ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİNDE JÜRİ ÜYESİ OLAN PELİN BATU'DAN KARANLIK İTİRAFLAR

Antalya film festivalinde uluslararası yarışmada jüri üyeliğini kabul eden Pelin Batu yaşadıklarını kaleme aldı.

Google Haberlere Abone ol
ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİNDE JÜRİ ÜYESİ OLAN PELİN BATU'DAN KARANLIK İTİRAFLAR

Pelin Batu / HABERTÜRK


Bir Jüri Üyesinin Karanlık İtirafları

Antalya film festivalinde uluslararası yarışmada jüri üyeliğini kabul ederken,
arkama yaslanırım, güzel filmler seyrederim, bizim jürinin sinema dehalarıyla film muhabbetlerine dalarım, geceleri de bir güzel partilerim diye düşünüyordum...
Hazır İstanbul’un hengamesinden kaçmışım, yeşil mandalina mevsiminde plajlı bir otele ayak basmışım... Sinema ve sonbahar denizi, kaçış için mükemmel diye düşünüyordum.
Ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı...
Bir kere, günde üç ila dört filmi arka arkaya izleyince, sürmenaj olabiliyorsunuz,
zaten malum, festival filmleri, Bond filmleri kıvamında olmuyor, göç, ölüm, uyuşturucu, tecavüz, geçim sıkıntısı, ayrılık gibi iç karartıcı konular
üzerine oturtulmuş hikayelere dalınca, çıkışta nefessiz kalabiliyorsunuz...
Sonuç:
1. Muhteşem Ermeni filmi “Sınır” ve Reha Erdem’in Kosmos’u sayesinde, psikolojim dağıldı. Kaçan mandalar ve kafası kesilen inekleri izledikten sonra et yiyemez oldum! Juriden Stephen Ashton, mooo sesleri eşliğinde etleri bir güzel mideye indirirken, ben mercimek çorbası ve pide ile idare ettim.
2. Beyaz odalar, müntehir şair psikolojisini depreştirdi sanırım... Odada, kendimi kırmızı balıkla konuşurken yakaladım, balığın suyunu değiştirdikten sonra, oda servisinden bir vodka ve balık maması istedim... Sanırım durumum iyi değil!
3. Medya polemiklerini takip etmeyen bir insan olarak, “bir kavganın ortasında nasıl davranılır” temrini yaptım. Yer, sakin bir kahvaltı masası. Solumda, Mustafa Altıoklar, yanıma gelen Zülfü Livaneli, ve sarf edilen sert, keskin sözler...”Bilmemek bir lütuftur” lafı çok doğruymuş.
4. Başka lütuflar da var tabii...Zanussi gibi bir ustanın Havel anektodunu dinlemek bir lütuf. Selda Alkor, Ediz Hun gibi tecrubeli oyuncuların anılarını dinlemek, dinleyip gülmek, hislenmek de bir lütuf.
5. Jüri izolasyonu diye bir şey varmış. Nedir bu? Ayrı otellerde kalıyoruz, ayrı
araçlara biniyoruz, sanatçılarla irtibat tamamen kesiliyor. Tabii, böyle olunca,
işin kanı ve eğlence dozu düşük oluyor. Nema problema. Ama şunu itiraf edeyim, festivale yarışmacı olarak katılmak çok daha heyecan vericiymiş.
6. Medya dedikodularına espirili bir şekilde bakabilmeyi Güneri Cıvaoğlu sayesinde yeniden hatırlıyorum. Duyduklarım iğrenç de olsa, gülüp geçmenin “medya hızına” uygun olduğunu anlıyorum. Keyif yapma sanatını iyi bilenler, hamamböceği üzerine bile zevkli güzellemeler yapabiliyorlar.


Böylelikle, bir festivali daha sonlandırıyoruz...Maceralarımıza, kırmızı
balıklarımıza İstanbul’dan devam...



Etiketler Reha Erdem
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin