HEPSİBURADA'NIN ARDINDAN NE YAPACAK
- Siz girişimci olarak yolunuza nasıl devam edeceksiniz? Yeniden Türkiye’de bir şirket alır mısınız? Türkiye’nin gelecekteki ekonomik büyüme potansiyeli hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce sektörler arası çeşitlendirmek Türkiye için ne kadar önemli?
Doğan Holding’de üstlendiğim başkanlık rolü, girişimcilik iştahımı etkilemeyecek. Türkiye’nin ekonomik potansiyeline yürekten inanıyorum. 1 trilyon dolarlık gayrisafi hasılamız ve 80 milyonun üzerinde nüfusumuzla büyük bir pazarız. Ayrıca, Türkiye’den bölgesel güçler çıkabileceğine de içtenlikle inanıyorum.
Siz de Ülker olarak bunun çok güzel bir örneğisiniz. Hatta, bölgesel değil tam anlamıyla global bir oyuncu haline geldiniz.
Ben de Türkiye’den başlayarak daha büyük coğrafyalara yayılacak yeni iş modelleri üzerine çalışmaya başladım bile.
GENÇLERE TAVSİYE
- Bir iş insanı olarak Türkiye’de girişimciliği destekleyecek en önemli adımların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Girişimcilik ekosistemine katkıda bulunmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Türkiye büyük ve dinamik bir pazar. Ancak ne yazık ki girişim sermayesi fonu açısından yeterince zengin değil. Son yıllarda bir artış olsa da hala yetersiz. Oysa girişim sermayesi çok kritik; yeni fikirleri desteklemek için kurulan fonların artması, girişimcilik ekosistemine büyük fayda sağlıyor.
Girişimci olmak isteyen gençlere, önce başka şirketlerde çalışarak iş tecrübesi kazanmalarını, ardından girişimci olmalarını öneriyorum. Örneğin, benim ilk işim olan Goldman Sachs’ta çok şey öğrendim, bu tip kurumlar insana gerçekten sağlam bir alt yapı veriyor.
Bir de başarısızlık olmadan başarı gelmiyor. Mesela Silikon Vadisi’nde herkes, geçmişte yaptığı hatalarla barışık ve o hatalardan çıkardığı derslere odaklanıyor. Avrupa’ya baktığımda durum böyle değil, ama Silikon Vadisi’nde bu yaklaşım oldukça yaygın. Bana kalırsa yolda bir iki kere düşmek normal, hatta öğretici. Önemli olan yılmamak. İlk başarısızlıkta havlu atmamalı.
İŞ HAYATINA NASIL GİRDİ
- Tam bu noktada iş dünyasındaki kişisel serüveninize geçmek isterim. İş hayatına nasıl başladınız?
Üniversiteden sonra Goldman Sachs’ta işe başladım. Telekom, medya ve satın alma alanlarında çalıştım; o dönem internet hayatımıza yeni giriyordu. Yahoo ve America Online gibi platformlar henüz yeni çıkmıştı ve bu gelişmeler devrim niteliğindeydi. Ardından internet dünyası hızla büyümeye başladı, ancak çok geçmeden o balon patladı. İşte o dönemin atmosferi içinde Türkiye’ye döndüm ve Doğan Grubu’nda geleneksel medyayı yeni medyaya dönüştürmek için yatırımlara başladım.
2001 krizi sırasında ise herkes “internet öldü” diyordu. Doğan Holding’in yapısı gereği bütçe disiplini gibi belirli kuralları vardı. Oysa ben, birçok denenmemiş yeni model üzerinde çalışıyordum. Bir kültür uyuşmazlığı oldu diyebilirim. Bir noktada, hayallerimi holdingin çatısı altında gerçekleştirmenin mümkün olmadığını anladığımda, kendi yoluma gitmem gerektiğine karar verdim.
Elbette sonrası kolay olmadı; sanıldığının aksine arkamda güçlü bir sermaye yoktu. Zorlu ilk adımlardan sonra, ilk sermaye desteğini annemden aldım. Ondan sonra ne yaptım diye soracak olursanız farklı işlerde çalışarak birinden kazandığımı diğerine yatırdım. Bu şekilde adım adım ilerledim ve işler benim için yoluna girmeye başladı.
KİMLERDEN VE NELERDEN İLHAM ALDI
-Kariyeriniz boyunca size ilham veren öğretmenler, mentorlar, kitaplar, filmler oldu mu? Kimler ve neler bunlar?
Çalışma isteğim çok küçük yaşlardan beri vardı ve bu, ilerleyen yaşlarda herhangi bir şeyden ilham alarak gelişen bir durum değildi. Bir de kadınlara pek fırsat verilmeyen bir ortamda olmam beni motive etti. Annem, hukuk okumak istemiş ama anneannem izin vermemiş. Aslında anneannem aydın bir kadındı; üstelik feminist bir yanı da vardı. Dedem bile ondan korkardı. Hiç ezilen bir kadın değildi, eskilerin “devlet ana” dediklerinden biriydi. Ancak İstanbul’daki yurtlarda tatsız olaylar yaşandığına dair bir haber okumuş ve annemin yanlarından ayrılıp okumasına izin vermemiş. Annem de bu yüzden bizi her zaman güçlü yetiştirdi. Ben de bu ortamda çalışmanın ve başarmanın önemini bilerek büyüdüm.
Etkilendiğim kitaplara gelecek olursak, Fransız okulunda okudum ama bana ilham veren Alman literatürü oldu. Lisede Türkçe okuyup, üniversitede İngilizce çevirilerini tekrar okuduğum ve çok meraklısı olduğum kitaplar, genellikle Alman ekolünden geldi. Hermann Hesse’nin Siddhartha’sı, Kafka’nın Dönüşüm’ü, Nietzsche’nin eserleri… İnsanı sorgulayan bu romanlar, beni derinden etkilemiştir.
İŞ HAYATINDA KADININ ROLÜ
- Kadınların fırsat eşitliğini yakalaması konusunda hassasiyetinizi biliyoruz. Hepsiburada’da kadın girişimcilere destek oldunuz, destek programları oluşturdunuz. Fırsat eşitliği konusunda neler söylemek istersiniz?
Bu, çok önemli bir konu. Toplumda kadın-erkek eşitliği, kız çocuklarının eğitimiyle başlıyor. Bu sağlanmadan bir toplumun çağdaşlaşması mümkün değil. Ne olursa olsun, Türkiye’de kadının işi zor. Kültürün dönüşümü gerekli ve bu dönüşüm için özellikle bizlere, iş dünyasına, çok önemli görevler düşüyor.
Bizim Doğan Grubu’nda da Hepsiburada’da da en önemli odak noktalarımızdan biri, kız çocuklarının ve kadının toplumdaki yerinin güçlenmesi oldu. Bu sebeple, yıllardır Baba Beni Okula Gönder, Aile İçi Şiddete Son, Güçlü Kızlar-Güçlü Yarınlar, Girişimci Kadınlar Teknoloji Gücü gibi birçok projeye imza attık ve atmaya devam edeceğiz.
- Bir kadın için iş dünyasının dijital ekosistemi içinde ilklere imza atan bir lider olmak nasıl bir deneyim? Mesela dört kız kardeş değil de dört erkek kardeş olsaydınız, bu durum kariyer yolculuğunuzu nasıl etkilerdi?
Maalesef Türkiye’de, toplumun büyük bir kesiminde hâlâ kız çocukları ve erkek çocukları arasında ayrımcılık yapılıyor. Biz dört kız kardeş olduğumuz için bu ayrımcılığı hissetmedik. Ancak, erkek olsaydık farklı olur muydu diye düşündüğüm zamanlar da olmuştur.
Aile işinin içinde büyüdük, ama annem bizi “Her zaman kendi ayaklarınızın üstünde durun” mesajıyla yetiştirdi. Annem, hayatımda gördüğüm en dirayetli insanlardan biridir. Babam ise hiçbir zaman “İşe geleceksiniz” diye bir baskı yapmadı. Ancak onun gibi çok başarılı bir iş insanının ve girişimcinin çocuğu olduğunuzda, ister istemez iş ailenin bir parçası haline geliyor. Siz de doğal olarak o alana eğilim gösteriyorsunuz. Sanki tek alternatif, gelip aile şirketine katılmakmış gibi hissedebiliyor çocuklar.