'TİGRAN'DAN GERİYE SAHTELİĞİN RESMİ KALDI'

Radikal yazarı Ersin Tokgöz: "Aram Tigran... Ermeni asıllı sanatçı... Kürt müziğinin ustası... Atina’da öldü... İstemişti ki Diyarbakır’a gömüleyim. Öyle vasiyet etti. Ama işte vicdan gösterileri bir yere kadar. Açılım tutarlılıkları da!"

Google Haberlere Abone ol
'TİGRAN'DAN GERİYE SAHTELİĞİN RESMİ KALDI'

Ersin Tokgöz/RADİKAL


Hrant'tan Aram'a açılımsavar gerçeklik!


Uluslararası Hrant Dink Vakfı çağrıda bulunuyor: “Gelin kameralarımızı elimize alıp dünyaya vicdanımızla bakalım. İhtiyacımız olan tek şey, bir çift göz, bir kamera ve gönül gözü vicdanımız. Ortak bir vicdan için vicdanlarımızı görünür kılalım”
Birileri için çok yabancı bir çağrı bu. Anlaşılmaz. Zaten vicdanların bittiği yolun son noktasıydı Dink’in hafızalardan silinmeyen o ‘yere serilmiş’ hali. ‘Bittiği’ diyerek aslında olmayan bir paye bağışlıyoruz onlara. Vicdanın kokusunu dahi bilmedikleri için öldürdüler, sonrasında alkış tuttular, “Yaptık, pişman değiliz, yine yaparız” noktasından milim uzaklaşmadılar. Ozanları bu vicdansızlığa şiirler yazdı, sanatçıları o şiirleri besteledi ve ağızlarındaki köpükleri saçılmaya hazır bekleyen güruha gururla sundular. Kullansınlar diye. Kullandılar.
Şimdi onlar zorda. Çünkü yıllardır gözyaşları ve kan üzerinde tepinen, ‘ne kadar gözyaşı o kadar siyasi ikbal’ diyen bir devlet aklı döndü, dönüştü ve o gözyaşlarının telaffuzuna bile aynıyla mukabele eder duruma geldi.
Arınma mı? O zorunlu vicdan baskısı mı? O, annelere ya da onca cana yanma mı, yoksa dökülen her gözyaşının aslında bir yerde kişinin kendine duyduğu merhamet olduğunu söyleyen Schopenhauer’un işaret ettiği gerçeğin yansıması mı?
Bilmiyoruz.
Yine de nereden bakarsanız bakın o bir şeydi(r.)
Ama yine yineliyorum: Sadece 1 şey.
Çünkü bizim vicdandan kopup geldiğini düşündüğümüz için çok fena hislenip hem de saygı duyduğumuz gözyaşlarıyla, adeta tüm geçmiş kirlerini unutmaya hazır hale geldiğimiz o ağır siyasi ağabeylerden oluşan ekip hemen aynı günlerde vicdanlarını, gözyaşlarının doğduğu kaynağı, anlık tutulma bile yaşamadan, rafa kaldırabiliyorlardı. Ağlamaktan çekinmedikleri gibi sahteliklerini göstermekten de çekinmediler. Yüzleri bile kızarmadı.
İşte tüm umut taşıyan gelişmelere rağmen tam da bu yüzden ruh bulandırdı o gözyaşı tiyatrosu.
Ve... Aram Tigran... Ermeni asıllı sanatçı... Kürt müziğinin ustası... Atina’da öldü... İstemişti ki Diyarbakır’a gömüleyim. Öyle vasiyet etti. Ama işte vicdan gösterileri bir yere kadar. Açılım tutarlılıkları da!
Açılım buradaysa Tigram Yunanistan’-da, vasiyeti yanında, Diyarbakır oradaydı.
Yasaklı cesedi sınırdan geçirip vasiyeti yerine getirmek için kombinasyona eklenecek tek bir unsur kalmıştı: Vicdan...
Onu da en son gözyaşları eşliğinde AKP grubunda bırakmıştık. O hissiyatın Bakanlar Kurulu’na taşınması, imza olup Tigran’a yol açması o kadar kolaydı ki.
Ama orada kaldı.
Sonuç: Aram Tigran Diyarbakır’a değil, Brüksel’e gömüldü. Ve ayıp ambalajına sarıp Tigran’ın mezarına Diyarbakır’dan götürülüp dökülen bir avuç toprak günlerdir 1 şeyin yanına koymak için aradığımız diğer şeylerle birlikte o 1 şeyi de çürüttü, onun da üstünü örttü.
Nasıl ki Dink’ten geriye ittirerek bulmaya çalıştığımız vicdan kaldıysa ve bulma yönünde hâlâ ve yine pek bir yol kat edemediysek, Tigran’dan geriye de sahteliğin resmi kaldı. Kalacak. Ve bunu da Kürtçe eğitim istemenin, Nevruz’u kutlamanın, Kürtçe kurs vermenin hala suç delili sayıldığı açılımsavar gerçekliğimizin yanına koyacağız.
Sonra da bunları bırakıp umut edeceğiz. Tüm yemleri yiyeceğiz. De... Bu kadar çiğliği hazmın neresine koyacağız? Nasıl?

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin