Medyatava Yazmadıysa, doğru değildir!
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
Dolar 42,5235
Euro 49,6079
Altın 5.776,89
Bist 10.968
Foto Galeri Video Galeri
Anasayfa Gündem Dünya Ekonomi Spor Magazin Kültür Sanat Yaşam Yazarlar
  1. Medyatava
  2. Gündem
  3. FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı

FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 23 Mayıs 2000’de terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup yayınlandı. İşte o mektupta yazılanlar...

17 Mart 2025 11:17 Güncelleme: 17 Mart 2025 11:20
FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı - Resim : 1

Aydınlık gazetesi, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in 25 yıl önce 'Kürt sorunu' ve çözümü ile ilgili terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a gönderdiği mektubu yayınladı.

Öcalan'a gönderilen mektupta şu ifadeler yer aldı:

"Avukatlarınız selamlarınızı getirdi ve önümüzdeki süreçle ilgili görüşlerimi sordular. Onlara anlattıklarımı, Türkiye'nin bağımsızlık ve birliği için duyduğum sorumluluk gereği, ayrıca size yazmayı yararlı gördüm.

Yaşanan süreçte geleceği belirleyecek kritik noktaya, öncelikle dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye’nin demokratik devrimi ile Avrupa Birliği’yle bütünleşme projesi, birbiriyle bağdaşmaz. Bu iki program ve iki programı temsil eden kuvvetler, nesnel olarak cephe cepheyedir. Ulusal devleti ve Cumhuriyet Devrimi’ni savunan demokrasi kuvvetleri ile Batı kuvvetleri arasındaki çelişmenin önümüzdeki kısa ve orta sürede çok daha derin çatışmalara yol açması kaçınılmazdır.

KEMALİST DEVRİM VURGUSU

Türkiye’de demokrasi, Kemalist Devrim’i tamamlayacak kuvvetlerin eseri olacaktır. Batı’nın büyük devletleri ise, bugün demokrasi sürecinin karşısındaki en büyük engellerdir. Özellikle ABD ve ikincil olarak Avrupa Birliği, Türkiye demokratik devriminin önünü kesen başlıca kuvvetlerdir. Onlar, Türkiye'yi demokrasiye zorlamıyor; tam tersine demokrasinin biricik çerçevesi olan ulusal devleti yıkıma uğratarak, demokrasiyi imkânsız hale getirmek istiyorlar. Dayattıkları bölge polisi misyonu ve neoliberal ekonomi, demokrasi benzeri bir rejimde bile uygulanamaz. Bayar-Menderes'lerden Özal ve Çiller gibilere kadar işbirliği yaptıkları kuvvetlere bakarsak bunu çok daha iyi görebiliriz. Öte yandan onların "Kemalist Devrim'in kazanımlarını yıkma" pratiklerini göz önünde tuttuğumuz zaman da, hedeflerini çok iyi anlarız.

"Demokrasi ve insan hakları" veya "Kopenhag kriterleri" dedikleri program, bir demokrasi programı değil, fakat tıpkı Irak ve Yugoslavya'ya karşı yaptıkları gibi parçalama ve denetim altına alma siyasetinin araçlarıdır. Sürece ülkemiz açısından bakarsak, ABD ve Avrupa, Türkiye'den tek bir şey istiyor: "Kriz bölgelerinde müdahale gücü" rolünü üstlenmesi. Bu misyonu kibar bir ifadeyle "Batı için güvenlik üretmek" diye özetleyenler de vardır.


1 / 7
FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı - Resim : 2

DAYATMA HİZMETİ

Kopenhag kriterleri falan, hepsi bu dayatmanın hizmetindedir. Nitekim Türkiye AB aday üyeliğine kabul edilince, Alman hâkim güçlerinin Die Welt gazetesi, olayın esas anlamını şöyle saptamıştır: "Türkiye, AB aday üyeliğini kabul etmekle, evlatlarının canını büyük maceracı müttefik uğruna feda etmeye hazır olduğunu göstermiştir." (Die Welt, 18 Aralık 1999) Buradan da anlaşılacağı üzere, Türkiye'nin Avrupa kapısında denetim altına alınması, ABD'nin politikasıdır.

Economist dergisi ise, Türkiye'nin aday üyeliğinin tarihsel süreç açısından ne anlama geldiğini açıkça belirlemiş, olayı "Kemalizmin sonu" başlığıyla duyurmuştur. AB aday üyeliği ile Kemalist Devrimi tamamlamak iki karşıt süreçtir.Herkesin önüne şu soruyu koyması gerekiyor: Mehmetçiği Batı'nın güvenliği için kriz bölgelerine süren bir rejim, demokratik olabilir mi?

Perinçek, Öcalan’la yaptığı söyleşileri 2000’e Doğru Dergisi’nde yayınlamıştı. Devlet Güvenlik Mahkemesi, söyleşilere yönelik açılan ceza davaları hakkında takipsizlik kararı vermişti. Ardından Türk Ordusu, Perinçek’in söyleşisini Doğu ve Güneydoğu’da helikopterlerle dağıtarak okunmasını sağlamıştı.

İkinci bir soru daha: IMF reçetesi gereği, köylüye destek akçalarını kaldırarak Türkiye tarımını çökerten ve özelleştirme yoluyla bir milyondan fazla işçiyi sokağa atacak ve SSK'ları tasfiye edecek bir rejim, büyük çoğunluğa şiddet uygulamak dışında bir tercih hakkına sahip midir?

İç piyasayı bile yabancı hipermarketlere teslim eden bir rejim, esnaf ve tüccarı tasfiye ederken, aynı zamanda onlara özgürlük verebilir mi?

"Kopenhag kriterleri" içinde, işçiye, köylüye, esnaf ve zenaatkâra, ulusal sanayici ve tüccara insaf yoktur.

Bunlar, ulusal devletin dayandığı sınıflardır. Avrupa Birliği sürecinde daha ağır baskılarla dayatılan program, özgürlüğü ezici çoğunluk için imkânsız hale getirmekte, halka şiddet uygulanmasını ise zorunlu kılmaktadır.

EN BÜYÜK YANILGI

Bu programın, "azınlık mezhep ve milliyetlere özgürlük" vaat etmesine kanmak, en büyük yanılgı olur; uygulandığı her yere, kanlı boğazlaşmalar getirdiği apaçık ortadadır. Kuzey Irak Kürtlerinin durumuna, Boşnakların şeriatçı bir rejim altına düşmesine, Çeçenlerin perişan haline ve Kosovalı Arnavutların ABD bayraklarıyla yürümelerine göz atmak, Batı'nın "insan hakları" programı hakkında yeterli fikir verir. Kaldı ki, olaya dünya ölçeğinde baktığımız zaman, milliyet ve mezhep çatışmaları, her yerde emperyalizmin ya- yılma politikasının aletidir.

Batı'nın küreselleşme programının halka maliyetinin çok ağır olduğunu görmekle birlikte, "nasıl olsa başarılı olacak, biz de bu projeyle bütünleşelim ve üstte kalanların yanında olalım" diye düşünüldüğü de oluyor. Bu, çok ama çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü Türkiye, kesinlikle Avrupa Birliği ile bütünleşmeyecek, yeni oluşan dünya dengelerinden yararlanarak bağımsız ulusal devletini koruyacak ve demokratik devrimini tamamlayacaktır. Bütün olgular bu yöndedir.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmak bir yana, önümüzdeki üç-beş yıllık süreç içinde cephesini Batı'dan gelen baskılara dönmek zorunda kalacağı kesindir.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ

Hem ABD ve Avrupa, hem de Türkiye'nin Kemalist Devrim rotasındaki ulusal kuvvetleri, ülkemizin Avrupa Birliği'yle bütünleşmeyeceğini biliyorlar ve ona göre mevzileniyorlar. Bunu saptamak için, Avrupa Birliği'ne Aday Üyelik Protokolü'ne bakmak bile yeterlidir. Orada, taraflar arasında dört yıl içinde bir anlaşmaya varılmazsa, Kıbrıs ve Ege sorunlarının La Haye Adalet Divanı'nda çözüleceği yazılıyor. Eğer Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle bütünleşeceği varsayılsa idi, bu tür hükümlere gerek görülmeyecekti. Çünkü Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye, o zaman Avrupa Birliği içinde birleşecek ve aralarında ne Ege kıta sahanlığı sorunu, ne de Kıbrıs sorunu kalacaktı. Herkes bilmektedir ki, süreç bu yönde değildir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ı da içine alan Avrupa, Protokol'a bu hükümleri koyarak, aslında gelecekte kendisi ile Türkiye arasındaki sorunlarda, La Haye Adalet Divanı'nı yetkili kılarak bir mevzi kazanmayı planlamıştır. Kıbrıs ve Ege kıta sahanlığı, önümüzdeki dönem Türkiye ile Yunanistan arasındaki değil, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki sınırı belirleyecek anlaşmazlık konularıdır.

ABD açısından ise, mesele, Doğu Akdeniz'e hükmetmek için Kıbrıs'ı sorunsuz bir üs haline getirmek ve ayrıca Türkiye'nin bütün çıkış yollarını denetim altında tutmaktır. Dahası ABD, Türkiye'yi Kıbrıs ve Ege üzerinden sıkıştırıp Kuzey Irak'ta teslim alma politikası izlemektedir.

Türkiye yöneticileri ise, ne yazık ki, ulusal devlet perspektifini yitirerek, böyle bir Protokol'a imza atmışlardır. Bir kısmı ise, Batı'yı bir süre daha oyalama ve zaman kazanma anlayışı içindedir.

Ancak bu sorunların La Haye Adalet Divanı'na gitmeden, yani dört yıl geçmeden, önümüzdeki kısa dönemde alevleneceği kesindir. Nitekim işte alevlenmeye başlamıştır bile. Önce İran'a düşmanlık kampanyası, arkasından Ege Ordusu'nu kaldırma önerileri ve hatta Türkiye'nin kıta sahanlığına ilişkin ihlalleri "savaş sebebi" saymaktan vazgeçmesi yolundaki görüşler, birbiri peşi sıra piyasaya sürülmüştür.


2 / 7
FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı - Resim : 3

ÜÇ CEPHEDE KARŞI KARŞIYA GELDİ

Türkiye, ABD ve Avrupa ile üç cephede karşı karşıya gelmiştir: Kuzey Irak, Ege ve Kıbrıs. İşbirlikçi medyanın ortada dolaştırdığı lafların kıymeti harbisi yoktur. Türkiye'nin her üç cephede de direneceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Bu direnmenin ulusal birikimi olduğu gibi, dünya koşulları da elverişlidir.

Rusya, Çin, Hindistan, Orta Asya Türk cumhuriyetleri, İran ve bütün Asya bir blok oluşturmaktadır. ABD, Avrasya kayasına çarpmıştır. Batı uygarlığı çürümekte ve dağılmaktadır. Asya ise dinamiktir ve önüne geçilemeyen bir yükselişin içine girmiştir. Türkiye Avrasya bloku ile Batı arasındaki dengeleri çok iyi değerlendirebilir ve kendisi için çok geniş bir manevra ve bağımsızlık alanı açabilir. Bütün sorun, bağımsız iradeye sahip bir Cumhuriyet Devrimi iktidarının kurulmasındadır.

Batı ile potansiyel çatışma unsurları, yalnız Kıbrıs, Ege ve Kuzey Irak'ta değil, iç cephede de ciddidir. Batı Türkiye'ye, Aydınlık'ta defalarca haber konusu olduğu üzere şunları dayatıyor:

1. Ulusal Ordu tasfiye edilecek, Türk Silahlı Kuvvetleri Pentagonlaştırılarak, bölge polisi haline getirilecek.

2. 28 Şubat bitirilecek, cemaat ve tarikatlar özgürleştirilecek.

3. Ilımlı İslam yeniden iktidar ortağı yapılacak.

4. Yukardan denetim altına alınan PKK yasallaştırılacak.

5. Bütün bunlara muhalefet eden radikaller temizlenecek. Özeti, Avrupa'ya girebilmek için, Türkiye'den öncelikle kapıdaki vestiyere ulusal ordusunu ve Kemalist Devrim'i bırakması isteniyor. PKK'nin yasallaştırılması talebi ise, ellerinde Türkiye'ye karşı bir bölünme etkeni bulundurmak amacıyladır.

Bu dayatmaların kabul edilmesi mümkün değildir.

Ulusal devlet ve ulusal ordu direnir; direnecektir; kesindir bu. İşbirlikçi hâkim sınıfların devleti ve NATO'ya bağlı bir ordu nasıl direnir diye soranlar oluyor, şunu görmüyorlar: 28 Şubat'tan beri Türkiye'de, tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi, iki iktidar odağı oluşmuştur. Küçük Amerika rejiminin karşısında Kemalist Devrim rotasında yeni bir iktidar belirmektedir. O nedenle sakız çiğner gibi tek bir "derin devlet"ten söz eden tahliller geçersizdir. Direnecek olan kuvvetler, Kemalist Devrim rotasında toplanmaktadır. Küçük Amerika rejimi sönerken, devrimci birikim canlanmaktadır. Osmanlı devletinin içinden Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştiren bir Kuvvayı Milliye nasıl çıktıysa, bugün de öyle olmaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 28 Şubat'tan bu yana Cumhuriyet Devrimi mevzisinde kararlı bir tavır göstermesi, yaşanan sürecin önemli bir işaretidir. 28 Şubat aslında 1995 Mart'ında Kuzey Irak'a yapılan Çelik Harekâtı'yla başlamıştır. Türk Ordusu, bu harekâtla ABD'nin egemenlik alanına girmiştir. Arkasından gelen 1996 sonbaharındaki Türk Ordusu-Irak-Barzani işbirliği, ABD'nin Kuzey Irak'taki hâkimiyetine ağır bir darbe indirdi. Olayı ABD Genelkurmayına yakın Joint Forces Quarterly dergisi, "ABD Ordusu'nun Vietnam'dan sonra aldığı en büyük yenilgi" olarak niteledi.


3 / 7
FLAŞ! Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan’a gönderdiği mektup ortaya çıktı - Resim : 4

Bu süreç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ulusal devleti ve Cumhuriyet Devrimi kazanımlarını korumakta kararlı olduğunu göstermiştir. Dıştan gelen baskılar, tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi, Türk-Kürt birliğini pekiştirme gereğini de ortaya çıkarmış ve Acil Kardeşlik Çözümü'nü gündeme getirmiştir. Dışa karşı bağımsızlığı ve içte laikliği savunmak, demokratik süreci kaçınılmaz olarak ateşlemiştir. Süreç kuşkusuz iniş çıkışlıdır, zaman zaman geri dönüşleri içerir. Ancak ben bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ulusal devlet ve Cumhuriyet Devrimi mevzisinde kararlı bir tavır alacağına, emperyalist baskılara teslim olmayacağına güveniyorum. Bu güvenimi de her yerde olduğu gibi burada da ifade ediyorum.

ULUSAL DEVLET

Türkiye'nin ulusal devletinin direneceğini söylemek, dayanaksız bir umudun ifadesi değildir; toplumsal-ekonomik gerçeğe dayanır. Ulusal devlet, ulusal piyasa temeli üzerinde var olur. Hiçbir ulus devlet, ulusal piyasanın dağıtılmasını ve kendi temellerinin yok edilmesini, kısacası sömürgeleşmeyi kabul etmez. Ulusal devletler silahla kurulmuşlardır ve ancak silahla yıkılabilirler. Türkiye'nin barışçı yoldan yıkıma uğratılması pratiği, aslında en sonunda dıştan ve içten silahlı müdahalenin koşullarını hazırlamak ve uygun mevziler yaratmak içindir. Türkiye bu sürece kurbanlık koyun gibi başını uzatmayacaktır.

Irak ve Yugoslavya direnebilmiştir; Türkiye haydi haydi direnir. Türkiye ulusal devleti ve ordusunun direnme potansiyeli, Irak ve Yugoslavya'nın on katıdır. İnsan malzemesi, bağımsız devlet ve ordu geleneği, ekonomisi ve diğer olanakları yanında, hızla güçlenen Avrasya blokunun sağladığı uluslararası olanaklar hesaba katılırsa, Türkiye'nin Batı'ya boyun eğmeyeceği ve kendi ulusal devletini Batı'ya bir kez daha kabul ettireceği açıktır. Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, egemenliğe saygı ve karşılıklı yarar temeline oturması, bu direnişle gerçekleşecektir.

DEMOKRATİK DEVRİM

Burada herkesin önündeki soru şudur: Kimin yanında olacağım? Ulusal devlet ve ulusal ordunun mu, yoksa Batı'yla bütünleşme projesinin mi? Bu iki karşıt program ve kuvveti bağdaştırmak mümkün olamayacağına göre, herkes bu seçeneklerle yüz yüze gelecektir. Bir an önce safa girmek, Türkiye'nin demokratik devrimi ve Kürt sorununa çözüm açısından da önemlidir.

BATIYA KARŞI TAVIR

Kürt sorununun demokratik çözümü, Batı ile işbirliği yapıldığı için değil, Batı'ya karşı kesin tavır alındığı için hızlanacaktır. Kürt sorunu, Batı ile işbirliği yapıldığı ölçüde sürüncemede kalır; Batı'yı Kürt sorununun içine davet eden uygulamalara ne kadar kararlı bir tutumla son verilirse, çözüm o kadar demokratik ve çabuk olacaktır. Çünkü Kürt sorunundaki esas engel, artık Kürt realitesini kabul etmeyen iç kuvvetler değil, Kürt sorununu Türkiye'ye karşı kullanmak isteyen dış kuvvetlerdir. O dış kuvvetlere karşı, ne kadar güçlü bir Türk-Kürt birliği kurulursa, güven ortamı o kadar sağlıklı olur ve demokratik çözümler de güncelleşir. Eğer, Kürt sorununu çözmede, Türkiye'ye karşı Batı'nın baskısından yararlanmayı düşünenler olursa, bu, Türkiye üzerindeki tehditle birleşerek sorunu çözmeye kalkışmak anlamına gelir.

Matematik formüllerle ifade edecek olursak: Türk+Kürt demokratik çözüm.

Batı+Kürt çözümsüzlük. Türk+Kürt birliği, Kurtuluş Savaşı'ndaki gibi Batı'dan gelen tehdide karşıdır.

Batı+Kürt formülü ise, Türkiye'ye karşıdır.

Bugünkü koşullarda Batı'nın yanında olmak, aslında Türkiye'ye karşı olmak anlamını taşımaktadır. Sizin de dikkatinizi çekmiştir, Türkiye'nin bütünlüğü içinde yer almak, Batı'nın hoşuna gitmiyor.

Denecektir ki, Türkiye devletini yönetenler elli yıldır Batı işbirlikçisidir. Doğru! Zaten Türkiye'yi bu hale getirenler de onlardır. Biz devrimciler, elli yıldır onlara muhalefet ediyoruz ve Kemalist Devrim'in kazanımlarını savunuyoruz.

4 / 7
Medyatava Yazmadıysa, doğru değildir!
KÜNYE KULLANIM ŞARTLARI GİZLİLİK İLKELERİ ÇEREZ POLİTİKASI İLETİŞİM
©2013 - 2025 Medyatava.com Her hakkı saklıdır
Yazılım & Tasarım: Bilgin Pro

Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın.
Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

  • Medyatava

  • Anasayfa
  • Son Dakika
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Gündem
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Spor
  • Magazin
  • Kültür Sanat
  • Yaşam
  • Teknoloji
  • Eğitim
  • Sağlık
  • Koronavirüs
  • Medya
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • © 2025 Medyatava. Tüm hakları saklıdır. İçeriklerin izinsiz kopyalanması yasaktır.