RIDVAN AKAR 'FİŞLENMESİ'NİN ÖYKÜSÜNÜ YAZDI

NATO Zirvesi'ne hazırlanan Türkiye, Dışişleri Bakanları'nın kalacağı Beşiktaş'taki Conrad Otel'in çevresindeki güvenlik önlemlerini artırdı. Polis, bölge halkını fişlemeye başladı. Bu "çalışma" kapsamında bölgede oturan, Gazeteci Rıdvan Akar da "uygulama"dan nasibini aldı, fişlendi. Evrensel Gazetesi fişlemeyi belgeleriyle ortaya koydu. Rıdvan Akar ise BİRGÜN Gazetesi'ndeki köşesinde fişlemenin öyküsünü yazdı.

Google Haberlere Abone ol
RIDVAN AKAR 'FİŞLENMESİ'NİN ÖYKÜSÜNÜ YAZDI

Beni fişlediler…

Hayat eskisi gibi akıp gidiyordu.
Yine işe gidiyor, alışveriş yapıyor, çocuklarımı seviyor ve Beşiktaş’ın haline üzülüyordum.
Yine kapının önündeki simitçiden simitimi alıyor, telefonda özgürce küfür ediyor, baharın o delişmen ışıkları girsin diye evimin perdelerini kapatmıyordum.
Hayat eskisi gibi akıp gidiyordu.

Oysa aynı günlerde/saatlerde birileri masasının üzerine benim fotoğrafımı koymuş, bana bakıyordu.
Önündeki dosyada “ben'' hatta “ailem'' vardı. Benim dosyama not düşüyordu. Yaşamımı didikliyor, mahremiyetime dair bütün detayları inceliyordu.
Acaba ben bir “terörist'' olabilir miydim? Acaba NATO Zirvesi’ne katılacak o 60 devlet başkanı için ben, eşim ve dahi çocuklarım bir tehlike oluşturabilir miydi?
Hayat -onlar için de- eskisi gibi akıp gidiyordu.

Evrensel Gazetesi sürmanşetten verdiği bir haberinde, polisin NATO Zirvesi’nin yapılacağı Beşiktaş civarında halkı fişlediğini iddia etti.
Kanıt olarak da benim, eşimin ve bir başka meslektaşımın muhtardan alınmış, resimli dosyayı kanıt gösterdi.
Zirvenin yapılacağı otel çevresinde yaşayan bizler potansiyel tehlike oluvermiştik.
Otelin pencerelerine bakan evlerimizden NATO’cu liderlerin odalarına kızgın bir bakış fırlatabilir,
Nanik yapar,
Memleketimizin o güzide el hareketini gösterir,
Hatta 4.5 aylık çocuğumun poposunu gösterip memleketin al-i çıkarlarına fena halde zarar verebilirdim.

O otelin karartılmış odalarından, Beşiktaş’ın sakini -bizlerin- evlerini dürbün -ya da herneyse- dikkatle izleyen gizli ajanlar da telsizlerinden benim evi işaret edip, “işte tehlike'' diyebilirdi.
NATO’cu liderler huzur içinde zirve yapsın diye yaşamıma birileri girmiş, beni araştırıyordu.
Bana dair bütün kayıtları inceliyor, yaşamım bütün mahremiyeti ile elden ele dolaşıyordu.
Fişlenmiştim…

Fişlendiğimin kanıtı Evrensel Gazetesi’ydi. Yıllar önce muhtarlığa verdiğim fotoğrafı gazetenin sayfalarında tanıdım.
Evrensel Gazetesi kanıt olsun diye bana dair her şeyi yayınlamıştı.
Gazetenin haber editörlerinde mesleki bir güvensizlik mi vardı? Kanıtlarını en son satırına basmazlarsa “asparagas sanırlar'' endişesi mi vardı bilinmez ama her şeyi yayınlamışlardı.
4-5 bin Evrensel okuru da tıpkı polis gibi bana dair “şeyleri'' öğrenmiş, mahremiyetimi paylaşmışlardı.
Mühim olan haberdi. Haberin kanıtı olan “bizlerin'' yaşamını okur da paylaşmış, bilmiş, öğrenmiş ne önemi vardı!
Düzenin muhalifi olduğunu söyleyen bir gazete, özel yaşamın kutsallığından “bihaber'', haberi ve “başarısı'' uğruna beni “kullanmaktan'' çekinmemişti.
Hayat -yazıişleri masasında benim dosyama bakanlar için de- eskisi gibi akıp gidiyordu.

İki ay sonra NATO’cu liderler benim evimin karşısında zirve yapacak.
Evim izlenecek, belki de telefonum dinlenecek. Simitçim değişecek. Bana dair bilgiler elden ele geçecek.
Ben ise yaşamıma bütün nobranlığı ile girenleri, trafiği kilitleyenleri, yolların akışını değiştirenleri, telefonları dinleyenleri, fişleyenleri…
O zirvede bir masa etrafında oturup Irak için, Afganistan için, Kosova için, bilmediğimiz başka ülkeler ve halklar için karar verenleri protesto edeceğim.
Hatırlayın, “Aydınlık için bir dakika'' uğruna her akşam saat 9’da evlerimizin ışıklarını açıp kapamıştık ya o eylemi yapacağım.
Düşünsenize Beşiktaş’ın, İstanbul’un dört bir yanında NATO’culara karşı yanıp sönen ışıklar…
O yalnız otel odalarından evlerimizi seyredenler amma panik yapar!

BİRGÜN

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin