Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” 2 gün süren 4 oturumun ardından son buldu.
Çalıştaya AK Parti MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, eski AK Parti milletvekilleri Mehmet Metiner ile Abdurrahman Kurt ve Yeni Akit yazarı Mustafa Armağan gibi isimler de katıldı.
“Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın süredir Türk kardeşleri ile birlikte bütün zorlu badirelerin aşılmasında güçlü şekilde rol almıştır” ifadelerinin yer aldığı bildirgede, “Kürt meselesi sadece bir asayiş, şiddet veya terör meselesi değil, tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir. Doğru usuller kullanılmadığından çözüm gecikmekte bu nedenle sorun derinleşmektedir. Uluslararası güçlerin ve özellikle emperyalizmin temsilcilerinin sürece dahil edilmek istenmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bugün emperyalist güçler, bu mesele üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir. Türkiye’nin en öncelikli konularından biri olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir. Hedefin doğru tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yöntemin de doğru olması zorunludur. Bu nedenle 'usul esasa takaddüm eder' kaidesi göz ardı edilmemelidir” diye belirtildi.
"KÜRT MESELESİ YÜZ YILDIR ÇÖZÜM BEKLİYOR"
Bildirgede, Kürt meselesinin çözümü için şu tespit ve öneriler sıralandı:
- Kürt meselesi, yüz yıldır çözüm beklemektedir. Çözümsüz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile yepyeni bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir.
- Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan’da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır.
- Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslami değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.
- Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bileşenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkum edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.
- İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmi ideolojinin inkar ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir şarta bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır.
"ANA DİLDE EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI"
- Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır.
- Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır.
- Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
- Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hakim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır.
- Kürtlerin bireysel ve toplumsal haklarının tanınması, güvence altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.”
MEHMET UÇUM; BÖLÜNME ÇALIŞTAYI, İHANET...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı Mehmet Uçum, "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı"nın sonuç bildirgesini tepki gösterdi. Çalıştaya katılan AK Partili isimler için kullandığı ifadeler dikkat çekti. Uçum X'ten yaptığı açıklamayı duvarına sabitledi.
Uçum, etkinliği “bölünme çözümü çalıştayı” olarak tanımladı.
Uçum'un "Terörsüz Türkiye hedefine ihanetler arsızca artıyor" başlığını kullandığı açıklaması şöyle:
1 Ekim ve devamında Sayın Bahçeli’nin hamleleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımlarıyla devreye giren Devlet İnisiyatifinin bir etkisi de bütün emperyalist bölünme projesi yanlılarının bir bir deşifre olmasıdır.
Terör sorununun kökten ortadan kaldırılması için başlatılan yeni dönemi istismar edenler hadsizlikte zirve yaptılar.
Türkiye’yi bölme hedefli Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp güya insani çözüm çalıştayı yapanlar sonuç bildirgesiyle açıkça ve arsızca Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler.
Terör diyemeyen, terör örgütüne karşı çıkamayan bu grup iki millet, iki vatandaşlık, iki eğitim dili, hatta iki resmi dil ve iki ülke diyerek Türkiye düşmanlığını ve bölünme niyetlerini ortaya döktüler.
Cumhur İttifakından nefret edenlerin ve Ak Partili görününlerin de içinde yer aldığı ama insani olmadığı kesin, bu “bölünme çözümü çalıştayı” Terörsüz Türkiye için başlatılan yeni döneme ihanettir.
Hele İslam’ı istismar ederek referans yapan ve bu bölünme projesine dayanak üretme çabaları ile Cumhuriyetin esalarına düşmanlıkları ise tam bir alçaklıktır.
Ne yaparsanız yapın Terörsüz Türkiye pazarlıksız, kayıtsız ve şartsız gerçekleşecektir.
Terörsüz Türkiye’ye geçildiğinde de Milli Devletin esaslarını; Cumhuriyet, Üniter Yapı, Türk Milleti, Türk Vatandaşlığı ve Türkçeyi, Türk Bayrağını ve İstiklal Marşını kimse tartışmaya açamayacaktır.
Cumhuriyetle kazanılan Milli Devleti tartışmaya açmak ve beka sorunu çıkarmak kimsenin haddi değildir. Buna asla geçit verilmeyecektir.
Tam tersine Terörsüz Türkiye, Milli Devleti daha da güçlendirecek adımların atılmasını sağlayacak ve yurtsever demokrasimizi güçlendirecektir."
KATILAN AK PARTİLİ İSİMLERDEN YANIT GELDİ...
Uçum'un sözlerine çalıştaya katılan AK Partili isimlerden tepki geldi. O isimlerden biri de AK Parti eski milletvekili Mehmet Metiner oldu. Metiner açıklamasında isim vermedi. "O BİRİLERİNE CEVABIMDIR" başlığı ile yayınladığı açıklamasında Metiner şu ifadeleri kullandı:
Ben AK Partiliyim, AK Partili görünenlerden değilim.
Katıldığım her platformda da Reis’imizin ve AK Parti’mizin kurucu ruhumuz ve misyonumuz çerçevesinde dediklerini aynen savunan bir AK Partiliyim.
Diyarbakır’da HÜDA PAR’ın düzenlediği çalıştayda sunduğum tebliğde de bugüne kadar köşe yazılarımda ve ekranlarda savunduğum düşüncelerimi özet olarak sundum.
Merak edenler tebliğimi temin edip okuyabilirler.
Cumhuriyet Halk Partili iktidar seçkinlerin Batı’dan ithal ettikleri ulus-devlet paradigması asla akidemize ve tarihsel tecrübemize uygun bir milli devlet paradigması değildir. Sorun üreten Ulus-devlet paradigmasına eşlik eden Jakoben laikçilik anlayışını eleştirmek ne Cumhuriyetin esaslarına ne de milli devlete karşı çıkmak anlamına asla gelmez.
O zaman hepimiz CHP ideolojisini benimseyelim bitsin bu iş. Başka partilere de, başka arayışlara da ihtiyaç yok.
Bu mu yani o birilerinin AK Partili görünen birilerinin bize önerdiği şey?
AK Parti CHP’nin ideolojisini ve kutsallarını esas alan bir parti değildir. Ama sonuna kadar cumhuriyetçi ve demokrat bir partidir.
"ÖZERKLİK VE FEDERASYON TALEPLERİ BÖLÜNMEYE GÖTÜRÜR"
O tebliğimde ben “Kürt meselesi” tanımını yanlış bulduğumu belirterek tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan anlayışının akidemize ve tarihi tecrübemize uygun olduğunu, bu yüzden etnik temelli federasyon ve özerklik taleplerinin son kertede bizi bölünmeye götüreceğini özellikle hatırlatarak bu tür kardeşliğimize ve birliğimize zarar verecek anlayış ve taleplerden vazgeçmemiz gerektiğini önemle vurguladım.
Bu çerçevede resmi dilimizin ve eğitim dilimizin tek olmasını, yani aziz Türkçemiz olması gerektiğini, diğer dillerimizin de tıpkı resmiyette kabul gören diller olarak kamusal hayatım işlevsel bir aktörü olarak konumlandırılmasını, ana dilde eğitim yerine ana dillerin öğrenimin ve öğretiminin esas alınması gerektiğini yüksek sesle vurguladım.
Yine bu çerçevede şehirlerimizin Türk veya Kürt olarak bölümlenip tarif edilmesinin de son derece yanlış olduğunu belirterek “Biz hem Türküz hem Kürdüz hem Arab’ız , biz birlikte Türkiye’yiz!” anlayışını birlikçi bir projeye dönüştürmemiz gerektiğini bilhassa hatırlattım.
Terör örgütüne açık yüreklilikle terör örgütü deyip eleştirdim. Terör örgütüne Sn. Bahçeli’nin öngördüğü çerçevede silahlarını koşulsuz bırakma çağrısında bulundum.
Türkiye’de birilerinin “Kürt meselesi” dediği meselenin mensupu olmaktan onur duyduğum siyasi hareketimizin lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından çözüldüğüne önemle vurguda bulundum.
Erdoğan liderliğine Bahçeli’nin sunduğu desteğin Kürtler için kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğuna vurguda bulunup MHP’nin bilge liderinin yaptığı çağrıyı karşılıksız bırakmanın asıl Kürtlere ihanet anlamına geldiğini söyledim.
Silahların koşulsuz bırakılması halinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da Sayın Bahçeli’nin çözülemeyecek bir meselemizin olmadığına önemle vurgu yaptığını hatırlatarak herkese kazandıracak barış sürecini inşa edecek birlikçi bir dile ve buna uygun yeni bir paradigmaya ihtiyacımız olduğunu önemle hatırlattım.
Bu anlayış temelinde Türkiye Yüzyılı’nı hep birlikte İslami kardeşlik ve demokratik vatandaşlık anlayışıyla inşa etmeye çağırdım.
Gayrısının en başta Kürtlere kaybettireceğini de önemle hatırlattım.
Bu tebliğimi noktasına virgülüne dokunmadan Yeni Şafak’taki köşemde Salı gününden itibaren yayınlayacağım.
Biz orda öyle burada böyle konuşan insanlardan değiliz.
"ASLA BİRBİRİNİN TERSİ OLMAZ"
Diyarbakır’da konuştuğumda köşemde yazdıklarım ve ekranlarda söylediklerim asla birbirinin tersi olmaz.
O pusuda bekleyen birileri bizi ne kendileriyle ne de başkalarıyla karıştırma yoluna gitmesinler.
Fırsatı ganimet bilip bir taşla bir kaç kuş vurma kurnazlığına da başvurmasınlar.
Son olarak belirteyim:
Çalıştay sonuç bildirgesindeki dili tasvip etmiyorum. Orada yapılan kimi tanımlamaları da bazı talepleri de anlayışıma ters bulduğum için reddediyorum.
Tıpkı o çalıştaya katılan herkesi Kürtçü-bölücü diye suçlayan dili ve anlayışı reddettiğim gibi.
El insaf!
"İLK PANELDEN SONRA AYRILDIM"
AK Parti MKYK Üyesi Orhan Miroğlu ise şunları söyledi:
HÜDA- PAR’ın Diyarbakır’daki çalıştayına katılan AK Partili siyasetçilerden biriydim.
Bir selamlama konuşması yaptım, ilk paneli dinledim ve başka programlarım nedeniyle ilk panelden sonra ayrıldım.
Sonuç bildirisini şu saatlerde okudum, katılırsınız veya katılmazsınız.
Ama zaten diyalog müzakere ve demokrasi dediğiniz şeyin özü farklı fikirlerin serbestçe söylenebilmesi değil midir?
HÜDA- PAR’ın siyasi varlığını, Kürt toplumunun çoğulculuğu açısından ve hele son seçimlerde Cumhur İttifakının yanında durmayı tercih etmesi bakımından önemli ve değerli bulurum.
Ama ben AK Partiliyim ve Genel Başkanımın liderliğine güvenir ve inanırım.
"KÜRTLER NASIL ALPASLAN'IN VE MUSTAFA KEMAL'İN YANINDA DURDUYSA..."
Çalıştayda da söylediğim gibi, Kürtler nasıl ki bin yıl önce Malazgirt’te, Alpaslan’ın bin yıl sonra da Mustafa Kemal’in yanında durduysa bugün de Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında duruyor.
Bu duruş , iradesini ve hissiyatını ulusal kurtuluş savaşımız ve Malazgirt ruhundan alıyor.
Ama bu arkadaşımız maalesef Kürtlerle ilişkili tarihi, mücadeleleri Türk- Kürt ilişkilerine dair hafızayı her defasında yok saymakta, Kart- Kurt’u hala savunan ırkçıların fikir dünyası içinde gezinmekte, arka bahçemizdeki Kürt gerçeğini bile ‘emperyalist Kürt dış sorunu ‘gibi anlamsız kelimelerle ifade ederek, onur kırıcı paylaşımlara imza atmaktadır.
Bir konumu olmasa kimsenin ciddiye almayacağı bu paylaşımların, AK Partili Kürtler’in büyük bir kısmı için de hiç bir kıymeti harbiyesi olmazdı!
"AK PARTİLİ KÜRTLERİN MİSYONUNA BÜYÜK ZARAR VERİYOR"
Kürtler, Türkiye’nin Türkiye’den daha büyük olduğuna inanmak istiyor , sınır ötesindeki Kürt kardeşlerinin haklarını savunmasını bekliyor ve yüzlerini Türkiye’ye dönük tutmakta ısrar ediyorken, konumu olan birinin yaptığı paylaşımlar Türk- Kürt ilişkilerine de, bu ilişkilerin yegane siyasi sigortası olan AK Partili Kürtler’in misyonuna da büyük zarar veriyor!
Bizler AK Partinin Kürtlerle olan siyasi ilişkilerinin zayıflamaması ve Kürtlerin Türkiye Cumhuriyetine aidiyet duygularının güçlenmesi için mücadele ediyoruz, siyasi zeminler yüzümüze kapanmadığı sürece de mücadele etmeye devam edeceğiz.
Hatalarımız da olabilir tabi, ama bu kimseye asla alçaklar diye başlayan paylaşımlar yapma hakkı vermez!
İç Cephe inşası ve terörsüz Türkiye hedefinde adım adım mesafe katedildi.
"28 ŞUBAT VE 12 EYLÜL'E ÇEYREK KALA KALEME ALINAN BİLDİRİLERDEN FARKI YOK"
Öcalan’ın Terörsüz Türkiye’ye katkı sunmaya davet edildiği bir ortamda, Uçum’un kaleme aldıklarının 28 Şubat ve 12 Eylül’e çeyrek kala kaleme alınan bildirilerden pek bir farkı yok!
Bir çalıştayın sonuç bildirisinden alçaklar diye başlayan sonuçlar çıkarmak bana biraz bir şeyleri ima edebilmenin bahanesi gibi geliyor!
Darbenin ayak seslerini mi duydu birileri de Kürtler’i bahane etmeye çalışıyor?!
Oradaki arkadaşlardan hiç biri ( HÜDA- PAR’lılar hariç tabi) AK Parti görünümlü değil, AK Partilidir.
Bir zamanlar girilemeyen ilçelere köylere Türkiye’yi savunmak, Sayın Cumhurbaşkanımızı ve AK Partiyi anlatmak için çelik yelekle girmiş bugün de haketmedikleri halde korumayla yaşayan AK Partili Kürtler, şimdi “AK Parti görünümlü” mü oldu?!
‘Terörsüz Türkiye’ için en ağır bedeller ödemiş , isimleri infaz listelerinden inmemiş insanlara bu üslupla saldırmanın amacı Terörsüz Türkiye olamaz!