'Afişe Çıkmak'ta benim afişlerim neden yok?

Alper Görmüş, İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Afişe Çıkmak' kitabını hazırlayan Yılmaz Aysan'a sordu...

Google Haberlere Abone ol
'Afişe Çıkmak'ta benim afişlerim neden yok?

GÖRMÜŞ'ÜN AGOS'TA YAYINLANAN YAZISI:



“12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden üç sene sonra kurulmuştuk. Kuruluş hikâyemizi anlatırken hep 12 Eylül'le başlıyoruz lafa.



“(...)



“Evet, İletişim Yayınları'nı kuranlar 12 Eylül öncesinden gözlerini, gönüllerini ayıramıyorlardı. Melankolik bir özlemle değil, serinkanlı ve eleştirel bir değerbilirlikle bakıyorlardı kendilerini de biçimlendirmiş olan '70'li yıllara.



“(...)



“Demek, bizim o zamanlara bir borcumuz var. (...) Öyleyse, 30. yılımızı kutlamak için, elinizdeki kitaptan iyisi bulunamazdı.”



İletişim Yayınları, Yılmaz Aysan imzalı ‘Afişe Çıkmak / 1963-1980: Solun Görsel Serüveni’ başlıklı kitabı işte bu satırlarla sunuyor okurlara...



18 yıllık derleme



Kitabın içinde ilerlemeye başladığınızda, İletişim Yayınları'nın 30. yılı için bundan daha iyi bir fikir bulunamayacağına siz de ikna oluyorsunuz.



Kitapta yer alan yüzlerce afiş ve başka görsel malzeme, önsözde de belirtildiği gibi 70'lerin ‘aura’sını bütün sahiciliği ve naifliğiyle gözler önüne seriyor.



Aysan, ‘derleme’ diye tanımladığı kitabını okurlara tanıtırken şöyle diyor:



“Bu derleme, 1963-80 arasında 18 yıl boyunca kullanılan sol içerikli propaganda, protesto, kutlama, anma, duyuru, sosyal, kültürel veya sanatsal amaçlı grafikler ve onları gerçekleştirenlerin tanıklıklarından oluşmaktadır.”



Kitap gerçekten de bu tarifin hakkını verecek kadar renkli. O dönemi içeriden yaşayanların, kitabı çok farklı bir ilgiyle ve nostalji duygusuyla okuyacakları muhakkak.



Fakat bu değerli kitabın çok önemli bir eksiklikle malûl olduğunu da söylemek zorundayım.



Bir afiş öyküsü de benden…



Derdimi daha iyi anlatabilmek için öncelikle kendi ‘afişe çıkmak’ öykülerimden birini sizinle paylaşmak istiyorum...



Ben, 1970'lerin ikinci yarısının ilk yarısında (kabaca 1975-78) Maocu ‘Halkın  Sülalesi’ öbeğinin Halkın Birliği varyantının içindeydim (1978-80 arasında ise Aydınlık içinde yer aldım).



‘Siyaset’ denirdi o zamanlar... Cümle içinde kullanırsam:



- Hangi siyasettensin?



- Halkın Birliği (TKP, Dev-Yol vb.) siyasetindenim.



İlk kez dahil olduğum örgütsel siyasete yeni yeni ısınıyordum ki, ‘sülale’nin dergileri tek tek üç-beş haftalık yayın yasağıyla karşı karşıya kaldılar.



Önce Aydınlıkçıların Halkın Sesi dergisi kapatıldı ve etraf bir anda ‘Halkın Sesi susturulamaz’ afişleriyle kaplandı.



Ardından Halkın Kurtuluşu ‘siyaseti’nin dergisi Halkın Kurtuluşu kapatıldı; onlar da bu hamleye ‘Halkın Kurtuluşu engellenemez’ afişleriyle karşılık verdiler.



Sonra sıra Halkın Yolu ‘siyaseti’nin dergisi ‘Halkın Yolu’nun kapatılmasına geldi... Merakla beklemeye başladığımı hatırlıyorum... ‘Susturulamaz’ ve ‘engellenemez’ kullanılmıştı, acaba onlar hangi fiili bulacaklardı? ‘Halkın Yolu kapatılamaz’ deyip çıktılar işin içinden...



Onlarınki biraz tuhaf olmuştu doğrusu. Çünkü öncekilerin kullandığı ‘susturulamaz’ gibi, ‘engellenemez’ gibi fiiller ‘halkın sesi’ gibi, ‘halkın kurtuluşu’ gibi soyut ve anlamlı öznelere bağlanıyor, dolayısıyla da sırıtmıyorlardı. Oysa bu defa ‘kapatılamaz’ fiili somut bir tını veren ‘Halkın Yolu’na bağlanıyor, okuyanda, halkın kullandığı bir yolun kapatılması gibi bir çağrışıma yol açıyordu. Ayrıca ‘kapatılamaz’ diyorlardı ama düpedüz kapatılmıştı işte!



Sonra Halkın Birliği ‘siyaseti’nin dergisi Halkın Birliği kapatıldı ve böylece sıra bizim sınavımıza geldi. Ben, oraya buraya asmamız için gönderilecek afişleri merak ve kaygıyla beklemeye başladım. Aklıma hiçbir manalı fiil gelmiyordu. Acaba bizim önderlerimiz de Halkın Yolu'nun önderleri gibi çuvallayacaklar mıydı?



Kapatılmayı izleyen birkaç gün içinde geldi afişler. Önderlerimiz, dergimizin kapatılmasını hayranlık verici bir sloganla protesto ediyorlardı: ‘Halkın Birliği parçalanamaz!’



Çok mu naif geldi?



Haklısınız, fakat o günler öyle günlerdi: Çok ciddiydik, fakat çok da naiftik.



‘Afişe Çıkmak’ da zaten o günlerin ciddiyetinin ve naifliğinin toplu görsel gösterisi diyebileceğim bir kitap...



Peki Aysan nasıl bir seçme yapmış acaba? Her ‘siyaset’ yer bulabiliyor mu kitapta? Önsözde şöyle deniyor:



“Yazar, kendini belli bir siyasete konumlandırmadan, konuyu tasarım ve iletişim bağlamında ele almaya ve yaratılan her türlü çalışmaya eşit mesafede durmaya özen göstermiştir.”



Ne var ki bu değerlendirme benim kitaptan edindiğim algıyla uyum içinde değil. Kendimden örnek vereyim: Kitapta ‘benim afişlerim’den hiçbir örneğe rastlamadım; ne Halkın Birliği döneminden ne de Aydınlık döneminden...



Epeyce tuhaf bir durum... Unutulmuşsa tuhaf, yok ‘onlar solcu değillerdi, Maocu faşistlerdi’nin bir türeviyse daha da tuhaf.



Afişe Çıkmak o kadar büyük bir emeğin ürünü ki, böyle bir eksiklik her şeyden önce o emeğe yapılmış bir haksızlık sayılmalı.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin