ŞARKI SÖZLERİ HABERTÜRK YAZARLARI ARASINDA POLEMİĞE YOL AÇTI

Şarkı sözlerini beğenmeyerek söz yazarlarına sözlük bulundurmak, haftada iki kitap okumak gibi tavsiyelerde bulunan Elif Şafak'a, klasik Türk müziği konusunda uzman bir Habertürk yazarından itiraz geldi: "Olmaz ve hiçbir işe yaramaz."

Google Haberlere Abone ol
ŞARKI SÖZLERİ HABERTÜRK YAZARLARI ARASINDA POLEMİĞE YOL AÇTI

 


 


Murat Bardakçı/HABERTÜRK


Şarkı sözleri ve sözlük


Elif Şafak, HABERTÜRK’te geçen gün şarkı sözlerinin “Bakkal dönüşü kesekâğıdına tükenmez kalemle karalanmış cümleler gibi özensiz, anlamsız ama muhakkak kafiyeli” olduklarını yazdı ve “Biz ne zaman böyle olduk?” diye sordu.
Hep böyle idik Elif Hanım! Şarkı sözleri bizde her zaman özensizdi, güfteler müziğin yanında daima ikinci plânda kaldı ve edebî değerleri olup olmadığına hiç bakılmadı.
Eski dile âşinâ iseniz ve o zamanlardan kalma ağdalı şarkıların sözlerine dikkat ederseniz, tamamına yakınının saçma sapan, alelâcele karalanmış ve ucuz ifadeler olduklarını, hattâ bazılarının günümüzün Türkçe’sine çevrildikleri takdirde okunmalarına bile imkân bulunmadığını farkedersiniz. Bugünün ahlâkî anlayışına terstirler; değil okunmaları, telâffuz edilmeleri bile neredeyse mümkün değildir.
En edeplisinden birkaç örnek vereyim: Küçük Mehmed Ağa‘nın Evcârâ makamındaki bestesi, klasik müziğimizin şâheserlerindendir ve “Gelince hatt-ı mû-anber o meh cemâlimize / Yazıldı mebhas-i sevda, kitâb-ı hâlimize” sözleriyle başlar...
Kulağa ne kadar âhenkli, nasıl tumturaklı geliyor değil mi?
Güftede ne dendiğini merak mı ettiniz, söyleyeyim: “O ay yüzlü sevgilimizin sakalları çıkmaya başlayınca, halimizi anlatan kitaba sevdâ bahisleri yazıldı” diyor...


ÜÇ ASIRLIK BİR ŞARKI
Şimdi de tâââ 1600’lü senelerden kalma bir eserin, Diyarbakırlı Mahmud Çelebi‘nin Mâye makamındaki şarkısının sözlerini nakledeyim:
“Püser, adın Memiş imiş / Gerdânın ham gümüş imiş / Âşıkların emmiş imiş / Gerdâneden gerdâneye / Def’-i gam için gezerim / Meyhâneden meyhâneye // Kirpiklerin elmâs imiş / Yâresi onulmaz imiş / Aşk ateşi mirâs imiş / Canâneden canâneye / Def’-i gam için gezerim / Meyhâneden meyhâneye”

Şarkı sözleri bizde hep böyle oldu; yani güftenin mânâ derinliğine değil, hatırda kalan slogan gibi sözlerden meydana gelmesine ve kafiyesine dikkat edildi, o kadar... İlk sırada her zaman melodi vardı, güfte pek önemli değildi ve 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan kanto modası, güftelerin üzerine tüy dikti.
İşte, büyük dedelerimizi mest etmiş kantolardan birinin sözleri:
“Aman civânım civânım / Kalmadı tâb-ü tuvânım / Fedâ olsun sana cânım / Civânım civânım civânım // Aman civânım kaşlarını çatma / Rakibin sözüne aldanıp kanma / Giydireyim kuşatayım / Kont gibi yaşatayım / Kafe Şantan gazinoda / Masrafını kapatayım”.

Bu da, bir başka kanto:
“Bir fındıkçı yâre gönül verdim / Evirtiriyor, aldatıyor, gelmiyor / Aman aman fındık, ne güzel de kırdık / Ceviz içi bâdemle şamfıstık”.


SÖZLÜKLE ESER YAZILMAZ
Türkçe’de her şiir güfte değildir, zira bestelenmelerine teknik bakımdan imkân yoktur. Klasik edebiyatımızın en meşhur mısraları bu yüzden pek bestelenmemiş, mutlaka başka sözlere ihtiyaç duyulmuştur. Aynı durum folklorda da sözkonusudur, güfteler basit ve sıradandır ve çoğu “Halime’yi samanlıkta bastılar” misâli mâlûm mısralardan ibarettir.
Elif
Hanım, söz yazarlarına Ferid Devellioğlu‘nun sözlüğünün dağıtılmasını teklif ediyor ki, olmaz ve hiçbir işe yaramaz; zira Devellioğlu‘nun eseri “Türkçe”nin değil, “Osmanlıca”nın yani “Eski Türkçe”nin sözlüğüdür.
Ama meselenin önemli bir tarafı daha var: İster roman veya hikâye, isterse de şiir yahut güfte olsun, bir eser sözlüğe bakılıp kaleme alınmaz. Sözlükler eser yazmaya değil, bilinmeyen bir kelimenin ne mânâya geldiğini öğrenmeye yararlar.
Dolayısı ile, söz yazarlarını “özensiz” olmakla suçlamayalım, güfte şairlerimiz asırlardan buyana vârolmuş “ucuzcu” bir geleneği başarı ile devam ettiriyorlar...

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin