'TARİHİ GİZLİ KAHRAMANLAR YAZAR'

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Sayım Çınar, "Şehzade" adlı tarihi romanı ile çıkış yapan yazar Hülya Baygın ile konuştu. Baygın, 1492'de başlayıp 1520'de biten bir tarihi kesitin gizli kahramanlarını özne aldığı romanını anlattı

Google Haberlere Abone ol
'TARİHİ GİZLİ KAHRAMANLAR YAZAR'

UNUTTURULMUŞ BİR OSMANLI: ŞEHZADE AHMET


 


Şehzade,15.yy sonlarında İstanbul’un fethinin üzerinden henüz sadece 39 sene geçmişken 1492’den başlayıp devrin padişahı II. Bayezid ve şehzadelerinin yaşadıkları korkuları, bu arada Anadolu’da yaşanan kargaşayı, batıda Venedik, doğuda Şah İsmail arasında sıkışan imparatorluk insanlarının günlük hayatlarını konu alarak 1520’de biten bir tarihi roman. İlgi çekici bu romanda Şii halifeler, zavallı köylüler, Yahudi göçmenler, savaşçı dervişler, devlet karşıtı tımarlı sipahiler, bildiğini okuyan yeniçeriler, kendini yakarak zafer kazanan kahraman Türk leventleri, taraf tutan Bektâşi ve Halveti şeyhleri, has bahçe şairleri, günahsız elçiler, tüccarlar, casuslar, alkışçılar, dilenciler olduğu gibi uğradığı suikastlara rağmen otoriteyi sağlamaya çalışan yaşlı bir sultan geleceği gören kurnaz bir oğul, Papa’ya sığınmış bir amca, ölüm nedenleri belli olmadan birer birer eksilen şehzadeler ve kontrolden çıkan olaylar sonucunda boynuna cellâdın kemendi geçen veliaht şehzade de var.


Oldukça etkileyici ve heyecan verici bir karakterler resmigeçidi gibi… Hülya Baygın’la yeni romanı Şehzade’yi konuştuk.


 


“En başından ölüm demek olan hayatın sahibi siz olmak ister miydiniz?” sorusuyla romanınızı okurlara sundunuz.  Pekala, zengin çeşitlilikteki kahramanlarınızı ortaya koyarken size en ilginç gelen ya da en çok emek verdiğiniz karakter hangisiydi?


Çocuk, baba ve sevgili olan Yavuz Sultan Selim. Padişah, komutan, askeri deha gibi özellikleri zaten biliniyor. Bilinenlerden yola çıkarak nasıl bir kardeş, nasıl bir evlat olduğu da ortada fakat çocuk, sevgili ve baba olarak ortaya koyarken titizlikle düşünülmesi gerekiyordu. Buna ilaveten “Ne yapacaklarını şaşırmışlardı… Bir yırtıcının pençesi yüreklerine geçince!” diyebileceğim kadar da dönemin bütün şahsiyetlerine unvanı rütbesi ne olursa olsun istediği gibi hükmedebilen, organizasyon yeteneği son derece güçlü, istediği her şeyi –sadece gerekli görmesi yeterli- yoktan var edebilen hırslı ama diğerlerinden yaşça küçük şehzadeyi aynı kişilik yapısında diğer özellikleriyle bütünleştirerek sergilemem gerekiyordu.


Karakterleri oluşturma aşamasında izlediğiniz bir yol var mıydı?


Romanın her bir karakterini elbise gibi üzerime giydim. Ben olsaydım nasıl otururdum, nasıl kalkardım, ne yer ne içerdim, o devrin iletişim imkânları ve yaşam tarzı içinde oluşmuş nasıl bir düşünce dünyam olurdu? Üzerinde çalıştığım kişilik için durum nedir ne olmuştur? İçinde yaşadığım zaman dilimine göre huyum alışkanlıklarım nasıl şekillenirdi, bu kişilik yapısında nasıl şekillenmiştir gibi soruları kendime sorarak belki de bir tiyatro oyuncusu gibi çıkardım rolleri tek tek ortaya. Yaşanan tarihi gerçekler var gerçek şahsiyetlerin ve o dönem insan psikolojilerinin nasıl olabileceği hakkında bize yol gösteren. Çok parçalı bulmacalar gibi dikkatle düşünerek yaşanan olaylardan karakter tahlillerine ulaşmak mümkün bence. Tarihi gerçeklere sadık kaldığım sürece de hata payım azaldı kahramanlarımın psikolojilerini çözerken.


 


Tarihi gerçekleri değiştirme gereği duydunuz mu? Yahut tarih bilgisine ne kadar sadık kaldınız diyelim?


Büyük ölçüde sadık kaldığımı bilinçli okurlar anlamıştır zaten. Ama tabii ki bir romanın tadını, heyecanını oluşturabilmek dönemin dokusunu tam olarak gözler önüne serebilmek için yardımcı hayali karakterlere de ihtiyaç duydum. Elde olan bilgiler ışığında olmayanları akla en yakın en makul ölçülerde hayal edip oluşturmak gerekir, olabildiğince tarafsız kalmaya dikkat ederek, tarihi gerçekleri inkâr etmeden, okurun zihninde doğrulardan saptırıcı bir zıtlık yaratmadan. Başarılı yazarın yazdığı karakterler arasında tarafsız kalabilen yazar olduğunu da her satırda hissettim ve gerçekten tarafsız yazdım.


 


Yaptığınız işi tanımlar mısınız? Son dönemde tarihi romanlara ilgi arttıkça tarihi roman yazarları da arttı sanki? Sizce nedir bir tarihi roman yazarı olmanın ölçüsü?


Paha biçilmez değerde kırık bir vazonun eldeki yarısına bakarak elde olmayan yarısını oluşturmak aslında yapılan şey. Okurların zihninde zaten var olan yahut tarih bilgileriyle elimizde bulunan parçanın kalan kısmını oluşturuyoruz bence. Fakat bunu yaparken okuru heyecanlandıran sürükleyen tarih kitaplarının sıkıcı havasından uzaklaştıran bir de resim çiziyoruz biz yazarlar olarak vazonun üstüne. Resmin orijinal renklerine, ahengine hangi yazarın bağlı kaldığına, saygılı davrandığına ve böyle yapmakla daha mı iyi daha mı kötü bir resim ortaya çıkardığına zaman karar verecek.


 


Osmanlı tarihi yazmaya devam edecek misiniz?


Edebilirim ama Osmanlı tarihi roman yazarı olarak bilinmek istemem. 10 kitaplık bir seri oluşturmak istemem mesela, ya da ısmarlama romanlar yazmak istemem. Tarafsızlığımı koruyabileceğim, doğru bildiğimi hissettiğimi okurlara dupduru aktarabileceğim yönlendirilmemiş romanlar yazmak; her zaman dilimini, o dönemlere ait her mekânı ve içinde yaşayan karakterleri kurgulayabilmek isterim. Osmanlı’da gizli kalmış kahramanları gün yüzüne çıkarmak ilgimi çekiyor. Şehzade Ahmet bunlardan birisiydi. Osmanlı tarihini bir sinema filmi gibi düşünürsek yardımcı erkek oyuncu yardımcı kadın oyuncu konumunda algılanmış günümüze gelene dek zaman içinde gerçek değerini bulamamış kahramanlar var kişiliklerini çözmekten ve yazmaktan hoşlanacağım.  


 


Daha çok satacağını bildiğiniz halde cinselliğe yoğunlaşmış harem sahnelerinden neden kaçındınız?


Yaşım tutmuyor Osmanlı’nın yatak odasına dalmaya. Topkapı’da hiç güneş doğmuyormuş, hiç sabah olmuyormuş, padişah haremden hiç çıkmıyormuş hissi veren kitaplardan yazmak istemedim.


 


Aşkı, masumiyeti, bağlılığı, ömrünce birini sevmeyi yaşadığımız devirde göremediğimiz kadar ortaya koymuşsunuz ama.


Unutulan duyguları hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Gençlerin böyle insanlar böyle hayatlar da varmış eskiden olabiliyormuş demek öyle de yaşanabiliyormuş demesini istedim biraz da. Osmanlı algılarının çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bunda bütün entelektüeller, tarihçiler, eğitimciler bir parça suç aramalı kendinde. Bir kesim padişahları evliya seviyesine yükseltiyor diğer bir kesim de haremden çıkmayan gel keyfim gel insanlar sanıyor. Başka bir kesim de kılıcından kan damlayan mücahitler olarak görmekten hoşlanıyor. Dengeli padişah kimlikleri oluşturulamadı zihinlerde. Bu söylediğim her yaş insanımız için geçerli ama ben daha çok gençleri önemsiyorum.


 


Aşktan nerelere geldik. En etkilendiğim karakter olan Habinar’la neyi sembolize etmek istediniz tam olarak?


Bir gün herkes için masumiyete dönüş muhtemeldir.


 


Peki Gülnevâ?


Sessiz ve güzel kadın faktörü! Gel diyince gelen, git diyince giden, her erkeğin beraber olmaktan hoşlanacağı dişi ve erkek işine karışmayan ipek gibi bir kadın. Bugün de beraberliklerde Gülnevaların Habinarlardan daha tercih edilir olduğunu görüyorum erkekler tarafından.


 


Neden tarihi şahsiyetlerin isimlerini saklayarak rumuzlu isimlerle yazdınız? Kitabın başından itibaren var olan küçük bilmecelerin cevaplarını hep sona saklamışsınız heyecanı sürekli tutmak için mi?


Kitabın sonuna kadar okur tarafsızlığını koruyabilsin istedim ama tabii ki iyi tarih bilen okurlar ortalarda bir yerde kimin kim olduğunu anlıyor.


 


Yavuz Sultan Selim, Türk tarihinde bir kahraman, fakat siz kendisine karşı olan bir anti kahramanı esas karakter almayı tercih ederek ağır eleştirilere maruz kalacağınızı düşünmediniz mi?


Doğruları söylemenin nesi ağır eleştiriyi hak ediyor? Benim romanımdaki yemeklerin isimleri, içerdiği malzemeler bile doğru. Denerseniz yaparsınız. Damla sakızlı karanfilli ekmeği mutlaka deneyin mesela. Ben evimde yaptım değişik güzel bir lezzet.


3 rumuz isimle 3 değişik şehzade profili çizdim: Ahmet, Korkut ve Selim. Tarihin akışına kimi zaman talihin şansın kimi zaman kaderin kimi zaman da kurnazlığın ve hırsın nasıl yön verdiğine dikkat çekmek istedim. Devletin ve tebaanın geleceğinin tahta çıkabilen şehzadenin karakteriyle ne çok ilgili olduğunu göstermek istedim. Yanlış bir şey söyleyip tarihi şahsiyetlere haksızlık yapmamak için demin de söylediğim üzere karakterleri elbise gibi tek tek giydim üzerime ve bütün beş duyumu onlara teslim ettim. Bir ara Bakırköylük olacağım sandım. Evin içinde hep beraber yaşıyorduk sanki. Kafamın içinde sürekli birbirleriyle konuşuyorlardı. Nihai fikrim olarak bütün hırslarına, entrika ve fantezilerine rağmen günümüz insanına göre çok daha masum ve saf kalpli olduklarını düşünüyorum.


Ayrıca benim bir sloganım var tarihi gizli kahramanlar yazar… O yüzden Şehzade Ahmet isminden bahsedilmesini hak ediyor bence.


 


Sizce tarih neden tarih kitaplarından değil de romanlardan okunuyor bizim ülkemizde?


Çünkü tarih okumak ciddi ve çok kişiye zor gelen bir iş. Ayrıca tarih kitapları büyük ölçüde fiilleri aktarır halbuki okur sıfatları merak eder her zaman. Bu yüzden de tatsız, yavan ve sıkıcı gelir çoğu okura. Şunu demek istiyorum aldı, kazandı, fethetti, yendi, yenildi sözlerinin anlattığından fazlasını istiyor bugünün insanı. Alırken kazanırken fethederken ya da kaybederken yenerken yenilirken ne hissedildiğini bilmek ister, hangi duygu ve düşüncelerle hareket edilmiştir insanları motive eden unsurlar nelerdir vs. romanları ilgi çekici yapan aktardıkları duygu çeşitliliği bana kalırsa. Bu yüzden yaşanmış bitmiş sonu çoktan bilinen olayları anlatsa da satıyor tarihi romanlar. 


 


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com


 


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin