BEKİR HAZAR: AHMET HAKAN HARBİDEN İYİ MAGAZİN YAZIYOR

Sayım Çınar, Yeni Şafak televizyon eleştirmeni Bekir Hazar’la konuştu. Kendisinin Şenay Düdek’in erkek versiyonuna benzetilmesini, İslamcı yazarların magazin yazmalarının neden küçümsendiğini, Timuçin Esen’in magazin muhabirleri ile yaşadığı gerilimi, Acun Ilıcalı’nın yüksek reyting almasını, harbiden iyi magazin yazan yazarları Sayım Çınar’a anlattı.

Google Haberlere Abone ol
BEKİR HAZAR: AHMET HAKAN HARBİDEN İYİ MAGAZİN YAZIYOR

Siz Yeni Şafak gazetesinde TV eleştirileri yazıyorsunuz. Yazılarınıza nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz? Yazılarıyla ses getiren bir televizyon eleştirmeni olmanın püf noktaları nelerdir?


Televizyonculuğu yaşamak en büyük püf noktası bana göre. Eğer TV sektöründe çalıştıysanız veya çalışıyorsanız, daha dikkatli, adil ve bilerek eleştiri getirme şansınız var. Bir programı ekranda görüp eleştirmek başkadır, bir programın ekrana gelmeden önceki safhasını da bilerek görmek çok daha başka. Seyirci profilini saat saat bilir, beklentilerini yaşayarak görürseniz, buna göre de format ve ekran yüzünü mercek altına alırsanız daha tutarlı olmanız kolaylaşır. Örneğin rahatlıkla Beyaz’dan Acun olmaz diyebilirsiniz. Kolaylıkla Cem Davran sabah programına başlamadan olmazı söyleyebilirsiniz. Ve üzerine de “Haber kanalı tipi bir programcı Cem Davran. Eğlence kanalında olmaz” diye de ekleyebilirsiniz.



Sizi Şenay Düdek’in erkek versiyonuna benzetmelerine ne diyorsunuz? Şenay Düdek’le sizin aranızda nasıl benzerlik var?


Onun erkek versiyonuna benzetildiğimi ilk kez duydum. Şenay Düdek beğendiğim, birlikte program yapmak istediğim çok başarılı bir gazeteci ve televizyoncu. Ona benzetilmek hoşuma gider. Dobra ve keskin bir gazeteciliği var. Ben de kendimi keskin bulurum. Sanırım buradan bir benzerliğimiz var.



İslamcı yazarların magazin yazması neden küçümseniyor? Yeni Şafak gazetesi magazin gazeteciliğine nasıl bakıyor?


İslamcı, cı, cu tanımlamalarına katılmıyorum, bunu tasvip etmiyorum. Bir gazete İslamcı ise diğeri anti-İslamcı mıdır? Bu bir meslektir. Gazeteci gazetecidir. Manav da manavdır, bakkal bakkaldır, inşatçı da inşaatçı. İslamcı inşaatçı, İslamcı bakkal, İslamcı manav diye bir şey duydunuz mu? Bir insanın inançlarına bakıp ona İslamcı manav mı diyeceğiz yani… Yazarların da, gazetecilerin de dinci, Budist, Hıristiyan, Yahudi, ateist diye sınıflandırması mı olur? Bu tür yaklaşımları çok bağnaz, sığ ve bu devirde gericilik olarak görüyorum. Bugüne kadar sinemada olsun, sanatın diğer alanlarında ve medyada belirli ideolojilere hakim bir sınıfın hakimiyeti vardı. Sosyal demokrat değilsen sanatçı olup iş alman bile zordu. Bu tabular yıkıldı. Sanatçılar kadar bazı gazeteciler de kendilerine örülen duvarları yıktı.


Haberin olduğu her yer ayrımsız her gazetecinin bulunması gereken bir yerdir. Magazin de bir haberse buna sadece şu medya gidecek, bu medya gidemeyecek diye bir yasa da yoktur. Artık medyadaki tekellerin yıkıldığı bir dönemdeyiz. Yeni Şafak magazin haberciliğine seviyeli ve saygın çerçeveler içinde yaklaşıyor. Göze hitap eden arka sayfa magazinciliğini değil, haber içeren, bilgi veren ön sayfa magazinciliğini benimsiyor.



Magazin haberlerinin ülkenin gündemine oturmasına ne diyorsunuz? Harbiden iyi magazin yazan yazarlara kimi örnek verebilirsiniz?


Türkiye’de ekonomi yazarı da, siyaset yazarı da magazin yazarsa gündem tabii ki magazin olur. Sanatçı ile polemiklere girerler. Çünkü ünlü ile polemik ünleri artırır. Marjinal bir kazanım sağlar yazara. Magazinci siyaset yazsa, ekonomiden bahsetse yadırganır. Ama magazinci olmadığı ile övünen herkes magazine de bodoslama dalar köşelerinde. Böyle bir ortamda magazininin sık sık gündeme oturması normal. Hülya Avşar’a iki, Gülben Ergen’e üç, Fazıl Say’a dört sallarsanız, onlar da size cevap verirse kadayıf üzeri kaymak olur. “Vaay be” seviyesine ulaşırsınız. Ünlü biri sizi muhatap almıştır. Siz de siyaset yazan biri olarak onu kale almışsınızdır. İsa’ya da Musa’ya da yarar bir durum vardır ortada. “Oh ne ala” vaziyetleridir ortadaki hal. Bu anlamda bakarsak “harbiden iyi magazin yazan bir yazar” olarak Ahmet Hakan’ı görürüm.


Bunun tam zıttı anlamda ise Hıncal Uluç, Cengiz Semercioğlu, Aykut Işıklar, Kenan Erçetingöz ve eğer yazmayı bırakmasaydı Şenay Düdek gibi isimler aklıma geliyor.



Çağdaş Gazeteciler Derneği, oyuncu Timuçin Esen’in magazin muhabirleri ile yaşadığı tartışma sonucu, kelepçelenerek karakola götürülmesiyle son bulan olayı, "kişilik haklarına yönelik bir saldırı olarak" değerlendirdi. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?


Eğer Timuçin Esen’in gittiği mekanda bir haber unsuru varsa bunu haber yapmak normaldir. Ancak sırf alkollü halini takip edeyim de programda beş dakikayı doldurayım diye bakıyorsanız bu faciadır. Artık alkol alan sanatçı takibinden vazgeçilmesi gerekir. Alkol almış bir kişiden burnuna kameraların dayandığı bir ortamda normal hareketler beklemek de insafsızlık olur.


Gazeteci saldırıya uğrayan dahi olsa “Lütfen, rica ederim” diyen kişi olmalıdır. Timuçin Esen olayında izlediğimiz görüntüler mesleki anlamda kabul edilemez. Ancak ekrana yansıyan görüntüler öncesinde neler yaşandığını da tam ve net bilemiyoruz. Olayın patlak verdiği anda tek kamera var. Ve o kamera kırılıyor. Biz bu olaydan sonra gelen kameraların çektiği görüntüleri izledik. Kamera kırılma anında neler oldu bilmiyoruz. Mevcut görüntülere göre yaşananlar tabii ki tasvip edilemez. Ancak burada da muhabirleri suçlamak ve terörist diyerek hedef gösterip linç etmek büyük haksızlık olur. Eğer ortada sorumlu varsa bu onları yönetenlerdir. Ucuz programlar uğruna ucuz eleman çalıştırırsan başın her zaman ağrır. Son dönemlerde gelinen nokta budur. Televizyon genel müdürlerinin dahi bunda payı vardır. Çünkü üç kuruşa magazin programı yapılmasında onların imzaları vardır. Çürük elmalar medyanın her kesiminde mevcuttur. Ancak bu gazetecilere şemsiye yapıştırma, kafa ve tekme hakkını kimseye vermez. Özellikle de sanatçılara. Türkiye bir hukuk devletidir, uçan tekme devleti hiç değildir. Bu olayı baz alıp “Şiddete şiddeti düşünüyoruz” diyen sanatçılar türemiştir. Bu olacak iş değildir. Yazıktır, ayıptır. O zaman aynı kişiler ortaya çıkıp “kaldıralım mahkemeleri de” demek zorundadır. Veya aralarında yargıç ve savcılar seçip “sanatçı mahkemeleri” kurduklarını ilan etmeliler.



Siz kendinizi magazinel buluyor musunuz?


Hayır bulmuyorum.



Siz tanınmış, eğitimli bir gazetecisiniz. Bir takım evrelerden geçmiş, televizyonlarda çalışmış ve şöhret olmuş bir insansınız. Şöhret sizin için neyi çağrıştırıyor?


Ben kendimi magazinci, şucu veya bucu olarak görmüyorum. Gazeteci gazetecidir. “Ben siyasetçiyim” diyen bir gazeteci var mı? Veya “Ben Sporcuyum” diyeni? Yok. Ben gazeteciyim. Haberin olduğu her alanda çalıştım. Sporda da, siyaset ve ekonomide de, haberin en tepesinde de, magazinde de. Programlarda da. Şimdi ne oldum o zaman? Sporcu, haberci, magazinci mi? Ben televizyoncuyum ve gazeteciyim. Şöhretli olduğumu düşünmüyorum. Şöhret nedir derseniz; afettir.



Bazı magazin yazarları yalan ve çirkef şeyler yazıyorlar. Büyük gazetelerde köşe yazan gıybetçi yazarlara neler önerirsiniz?


Dedikodu yazarsanız her zaman iftiracı durumuna düşersiniz. Onlara dedikodudan çıkmalarını, masadan kalkıp haberin kaynağına inmelerini öneririm. Zaman zaman ben de iftiraya uğradım. Dönüp bakmadım bile. Çünkü hayatımın her anı çok önemli. Onlara bir saniye bile harcayacak kadar bonkör değilim. Doğru olmak, insanı değerli kılar. Değerli olmayı seçmeliler.



Gazete ve televizyon habercileri son hızla internete yöneliyorlar. Sizin internetle olan ilişkiniz nasıl? Günde ne kadar magazin sitelerinde dolaşıyorsunuz?


Ayrımsız tüm siteleri dolaşırım. Haber, medya ve magazin portallarının tamamı; TV izlerken, iş konuşurken, sohbet ederken dahi. Süresini hesaplamadım.



Siz aynı zamanda Show TV’de çalışıyorsunuz. Sizce büyük bir kanalda en çok hangi programlar reyting getiriyor? Acun Ilıcalı’nın reyting almasını neye bağlıyorsunuz?


Kadını ve çocukları yakalayan programlar banko reyting getirir. Çünkü kumanda onlarda. Acun sıcak, doğal ve samimi. Seyirci onu aileden görüyor “Bizim evin oğlu” gibi hissediyor. Tılsım burada.



Saba Tümer’in CNN Türk’teki yeni programını nasıl buluyorsunuz? Habertürk Saba Tümer’in boşluğunu doldurdu mu sizce?


Saba çok başarılı ve kendine özgü çok farklı bir tarza sahip. Habercilikle, eğlenceli muhabbeti birleştiren, yayınlandığı saat dilimine cuk oturan bir yüz. Samimi ve henüz sırrını çözemediğim bir ekran çekiciliğine sahip. Haber kanallarında da kahkaha atılabileceğini göstererek farklı bir misyona imza attı. Maalesef Habertürk onun yerini dolduramadı. Dolduramaz da. Çünkü başka Saba yok.



Türkiye’deki entelektüeller hakkında neler düşünüyorsunuz? “Ego sorunu, Türk entelektüellerinin kesinlikle ve açık farkla en büyük sorunudur” tezine katılıyor musunuz?


Ego sorununa kesinlikle katılıyorum. Ülke insanını “göbeğini kaşıyan adam” veya “dağdaki çoban” sınıflaması içine sokup, küçük gören bir ego hazzıyla bölüp parçalara ayıran, ardından da “kahrolsun bölücülük” bayraktarlığı yaparak bulutların üzerinde yaşayan sınırsız sorumsuz bir egoist entelektüel yapılanması var Türkiye’de. Hem insanları sınıflara ayırırlar hem de “Yaşasın Sınıfsız Türkiye” diye bağırırlar.



Son olarak magazinin ucu mafyaya mı dayanıyor? Size tehditler gelmiyor mu?


Magazinin ucu mafyaya dayanmıyor. Ancak bazı yerlerde mafya ucundan magazine girmeye çalışıyor ve girdiği anlar da oluyor. Bazı sanatçılar veya gazeteciler de buna alet olabiliyor. Zaman zaman tehditler aldım. Önemsemedim.






SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin