tuttu dedi. Mehmet Ali bana dedi ki daha çok erken, yat uyu, gazdır dedi. Kalktım gittim eski ANAP Milletvekili Ogan’a, o da bizde kalıyor yan odada. Dedim bu kadar sıklıkla ağrılarım oluyor. Yok dedi, sen doğuruyorsun, ben her şeyi topladım kapıdan çıkıyoruz Ogan ile, Mehmet Ali nereye gidiyorsunuz dedi. Sen madem gelmiyorsun ben doğurmaya gidiyorum dedim. Durun ben de geleyim, göreceksiniz eve geleceğiz dedi. Gidiş o gidiş tabi, eve dönmedik. İkimiz birden hastaneye gittik, kadın bakıyor böyle yazıyor. Bunun babası kim dedi, ben bir an düşündüm böyle bilmiyorum demeyi. Ondan sonra doğurdum, gitti Mehmet Ali de ertesi günü yok.


 


MAB: Ne ertesi gün yok? Canım öğlene kadar gelmedim. Yazılarım var bilmem neyim var, gazete haber bekliyor.


 


CB: Bitirmişiz işi tabi çocuk doğmuş bitmiş. O problem geride kalmış şimdi ileriye bakacağız. Ne var ileride, yazı yazacaklar değil mi? Ben çocuğu gördüm, saate baktım, yok gelmiyor. Başladım ağlamaya. Bir ağlama bir kıyamet. Zaten annem yetişememiş, çocuk aniden doğmuş, tek başınayım kukumav gibi hastanede. Bir ağlama bir ağlama, hasta bakıcılar geldi onlar sakinleştirdiler. Ondan sonra da Mehmet Ali geldi, gayet memnun işte İstanbul’la konuştum. Bilmem ne ile yaptım diye.


 


MAB: Abdi Abi tebrik etti.


 


CB: Tebrikleri kabul etmiş. Sonra da nerdeyse aklına gelip geldi.


 


İÇ: Askerlerle hiçbir dönem anlaşamadınız? Gazetelerden kovulma nedeninizin de askerler olduğu söyleniyor. Doğru mudur?


 


MAB: Doğrudur.


 


CB: Ama neden olduğunu da sana söyleyeyim. Mehmet Ali, Emret Komutanım diye bir kitap yazdı. Bunu yazarken de rahmetli Güven Erkaya ve Atilla Kıyat yazdırdılar o kitabı. Onlar anlattılar yani.Onlar o zaman Brüksel’de hepsi küçük rütbeli askerlerdi. Çok da arkadaşımızdı. Onlar yazdırdılar o kitabı. Yani onların sayesinde yazıldı o kitap yoksa nereden bilecek Mehmet Ali, askerlik yapmadı yani. Nosyonu yoktu. Asker ruhunun içinde de değildi. Bu adamlar anlattılar bunu. Kitapta da bir yer var askerlerin karılarından bahsediyor. Diyor ki ilk gördükleri kadınla evlenirler diyor. Bu laf Mehmet Ali’nin ölümü oldu. Çünkü Genelkurmay Başkanlığı askeri manevra dışında hiçbir açıklama, basın bülteni yapmazken bizim karılarımız namusludur bilmem nedir diye açıklama yaptı. Bu korkunç bir olay.


 


İÇ: O zaman mı kara listeye alındı?


 


MAB: Kadınların ahı…


 


CB: Hep söyledi kaç tane kadın Mehmet Ali Bey siz bizi tanımıyorsunuz diye.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin