Takva’nın aldığı ödülle gururlanıyorsunuz, Yaşamın Kıyısında’nın aldığı az gözüküyor. Bal’ın Altın Ayı’sını “E Türk sineması altın çağını yaşıyor, olacak o kadar” şeklinde yorumlayıp “zap” yapmaya başlıyorsunuz. Yapraklar dökülüyor, kavaklar yelleniyor. Adanalıyı ezelden beri melekler koruyor. Gönülçelen aşkının cezasını çekiyor. Dizilerle bozdum canım ailem unutma beni... Seyrettiğiniz her 10 yapımdan 6’sı yerli malı. Ama oyuncuları koruyan yasa yok. İşte bugün bu konuyu sayfaya yatırıyoruz. Üstelik sevdiğiniz oyuncuların hepsi burada, kumandanın yapamadığını yapıyoruz.
HALUK ÜNAL
Sinema Yazarları Derneği Genel Sekreteri
Bir tarafımız bahar bahçe
ama diğer tarafımız çürüyor
* Sinema Konseyi nereden çıktı?
Şu an Avrupa’da bir Türk rüzgârı esiyor. Son sekiz yıldır her
festivalden ödülle dönüyoruz. Dünyada kendi yapımlarını seyreden
üçüncü ülke konumundayız. Yüzde 60 yerli dizi seyrediyoruz. Evet bu
başarı, bir tarafımız bahar bahçe ama diğer tarafımız çürüyor.
Mülkiyet hakkı yok. Nedir bu; sen bir dizide oynarsın, para
alırsın, başka ülkede yayınlanırsa da payını alırsın.
* Bizde alınmıyor mu?
Sadece yayınlandığı kanal ve yapımcı kazanıyor. Bir tek 2004’te
yürürlüğe giren 5224 sayılı yasa var. Sansürü bitiren, sinema
filmlerini değerlendirme, destekleme yasası, şu 13+, 7+’ları yapan
yasa. Bu kadar!.. Kültür Bakanlığı’na sunduğumuz yasa taslakları
duruyor, istediğimiz hızda gitmiyor. Ama artık deniz bitti. Tüm
sinema örgütleri, Sinema Konseyi adı altında toplandık. Yaklaşık 5
bin kişilik bir örgüt konseyiyiz.
* Batıda durum nasıl?
Batıda filmlerini dışarı pazarlayan kuruluşlar var, mesela
Unifrance. Türkiye milliyetçi geçinir değil mi? Fransa Avrupa’nın
en milliyetçisi. Amerika’nın dünyaya yaymaya çalıştığı Marshall
planının bir parçası da Amerikan filmlerinin dünyada yüzde kaç
oranında gösterilmesi gerektiğiydi. Fransa karşı çıktı. Devlet
desteğiyle Ulusal Sinema Kurumu’nu kurdu. Amerikan filmlerine kota
koydu. Fransız filmlerinin popüler olmasının en önemli nedeni
bu.
* Devlet destek verirse örnek model Fransa mı olacak?
Endüstriyel bir model yaratmaya çalışıyoruz, esinlendiğimiz en
başarılı örnek Fransa. Onlarla görüşme halindeyiz. Stratejik
ortaklık da söz konusu. Sinema bir ülkenin dışişleridir, sen
insanların kalbinin kapısını araladıktan sonra arkandan ticaret de
girer, siyaset de...
NURGÜL YEŞİLÇAY-Oyuncu
Voltran’ı oluşturmak istiyoruz
Bölünerek çoğalmak tek hücreli canlılara özgü bir şeydir. Bizim gibi çok hücreli gelişmiş organizmalar yani insanlar ise birleşerek çoğalır. Büyümek ve gelişmek için birleşerek güçlenmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Telif hakları güvence altına alındığında bir filmi oluşturan üçüncü sac ayağı olan oyuncular da yazarlar ve yönetmenler gibi hayatları boyunca kullanılan emeklerinin karşılığını bir kereliğine değil, hayatları boyunca almış olacak. “Ne olacağım” korkusu olmadan çocukları ve torunlarıyla rahatça yaşlanabilecekler. Biz artık “Voltran’ı” oluşturmak istiyoruz.
ERKAN CAN Oyuncu
Omzum çıktı, kimseden bir şey talep etmedim
* Siz Erkan Can olarak ne istiyorsunuz?
Medeni ülkelerde olanı, hakkımızı istiyoruz. Çok bir şey
istemiyoruz. Yabancı oyuncuların bu hakkı var. İki ülke ortak yapım
olan filmlerde entegre sağlayamıyoruz. Yasamız olsaydı eminim ki
setlerde bu kadar kaza olmazdı.
* Sizin başınıza bir şey geldi mi?
Omzum çıktı, dizim sakatlandı, çok önemli değil bunlar ama kimseden
bir şey talep etmedim. Çünkü etseydim de bir yere ulaşamazdım.
Amerika’dan, Avrupa’dan neyimiz eksik, ben bunu anlamıyorum.
*Mesela Takva ABD yapımı olsaydı, daha iyi ödüller alır mıydı?
Layıksan ödül alırsın ama mesela sinema pazarına girebilirdik,
ödüllü filmlerimiz daha iyi iş yapardı. Şu durumdan daha kötü
olmazdı.
*Oynadığınız Kapalıçarşı dizisinden Nejat İşler’in ayrılması çok
konuşuldu. “Sete içkili geliyordu” dediler, “Haksızlık yapıldı”
diyen oldu. Yasalar olsaydı daha mı iyi olurdu?
Nejat meselesi farklı, ne yaşanırdı bilmiyorum yasalar olsaydı.
Seti aksatsaydı ceza almalıydı ama haksızlığa uğradığı ortaya
çıktığında da aynı kanunlar devreye girmeliydi. Tabii bunlar
varsayım. Nejat’ın içkili sete geldiği falan yoktu, ezberi
hepimizden daha iyi, herkesten önce gelir, hazır olur. Yalan hepsi,
kendimi ortaya koyarım. Biz haksızlıklarla mücadele etmek için
buradayız.
GÜVEN KIRAÇ Oyuncu Meslek Birliği Kurucu Üyesi
Allah’ın suyuna makarna yaparım, dizi yapmam
* Türkiye’de oyunculara verilen, daha doğrusu verilmeyen
haklardan dolayı mı dizilerde oynamıyorsunuz?
Sinir sistemim dayanmadı. Dedim ki Allah’ın suyuna makarna yaparım,
dizi yapmam. Uzun zamandır da yapmıyorum. Ama yapıyor olsaydım da
bırakıp gitmezdim. Yüzlerce insanın ekmeği elimizde. Diziler
çöküyor başroller değiştiğinde. Kapalıçarşı kurtardı gibi gözükse
de kan kaybetti, gün değiştirip duruyor.
*Başınıza mesleği bıraktıracak derecede kötü bir olay geldi mi?
Kimse bana bu mesleği bıraktıramaz. Kim oluyor ki dış dünya. Başıma
korkunç bir şey gelmedi ama dizi yapmaya “Evet” dediğinizde
başınıza geleceklerden haberdarsınız demektir. Haftada bir sinema
filmi çektiğinizi düşünün, 90 dakika dizi çekmek vahşice. İnsan
hakları ihlal ediliyor setlerde. Sigortasız, haftanın yedi günü,
günde 16 saat çalışıyorlar. Üç yılda yüzlerce yaralı, beş şehit
verdik.
*Genç oyuncular bir yere gelebilmek için katlanıyor olabilir
mi?
Ne yapsınlar tabii, ne kadar çok görünürlerse o kadar iyi. Bir de
ekmek meselesi var tabii. Nasıl para kazanacak? Her projeyi kabul
etmek zorunda kalabilir.
* Rol aldığınız Duvara Karşı ödül aldığı zaman Türk sinemasının
esamesi okunmuyordu, kaldı ki Fatih
Akın Almanya adına yarıştı. Türk yönetmen de alır mıydı aynı
ödülü?
Her geçen gün daha iyi oluyoruz. Ama Fatih’in şöyle bir avantajı
mevcuttu, Avrupa’da yönetmenlerin çok ciddi bir lobi desteği ve
maddi kaynağı var. Kamu kuruluşun yıl boyunca filminin Avrupa’daki
lobi faaliyetlerini yönetiyor. Dolayısıyla sorunun cevabı, evet
sinema eşittir lobi. Türkiye’de bu Kültür Bakanlığı’nın elinde
avucunda olanla yapılıyor. Şu anda Meclis’teki sandalyelerin
çoğunluğunda kendi milletvekilleri oturan bir
partinin manifestosuna yakışan bir şey istiyoruz. Sinemacılar
adalet ve kalkınma istiyor.
İCLAL AYDIN-Oyuncu
Alacaklıyken borçlu oldum
Bir dizi çekerken kötü çalışma koşulları içinde yedi günün en az 16 saatini sette geçiririz. Bizi hukuken koruyacak bir çalışma yasamız olmadığı için adalet arayışına girmek cesaret, sabır ve para ister. Bu mücadele genellikle yıllar sürer. Benimki dokuz yıl sürdü. Bir dizi yaptım, paramı alamadım ve kopya bir sözleşme ile adalete başvurdum. Trajikomik bir şekilde alacaklıyken borçlu konuma düştüm. Ama her kayıp bir kazanım için derstir. Sonunda ait olduğum mesleki grubum ilgilendirecek emsal bir karar çıkartmak için mücadele veriyorum. Adil bir çalışma düzeni istiyoruz. Çok mudur hakikaten bunu istemek?
JANSET-Oyuncu
Bu kez umutluyuz
İş yasası ile ilgili yapılan çalışmaların daha da ivme kazanması ve yürürlüğe girebilmesi için tüm sektörün duyarlı davranarak sendika üyesi olmaları gerekiyor. Sistemi düzeltmek istiyorsanız, önce sistemin içine gireceksiniz yoksa gerisi laf kalabalığı ve gürültü oluyor. Umutluyuz, sanıyorum bu sefer amacımıza ulaşacağız. Her şey seyre değer, aklımıza yaraşır projeler için. Bunu yaparken de emeği telef etmek değil baş tacı yapmaktır amacımız.
ZAFER ALGÖZ Oyuncu Meslek Birliği Kurucu Üyesi
Bir MÜYAP olamadık
* Set koşulları hakkında ne düşünüyordunuz?
Dizilerde olmanın tek sebebi ekonomik koşullar. Sette kuaför bir
kadın vardı, iki yaşındaki çocuğuna işsiz kocası bakıyordu. Kadın
günde 16 saat çalışıp, eve gidip çocuğu öpüp biraz uyuyup geri
gelirdi. Sen birini böyle çalıştıramazsın ya da karşılığını vermek
zorundasın. Set ortamındaki kazalar çalışma koşullarından
kaynaklanıyor. İnsanlık dışı çalışma saatlerinin düzelmesi için en
başta o dizilerin 90 dakika olması engellenmeli.
* Bu konsey neleri değiştirecek?
95 yıllık geçmişi olan Türk sinemasının yasası yok. Telif hakkı
isteyecek bir platform yok. Çalışma koşulları, setlerde ölenler,
bunların hepsi birbirine paralel, biri için adım atılsın yeter.
Daha önce "Koalisyon istemiyor" bahanesi vardı, e şimdi? Sayın
Başbakan’ın açılım konusunda gösterdiği cesareti sinema için de
göstermesini bekliyoruz. Unutmamalı ki Amerika’nın en büyük gelir
kaynağı silah, sinema ve ilaç. Biz hazırız, un var, yağ var, şeker
var o zaman gelin helva yapalım.
* Müzik sektöründe telif hakkı kanunu var değil mi?
Tabii canım, bir MÜYAP olamadık biz. Onlar da başta sorun yaşadı,
flüt sanatçısı "Düğünde zurna çalanla bir araya gelmem" dedi ama
şimdi hepsi kazandı. Bir arkadaşımın ayakkabı dükkanı var, meslek
birliğine yılda 400 lira veriyor. Havuzda toplanan para ihtiyaçlar
için kullanılıyor. Tekrar yayınlarından film müziği yapan pay
alıyor, oyuncu almıyor.
"Mesela Kemal Sunal filmlerinden hiç para almadı mı, bin kere
yayınladılar.
Hayır. Mülk sahibi milyon liralara satıyor filmleri. “Yeşilçam’da
vefasızlık” diye oyuncuları çıkarıyorlar ya bültenlere, asıl
vefasızlık oynadığı filmlerden telif vermemek. Bakanlık 40 bin lira
bağışlıyor, konu kapanıyor. Ama mesele çözülmüyor. Biz bu işi
başlattık ama eskilerden “Tamam çocuklar yarın evraklarımı
gönderiyorum” diyen bir Tarık Akan çıktı. Halbuki bizden çok
onların alacağı var.
*Cem Yılmaz Yahşi Batı’yla ilgili yaptığım röportajında aynen şöyle
demişti: “Yarım ekmek kaşar yemiyor bizim oyuncularımız, yerde
yatmıyorlar. Çünkü ben böyle olmasını istiyorum.”
Şimdi ne demek istediğini daha iyi anladım. Hollywood’da set ortamı
nasılsa Cem’in setinde de öyledir. Fida Film de iyidir insanlık
konusunda. Bahsettiğim sadece oyuncunun konforu değil, figüran da
sanatçının yediğini yer, 24 saat ambulans doktor bekler, tüm
çalışanlar sağlık sigortası kapsamındadır, biz hiç 16 saat
çalışmadık. O yüzden herkes mutlu çalışır.
BENNU YILDIRIMLAR-Oyuncu
Yabancı yapımcılar bile sömürüyor
Ülkemizin kendine özel standartları bulunmakta! Kurallar halinde açıklanmamış olsa da... Dünyanın belki de başka hiçbir ülkesinde olmayan “Özel şartlar” diyebiliriz bunlara!.. Bu kendine özgü şartların, artık bir değişime uğraması ve dünya standartlarına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Yurtdışından gelen yapımcılar, sinema yasasının olmadığını anladığı an, hakkımızı takip edemeyeceğimiz sözleşmeleri imzalatmaya çalışıyorlar... Nasıl olsa örgütlülüğün gelişmediği bir yer olarak tanınmışız bir kere... Artık bu durumun değişmesi gerekmiyor mu? İleriye doğru değişim, hemen şimdi...
NEJAT İŞLER-Oyuncu
Her korsan Johnny Depp değildir
En çok şu korsan lafına sinir oluyorum. Herkesin aklına Johnny
Depp gibi sevimli bir tip geliyor ama iş bu kadar basit değil. Bir
koyup üç almanın en kolay yol olduğunu mafya kadar terör örgütleri
de öğrendiler. Korsan denen, fikri mülkiyet haklarına tecavüz
edilen sinema filmlerinin yasadışı çoğaltılıp sokaklarda satılması
terörün finansmanında kullanılıyor artık. Üstelik silah ve
uyuşturucu kaçakçılığından daha kolay. Yakalanırlarsa cezası da yok
denecek kadar az. Buna korsan deyip geçiştirmek o yüzden kanıma
dokunuyor. Senaryo yazarının, yönetmenin, oyuncunun haklarının
gaspı bir süre sonra sinemamızın beyin gücüne, sanatçı gücüne
öylesine büyük darbeler vuracak, öylesine derin yaralar açacak
ki... Kalitenin giderek düştüğüne tanık olmakla kalmayacağız, tıpkı
70’li yıllarda gazino kültürünün bir anda çökmesi gibi acı bir
tabloyla karşılaşacağız. Artık sinemamızın tahammülü kalmadı. Telif
hakları alanında yıllardır bizlere söz verilen yasal düzenlemeler
bir an önce tamamlanmalı. Yaz gelmeden Meclis’ten geçmeli...
Nazenin TOKUŞOĞLU / GAZETE HABERTÜRK