ATILGAN BAYAR: KÖŞE YAZIP DA TUTUMUNU BELLİ ETMEMEYİ BİR TÜR SİNSİLİK OLARAK GÖRÜYORUM

MEDYATAVA RÖPORTAJ: Sayım Çınar bu hafta Akşam gazetesi köşe yazarı Atılgan Bayar’la konuştu. Bayar, Habertürk’ten ayrılma gerekçesini, Akşam gazetesinde nasıl yazmaya başladığını, televizyon programlarına çıkmak için neden para talep ettiğini Sayım Çınar’a anlattı.

Google Haberlere Abone ol
ATILGAN BAYAR: KÖŞE YAZIP DA TUTUMUNU BELLİ ETMEMEYİ BİR TÜR SİNSİLİK OLARAK GÖRÜYORUM

Son dönemlerde Akşam gazetesinde yazmış olduğunuz yazılar ilgi çekiyor. İsmail Küçükkaya’ya katılmadığınız yazılar sizin daha çok okunmanızı sağlıyor, değil mi?


Öyle mi dersiniz? İsmail Küçükkaya’ya katılmadığım bir tek konu olduğunu hatırlıyorum. O da Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik niteliğiyle ilgili bir konuydu. Ben Kılıçdaroğlu kimliğindeki belirsizliğin dünyadaki yeni liderlik profilleri eğilimleriyle uyumlu olduğunu düşünüyorum. Hem Kürt, hem Alevi, hem Sünni, hem Türk, hem solcu, hem demokrat, hem cumhuriyetçi... ‘Hem o, hem öteki; yani ne o ne öteki’ liderlik profili, ‘açılım girişimleri’ dönemleri için mükemmel bir imkan içeriyor. Tıpkı Katolik Fransa’yı tahkim edenin Yahudi Sarkozy, tıpkı WASP Amerika’yı tahkim edenin Müslüman kökleri olan bir Zenci olduğu gibi. Ama, Kılıçdaroğlu çoklu değerleri ve çoklu kimlikleri başarıyla kullanabilir veya kullanamaz; o da İsmail’in haklı çıkma ihtimali bulunan ayrı bir konu.


Sanırım İsmail Küçükkaya’ya katılmadığım durumu, okurun değil, gazetecilerin ilgisini çekmiştir, daha çok; bir çatışma mı var, diye. Ama aksine, bir gazete içindeki görüş ayrılıkları, ‘derin bir uzlaşma’ya ve yayın yönetmeninin bilincine işaret eder.



Akşam gazetesinde nasıl işe başladınız?


Küçükkaya göreve başladığı günün ertesi gün beni aradı ve “İlk seni arıyorum, yazar mısın?” dedi. Ben de “Evet” dedim. Daha önceden karşılaşmışlığımız vardı ama aramızda bir ‘muhabbet’ yoktu. Habertürk ve Skyturk’teki analizlerimi takip etmiş. Ben de zaten onun Ankara temsilciliğini beğenerek takip ediyordum. Şimdi de Türkiye’nin en iyi yayın yönetmenleri arasında olduğunu gösteriyor.



Bir ara Akşam gazetesinden istifa etmiştiniz. Ne oldu da geri döndünüz?


İsmail’in ısrarı ve kıramayacağım bir büyüğümün telkini sonucunda geri döndüm.



Emre Aköz’le uzun yıllar çalıştığınızı biliyorum. Emre Aköz’ü bir köşe yazarı olarak beğeniyor musunuz?


Emre Aköz, entelektüel, derinlikli, biraz sinir ve fakat iyi bir dosttur. Bu nitelikleri fikirlerine katılıyorum anlamına gelmiyor. Fikirlerine katılmamam ise onun kötü bir yazar olduğu anlamına gelmez. Kendisine haksızlık etmişliğim de olmuştur, ama o beni iyi tanır.



Rahmetli Ercan Arıklı’nın dergilerinde de çalıştınız. Günümüz medyasında dergilere ilginin azlığını neye bağlıyorsunuz? Dergiler neden çok az satıyor?


Diller ve sanatlar gibi, mecralar da doğar, büyür ve ölür.



Daha önce Nişantaşı’nda bir internet televizyonunu yönetiyordunuz. Ontv‘ye ne oldu? Türkiye’de internet televizyonuna nasıl bakıyorlar?


Ontv’nin, Korsanhaber.com gibi ortaklarından biriyim. Ontv.com.tr adresinde yayına devam ediyor ve Türkiye’de internet altyapısının gelişmesini bekliyor. Korsanhaber ise, günlük 50 bin kişiyi aşan ziyaretçi sayısıyla Türkiye’nin önemli haber siteleri arasında.



Siz yıllar önce Nişantaşı dergisi yapmıştınız. Neden o dergi kapanmıştı?


Ben ortağıydım. Hisselerimi sattıktan sonra uzunca bir süre daha çıkmaya devam etti. Sonra, neden kapandı, bilmiyorum. Ama şimdi bir taklidi devam ediyor.



Siz çok genç yaşlarda politik röportajlar yapıyordunuz. En heyecanlı röportajınızdan bahseder misin?


22 yaşımda yaptığım Cumhurbaşkanı röportajı. Bu benim ilk ‘devlet başkanı’ röportajım, Turgut Özal’ın da son röportajıydı. Üstelik tesadüfen PKK’nın ilk kez ‘ateşkes’ ilan ettiği gün!



CHP hakkında ne söyleyebilirsiniz? Kemal Kılıçdaroğlu daha çok kimlerden oy alacak?


CHP’lilerden oy alacak, diye cevap vereceğim ve kimileri bu cevabı aptalca bir cevap olarak değerlendirecek. Ama şimdilik, cevabım bu.



Sol kesim Kemal Kılıçdaroğlu’nu çok sevdi. Sizce solcular Kemal Kılıçdaroğlu’nu neden bu kadar sevdiler?


Kılıçdaroğlu’nu ben de çok seviyorum. Elbette politik tutumdan değil, tanıdığım Kılıçdaroğlu’ndan bahsediyorum burada. Samimi, temiz, içtenlikli biri... Bu net görünüyor. Çok da zeki. Yıllardır dayak yiyen solculara bir umut ışığı verdi. O yüzden çok sevdiler ve sevindiler. Ama bu sevincin biraz yaşanan depresyonun etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, kendi kendilerini de gazlamasalar, çöküş kaçınılmazdı CHP açısından.


Şimdi kazanılan bir vakit var. İyi değerlendirirlerse, iktidar vaat ediyor. Ancak, ben, henüz iyi değerlendirildiği kanaatinde değilim.



Eğer CHP tekrar güçlenirse AKP’ye transfer olan eski solcu milletvekilleri neler hissedecek?


Galiba bu sorunun muhatabı ben değilim. Ama üzüleceklerini zannetmiyorum. Sonsuz iktidar krallara bile nasip olmuyor.





Habertürk’ten ayrılma nedeninizi kimse tam olarak bilmiyor. Neden Habertürk’le bağlarınızı kesmiştiniz?


Ben ayrılmadım; bir tür, kovuldum, diyelim. Kuruluşunda büyük emeklerim bulunan Habertürk satıldığında tatildeydim. Kadrolu olmama rağmen Ciner Grubu’na verilen listede benim adım olmadığı söylendi. Ciner Grubu’ndan kimse de, konuya hakim olmalarına karşın beni arayıp, bir nezaket açıklaması yapmadı. Ben de yasal hakkım olmasına karşın kimseye karşı bir dava açmadım. Gazetecilikte böyle yöntemlerin yanlış olduğunu düşünüyorum. Yani bana ‘git’ dense zaten giderim. Ben ‘git’ denmeden bile gitmeye eğilimli birisiyimdir. O yüzden böyle bir yönteme hiç gerek yoktu. O vakit, biraz kızmıştım ama şimdi gülüyorum.



Gazetecilerin twitter’da sosyalleşmesi size de eğlenceli geliyor mu?


Elbette geliyor. Ben de çok eğleniyorum. Ama burada yaptığımız şeyi ‘gazetecilik’ zannetmeyi çok doğru bulmuyorum. Twitter gazeteciliği falan diye afra tafra yapanların şöyle ele avuca gelir bir haberi twitter’da çıkarttıklarına şahit oldunuz mu siz hiç?


Orası, Türkiye gibi, basın özgürlüğünün yüksek olduğu ülkelerde eğlence yeri. Aksi olsaydı, twitter’da ortalığı sallayan haberler ve analizler görürdük. Demek ki, gazeteciler, yazacakları her şeyi konvansiyonel medyada çok rahat yazabiliyorlar.



Siyasi yazılar yazan yazarların hayattaki duruşları da çok önemli. Hem siyaset hem de magazin yazan köşe yazarlarının durumu komikleşebiliyor. Bu durum hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Hiçbir yazarın hayattaki duruşu beni ilgilendirmez. Ama köşesindeki duruşu ilgilendirir. Hem siyaset hem de magazin yazan köşe yazarlarının durumu neden komikleşsin? Sadece yapılan işi doğru teşhis etme sorunumuz var. Bir yazar, siyasilerden bahsediyor diye, siyaset yazıyor anlamına gelmez. Sanırım sizin kastettikleriniz siyasileri de konu eden magazin yazarları. Türkiye’de Aykut Işıklar-Kenan Erçetingöz çizgisinin çok iyi temsilcileri var. Onlar yer yer siyasilerden de bahsettikleri için siyasi yazar zannediliyorlar. Kafa karışıklığı burada. Bir de kendisini haberin ve yazının nesnesine dönüştürmeye çalışanlar var elbette. Kapı kapı dolaşır gibi, stüdyo stüdyo dolaşıp, kendi kendilerinin muhabiri, kendi kendilerinin paparazzisi, kendi kendilerinin vakanüvisi gibi davranıyorlar. Onlar hakikaten komik oluyor.



Sizi neden birinci sayfadan hiç anons etmiyorlar? Bunu hiç düşündünüz mü?


Bu gazete yönetiminin tasarrufunda olan bir konu. İki sebebi olabilir. Ya çok sıradan, öngörüleri düşük, anons edilmeye değer yazılar yazmıyorum, ya da yazılarımın anons edilmeye ihtiyacı yok. Üçüncü bir sebep benim aklıma gelmiyor.



Bir gazetecinin görevi, muhalif olmaktır, öteki türlü gazeteciliğe ne denir?


Hadi canım, bir gazetecinin görevi niçin muhalif olmakmış? Öyle saçma şey olur mu? Muhalefet partisi meclis grup başkan vekili miyiz biz? Karşı şov oyuncusu muyuz? Çarşı Grubu üyesi miyiz? Muhalif olmak gibi bir görevimiz yok. Muhalif olunması gerektiğini düşündüğümüz durumlarda muhalif olmak, muvafık olunması gerektiğini düşündüğümüz durumlarda muvafık olmak görevimiz var. Bu durumları birbiriyle karıştırmamayı becerene gazeteci deniyor zaten. Ben her Allahın günü, bir kaç ekran yapıp, o gün yazdıklarını promote etmeye çalışanları da gazetecilik mesleğinin dışında tutmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Onlar gazeteciden daha çok, bir siyasi görüşün propaganda memuru gibi davranıyorlar. Bu yüzden, beni programa davet edenlerden para istiyorum. Madem bir siyasi tutumun propagandisti değilim, madem benim analiz yeteneğimi talep ediyorlar, o zaman bedelini ödemeleri gerekiyor. Ben konuşacağım, parayı onlar kazanacak, diye bir şey olamaz. Propagandist değil de analist istiyorlarsa, hiç kusura bakmasınlar, bedelini ödemek durumundalar.



Köşe yazmak aynı zamanda taraf olmaktır. Siz tarafını çok net belli eden bir yazarsınız. Bunun ne gibi dezavantajları var?


Ben meslek fetişistiyim. Benim tarafım gazetecilik. Bunun dışında tarafımı belli etmiyorum, çünkü gazetecilik yaparken tarafım yok. Ama tutumum var. Analiz bile yazarken kişisel tutumumu açıklıyorum. Bu tutum da konudan konuya değişiyor. Bir konu hakkında haber değil ama, köşe yazıp da tutumunu belli etmemeyi de, nasıl ifade etsem, bir tür sinsilik olarak düşünüyorum. Tutumun yoksa, niye yazıyorsun o köşeyi, o zaman haber yaz, derler adama. Ve çok da haklı olurlar.



SAYIM ÇINAR


Sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin