TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 3 Mayıs'ta hayatını kaybetti. Nefes gazetesi yazarı Aytunç Erkin, 2 Mart günü süreçle ilgili bilgi aldığı, ancak isim vermeden köşesinde yazdığı kişinin Sırrı Süreyya Önder olduğunu yazdı. Erkin, Önder'in ölmeden önce kendisine "Üçüncü göz yok" diyerek söylediğini aktardı.
Erkin'in, "Sırrı Süreyya Önder’le 1 Mart’ta konuştuklarım" başlıklı yazısı şöyle:
“İmralı sürecini yakından takip eden bir isim dedi ki: Önümüzdeki üç ay kritik çünkü süreç yeni başladı…” 2 Mart’ta bu köşede bu başlıkla okudunuz “kulis” bilgilerini. O gün “İsmimi yazma ama aklında ne varsa sor anlatayım” dedi. İsmini vermeden yazdım ve sordum! Evet… O gün ismini yazmadığım “kaynak” 3 Mayıs’ta hayatını kaybeden ve İmralı heyetinin kritik ismi Sırrı Süreyya Önder’di.
NEFES’te 2 Mart günü yayımlanan yazımın ardından 3 Mart’ta Habertürk yayınına çıktı. Akşam yayına çıkmadan önce mesajlaştık.
Gülerek dedim ki:
“Bana isim vermeden konuştunuz ama şimdi canlı yayına çıkıyorsunuz.”
Hazır cevap Önder hemen yanıt verdi:
“Sizin kanal İmralı’da çekmiyor.”
27 Şubat’ta, Abdullah Öcalan’ın mektubunu okuduktan iki gün sonra görüştüm Önder’le. Sonra bu zaman diliminde “suikast” girişimine uğradığı ortaya çıktı. Peki ne demişti Sırrı Süreyya Önder 2 Mart’ta bana?
15 YILLIK DENEYİM
15 yıl önce devlet de acemiydi diğer taraf da...
* 15 YILLIK BİR DENEYİM VAR: “İlk süreç dönemine bakın. O dönem yaslanılacak bir içtihat, tarihsel arka plan yoktu. Kriz çıktığında ‘ne yapabiliriz’ sorusuna verilen yanıtta da sadece kendi düşüncelerimiz vardı. Kriz yönetimi, mutabakata varılmış bir süreç hak getire. Döke saça, el yordamıyla, hata çerçevesinde değerlendirilmeyecek bir şekilde yüründü. Cumhuriyet tarihinde bir ilkti. Devlet de acemiydi diğer taraf da acemiydi. Bugün artık 15 yıllık bir deneyim var. Sonuçlarını ağır maliyetlerle ödedi bütün toplum. Onun için bu yeni dönem elde referanslar, içtihatlar var. Bir şey olduğunda ‘bu yol yol değil’ cümlesi kurulabiliyor iki taraf da.”
* GÖRÜŞMELER ÖCALAN’A AKTARILIYOR: “Üç İmralı görüşmesi sonucunda finale ulaşmak önemli. İki buçuk aylık bir sürede Kandil’le, Suriye’nin kuzeyiyle ve Avrupa’yla görüşüldüğü anlaşılıyor. Ki bu görüşmelerin de propagandası yapılmadan yapılması dikkat çekici. Bu görüşmelerin de Öcalan’a aktarıldığını anlıyoruz. Ki DEM ve Kürt siyaseti içinde ‘silahlı yöntemin bittiğini’ savunanların, demokratik mücadelenin hakim kılınmasını savunanların daha öne çıktığını gördük ve onların diğer tarafı ikna ettiğini fark ediyoruz.”
Ankara merkezli süreçte üçüncü göz yok...
Sırrı Süreyya Önder’e sordum: “Peki bu süreçte ‘üçüncü göz yani uluslararası müdahale’ var mı?
AKLI SELİM BAHÇELİ
Yanıt verdi Önder:
* ANKARA MERKEZLİ BİR SÜREÇ: “Ne kadar olabilirse o kadar varlar. Eşya ve tabiat denkleminde bu iş. Maksimum başkalarını karıştırmadan yürüyen bir süreç bu. Başkaları, bu işin sırf güvenliği için ne kadar muhatap alınabiliniyorsa o kadar muhatap alındı. Şunu net ifade edebiliriz: Şu anki süreçte üçüncü göz yok. Hazırlanırken, diplomasi yürütülürken elbette görüşülen yerler oldu ama buradaki temel yaklaşım, onların süreç için tehdit oluşturmasının önüne geçmekti. Bu yol ve yöntemlerin nasıl olduğunu ileride tarih yazar ama kesinlikle ve kesinlikle hiçbir üçüncü göz yok, Ankara merkezli. Bir tarafta İmralı heyeti bir tarafta MİT Başkanı İbrahim Kalın, AKP’den üst düzey bir yetkili, eski çözüm sürecindeki bir devlet yetkilisi. Küçük küçük adımlarla bugüne geldi.”
* BİR AKLI SELİM GEREKİYORDU O DA BAHÇELİ OLDU: “Bu süreci dar bir siyasi alana hapsetmek doğru olmazdı. Bunun en iyi anlayan da Devlet Bahçeli oldu. İşi hamasetinden arındırdığında yüzlerce Gazze olma potansiyeli taşıyor. İster haklı ol haksız. Küresel sistemin tek muradı buranın kendiyle meşgul olması. Bu işlerin kazananı yok. Merminin yatağındaki sessizlik gibi. Ne zaman, neyle paylatacak? Ne ben öngörebilirim, ne sen ne de devlet. Ne de bu işi örgütleyenler. Bir aklıselim gerekiyordu o da Bahçeli oldu!”
* SONUÇ: Evet… Sürecin merkezindeki isim Sırrı Süreyya Önder’i 3 Mayıs’ta kaybettik. Farklı fikirlerimiz vardı, dünyaya aynı doğrultundan bakmıyorduk. O beni “Eski Marksist” diye değerlendiriyordu ben de ona “Senin gibi Marksist olacağıma olmam” diye yanıt veriyordum. Ama sonuçta bir dostluk vardı ve Sırrı Süreyya Önder “merkezin” önemli ismiydi. Ben de “suikast” iddiasında sonra “kaynağımı” açıklamak istedim ve tarihe not düştüm.