'SONER YALÇIN VE ARKADAŞLARININ İŞİ TAMAM, SIRA SENDE'

Nedim Şener: "Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu bulunanların, Ergenekon soruşturmasını yürüten polisler olduğu anlaşıldığından beri uyarıların ardı arkası kesilmiyordu. Şimdi de..."

Google Haberlere Abone ol
'SONER YALÇIN VE ARKADAŞLARININ İŞİ TAMAM, SIRA SENDE'

Nedim Şener/Posta


 


Gazeteci hesap soran ve hesap verebilen kişidir


 


Soner Yalçın’ı da aldılar. Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu bulunanların, Ergenekon soruşturmasını yürüten polisler olduğu anlaşıldığından beri uyarıların ardı arkası kesilmiyordu. Şimdi de “Sıra sende. Soner’e söylüyorduk, bak, oldu. Bavulun hazır mı birader? Kalın pijaman, yün donun tamam mı kardeş?” diyor. Ne korkunç! Doğruları yazanın, sesini yükseltenin yeri hapishane mi? Bunu herkes biliyor ve en acısı bunu herkes kabulleniyor. Kabullenme bir yana, bunun şakası, mavrası yapılıyor.


Gazeteci, okuru adına herkesten hesap sorduğu gibi herkese hesap verebilen adamdır. Gazeteci, şefine, müdürüne, meslek örgütlerine, savcıya, hakime, en önemlisi okura hesap verebilmelidir. Ama gazetecilik günümüzde öyle bir hale getirildi ki ‘geçici izinle’ yapılan bir mesleğe dönüştürüldü. Tekerleğine çomak soktuğunuz bir cemaat, muhalefet ettiğiniz bir siyasi, foyasını ortaya çıkardığınız bir bürokrat, maskesini düşürdüğünüz bir polis hapse attırarak sizi meslekten alıkoyabilir. İşte bunun için ‘geçici izin’ benzetmesini yapıyorum. Gazetecilik yapma izniniz her an birileri tarafından iptal edilebilir. Ne felaket, ne ürkütücü, ne utanç verici bir tablo! İnsan hakları, demokrasi, meslek ilkeleri, sansürsüz yayıncılık çoktan rafa kalkmış durumda. Artık kimse kimseden saklamıyor. Uluorta söylüyorlar: “Korkuyorum, yazamıyorum. Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ı görmüyor musun? 2.5 yıldır Silivri’deler.” Bense hala “Gazetecilikte korkuya yer yoktur. Gazetecilik çıkar ilişkilerini, duyguların mantığın önüne geçmesini, ideolojilere esir olmayı, özel hesap ve amaçlar uğruna kalem oynatmayı affetmez” diye çırpınıyorum. Bunu görenler de bana “Soner Yalçın ve arkadaşlarının işi tamam, sıra sende” diyorlar.


 


Amerika’nın timsah gözyaşları


Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Ricciardone “Bir yanda gazeteciler gözaltına alınıyor, bir yanda basın özgürlüğünün desteklendiği belirtiliyor. Biz bunu anlamaya çalışıyoruz” dedi. Ertesi gün Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Crowley “Türkiye’de gazetecilere yönelik tutum konusunda mevcut gidişattan dolayı süren kaygılarımız var. Büyükelçi Ricciardone’nin sözlerinin arkasındayız. Türkiye’de gazetecilerin yıldırılmasına yönelik eğilimlerden yana kaygılıyız. Bunu doğrudan Türk hükümetiyle gündeme getirdik ve bunu da yapmaya devam edeceğiz” dedi. AK Parti bu açıklamalara tepki gösterdi. Elçiyi iç işlerimize karışmakla suçladı. Bu tepkiye rağmen Büyükelçi Ricciardone, İstanbul’da katıldığı bir toplantıda dün şöyle dedi: “Biz yabancıyız. Gerçekten anlamıyoruz. Ama anlamaya çalışıyoruz.” Amerika tavrını net olarak ortaya koydu. Gelgelelim; Türk basınının özgürlük mücadelesini herhalde Amerika vermeyecek. Bu ülkenin gazetecileri, meslek kuruluşları var. Sahte bir takım belgeleri gerçekmiş gibi gösteren, bunları yandaşı medya kuruluşlarına servis edip dünyayı ayağa kaldıran ve bu yolla Irak’ı işgal eden Amerika önce kendi haline baksın. Amerika basın özgürlüğü konusunda söz söyleyecek son ülkedir. Amerika, Türk basınının haline timsah gözyaşları dökeceğine basın özgürlüğü konusunda önce kendi sabıkalarını temizlemelidir.


 


‘AK Parti’ye gollük orta’


Bir okurumdan ilginç bir yorum geldi: “AK Parti’nin arayıp da bulamadığı desteği Amerika Büyükelçisi verdi. Bu açıklamalar, seçime giderken AK Parti’ye Amerika’ya kafa tutma fırsatı verir. Amerikan elçisi, Davos’taki ‘one minute’ çıkışıyla puan alan Başbakan’a, gol atması için harika bir orta yaptı! Geçen seçimde 27 Nisan Muhtırası’nın ekmeğini yiyen Başbakan, bu kez de Amerika’nın üstünden siyaset yapma fırsatını yakaladı.” Okurum haklı olabilir, bekleyip göreceğiz.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin