Yaranmaya ne gerek, yararlanmak varken
MİKROFONU elinde bulunduran profesör, 'Evet, ben medyaya düşman
gazeteciler yetiştiriyorum' diyordu.
Gerek ses tonu ve gerekse kullandığı kelimelerden, medyaya son
derece öfkeli olduğu çok açıktı.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi'nin düzenlediği
'Medya ve manipülasyon' konulu sempozyumu izleyenlerin şaşkın
bakışları altında, medyanın kendince 'rezilliklerini' anlatırken,
kendinden geçmişti:
- Sen kim, medya patronluğu kim?.. Sen git asli işin olan
kaportacılığa devam et. Sen ancak kötü bir kaportacı olursun...
*
MEDYADA pek çok şeyin yolunda gitmediği muhakkak.
Sözünü ettiğim sempozyumun yapıldığı dönemde, yani bundan üç yıl
öncesinde de gerçek anlamda 'lay lay lom' gazeteciliğinin hakim
olduğu ayrı bir gerçek.
Ama herşeye rağmen 'Medya sadece patronunun sesi, yapılan her
haber, atılan her manşet sadece ve sadece patronlara hizmet etmek
içindir' denirse, orada 'dur' demek gerekir.
Bu ülkede pek çok yolsuzluğu, pek çok arsızlığı, pek çok skandalı
ortaya çıkaran, kamuoyuna duyuran da sonuçta bu medya.
Görevi bu ülkeye gazeteci yetiştirmek olan bir kişinin, üstelik
profesör ünvanlı birinin aksaklıkları, yanlışları tesbit ederek,
çözüm yolları önermesi gerekirken, bütün medyayı aynı kefeye koyup,
adını vererek bir medya patronuna akademik eleştiriyle bağdaşmayan,
kişisel saldırısı yakışmamıştı.
Öğretim görevlisi, öğrenci, konuk, salonda yüzlerce izleyici
bulunuyordu. Doğrusu diğer konuşmacılar da medyayı yerden yere
vurmakta yarışmışlardı.
Ve ben, o dönemde lay lay lom gazetecilik anlayışının son kurbanı
olduğum halde, söz alıp itiraz etmiştim:
- Sevgili hocalar, üslubunuzu akademik bulmadığımı ve ayıpladığımı
belirtmek isterim. Evet, medyanın eksiklerini, yanlışlarını
tartışalım, hepsini bir bir ortaya koyalım. Pratiği yaşayan ve
yanlışlara karşı çıktığı için gazetecilikten koparılmak istenmiş
biri olarak, pek çok konuda düşüncelerimiz örtüşüyor da olabilir.
Ama medyaya düşman değil, ilkeli ve gazetecilik doğrularıyla
yoğrulmuş adaylar yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Medyanın patron değil, editoryal bağımsızlık sorunu var. Medyanın
sorunu patronlar değil, kendisini patrondan fazla patron gören
yöneticilerdir.
Bunlar sadece okuyucu veya izleyicilerini değil, patronlarını da
yanıltıyorlar.
Bu konudaki örnekler çok açık. Bakın biri patronunu demir
parmaklıklar arkasına gönderdi. Diğeri de patronunu bataklığa
sürüklüyor.
Bunları artık gazeteci olarak görürseniz, yanlış yaparsınız. Siz
sevgili hocalar, gazeteci yetiştiren akademisyenler, patronları
hedef gösterip, kaportacı diye aşağılamak yerine,
gazeteciliklerini, editoryal bağımsızlık ilkesini unutup,
patronlarından fazla patron kesilenleri irdeleyin. Asıl hedefiniz,
o omurgasızlar olmalı.
Unutmayın, herşeye rağmen bu medya ile karanlıklar
aydınlanacak.
*
ŞİMDİ hatırlıyorum. O gün salonda Ali Atıf Bir Hoca da vardı.
Televizyon reytinglerini ölçen AGB kontenjanından, gazeteye reklam
analizleri yapmaya başlamıştı. Daha çok yeniydi. O yüzden olsa
gerek, kaportacı sataşmalarına da, benim patron gazeteciler
değerlendirmeme de karışmamayı tercih etmişti.
Genel yayın yönetmenini göklere çıkardığı, kendisine sütun
açılmasını sağlayan patroniçesini bir satırla da olsa anmayı ihmal
etmediği son derece duygusal dünkü yazısını okuyunca, 'Bravo Atıf
Hoca, delikanlılık işte böyle olur' dedim kendi kendime.
Yazının sonuna 'yaranmak için yazmadığını' not etme gereğini
hissetmiş nedense.
Durum o kadar açık ki, o nota hiç gerek yoktu halbuki...
Ne dersin, karşı sınıfın hocası?.
NOKTA....Üniversiteler ne düşman ne de yağcı yetiştirsin!
AYDIN CANDABAK: MEDYANIN SORUNU PATRONLAR DEĞİL KENDİNİ PATRONDAN ÇOK PATRON GÖREN YÖNETİCİLER
"Mikrofonu elinde bulunduran profesör, ´Evet, ben medyaya düşman gazeteciler yetiştiriyorum´ diyordu..." Halka ve Olaylara Tercüman yazarı Aydın Candabakoğlu, üç yıl önce düzenlenen medya ile ilgili bir sempozyumda yapılan bu konuşmayı hatırlattığı yazısında medyadaki "asıl sorunu" tartışıyor: Medyanın sorunu patronlar değil, editoryal bağımsızlık.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin